Türkiye’de yükseköğretim mezunlarının istihdamına dair 2024 yılı verileri, aslında çok tanıdık bir tabloyu bir kez daha resmetti: Sağlık ve mühendislik gibi "güçlü" alanlardan mezun olanlar hem hızlı iş buluyor hem daha çok kazanıyor; sosyal bilimler ve benzeri bazı alanlarda ise iş bulmak hem uzun sürüyor hem de kazanç beklentileri düşüyor. Fakat bunun da ötesinde, gençlerin iş hayatına nasıl adım attığı, hangi alanda ne kadar “karşılık” bulduğu ve eğitim sistemi ile iş dünyası arasındaki denge gibi kritik konular hâlâ tartışılmayı hak ediyor.
Genel istihdam oranı geriledi, ama resim hâlâ fena değil
2024 yılında lisans mezunlarının kayıtlı istihdam oranı %75,0 olarak ölçüldü. Bu oran bir önceki yıla göre hafif bir düşüş anlamına geliyor (%75,6’dan %75,0’a). Ön lisans mezunlarında ise düşüş biraz daha belirgin: %67,7’den %66,4’e.
Bu düşüş küçük görünse de aslında gençlerin iş hayatına atılmakta hâlâ zorlandığını, ekonomideki dalgalanmaların mezunlar üzerinde doğrudan etkili olduğunu gösteriyor. Kayıtlı istihdam dışında kalan kesimin ise tamamen “işsiz” olmadığını; bir kısmının yüksek lisans veya doktora gibi eğitimine devam ettiğini, bir kısmının kayıt dışı çalıştığını ya da yurt dışında olduğunu unutmamak gerek.
Sağlık, mühendislik ve öğretmenlik mezunları açık ara önde
Veriler, bazı bölümlerin “iş garantili” olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Lisans düzeyinde en yüksek kayıtlı istihdam oranına sahip bölüm %96,4 ile tıp. Onu %95,1 ile özel eğitim öğretmenliği, %92,4 ile elektrik öğretmenliği, %91,9 ile dil ve konuşma terapisi ve yine %91,9 ile elektronik öğretmenliği takip ediyor.
Bu sonuçlar bize sağlık ve öğretmenlik gibi mesleklerin istihdam açısından ne kadar istikrarlı olduğunu tekrar hatırlatıyor. Özellikle kamuda kadroların belirli olduğu ve talebin sürdüğü alanlar, mezunlara hâlâ güçlü bir “iş güvencesi” sağlıyor.
Alan bazında bakıldığında sağlık ve refah alanı %86,7 ile başı çekiyor; ardından mühendislik, imalat ve inşaat (%82,9) ve bilişim ve iletişim teknolojileri (%78,7) geliyor. Türkiye’de “bir mesleğin olsun” sözünün, hâlâ mühendislik ve sağlık gibi alanları işaret etmesi boşuna değil.
Ön lisans mezunlarında "polis meslek eğitimi" ilk sırada
Ön lisans düzeyinde tablo yine benzer. Polis meslek eğitimi mezunları %92,3 ile en yüksek kayıtlı istihdam oranına sahip. Bunu elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtımı, endüstriyel kalıpçılık, metalurji ve doğalgaz ve tesisatı teknolojisi gibi teknik ve uygulamalı alanlar izliyor.
Burada da “meslek yüksekokulu” mantığının hâlâ işe yaradığını; mezunları hızlıca sahaya sürebilen, piyasada talebi yüksek bölümlerin ön planda olduğunu görüyoruz.
İş bulma süresi: Sağlık ve mühendislik önde, sosyal alanlar geride
Lisans mezunlarının ilk iş bulma süresi ortalama 14,4 ay. Ön lisans mezunlarında bu süre biraz daha uzun: 16,0 ay. Fakat detaylara indiğimizde fark çok daha belirgin. Örneğin dil ve konuşma terapisi mezunları ortalama 2,2 ayda iş bulurken; tıp mezunları 4,1 ay, özel eğitim öğretmenleri ise 4,3 ayda iş sahibi oluyor.
Alan bazında da sağlık ve refah mezunları ortalama 8,9 ayda ilk işine giriyor. Onları mühendislik (11,6 ay) ve bilişim (11,8 ay) izliyor. Sosyal bilimler, sanat gibi bazı alanlarda ise bu süre çok daha uzun. Bu, aslında Türkiye’de diplomadan çok "hangi diplomaya sahip olduğun “un belirleyici olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Kazançta da makas geniş
İş bulma süresi kadar kazançta da dengesizlik dikkat çekici. Lisans mezunları arasında en yüksek ortalama kazanca sahip bölüm pilotaj. Onu matematik mühendisliği, uzay mühendisliği, tıp ve uçak mühendisliği takip ediyor. Teknik, havacılık ve sağlık gibi alanlarda mezunların daha yüksek maaşlar alması, bu sektörlerin hem nitelikli eleman ihtiyacının hem de global ölçekli rekabetin yüksekliğinden kaynaklanıyor.
Ön lisans mezunlarında en yüksek ortalama kazancı polis meslek eğitimi sağlıyor. Ardından uçak teknolojisi, perakende satış ve mağaza yönetimi, marka iletişimi ve elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtımı geliyor. Bu veriler, işin “ne” olduğu kadar “nerede” ve “hangi sektörde” olduğu sorusunun da çok kritik olduğunu hatırlatıyor.
Mezunlar ne kadar kendi alanında çalışıyor?
Belki de en kritik verilerden biri bu: Lisans mezunlarının kendi alanlarında çalışma oranı %56,1. Yani mezunların neredeyse yarısı, üniversitede okudukları alanla hiç ilgisi olmayan bir iş yapıyor. Ön lisans mezunlarında bu oran daha da düşük: %51,0.
En yüksek uyum yine sağlık ve refah alanında (%79,9). Bu alanı iş, yönetim ve hukuk (%79,4) ile mühendislik ve eğitim gibi alanlar takip ediyor. Sosyal bilimlerde ise durum vahim: Mezunların sadece %20,1’i alanında çalışıyor. Bu, belki de en çok tartışılması gereken sonuçlardan biri: Üniversiteler “alanında istihdam” sağlayamadığında, diplomaların piyasadaki karşılığı da azalıyor.
Peki ne anlama geliyor?
Bu veriler, üniversite tercihi yapacak gençlere, velilere ve eğitim politikası belirleyenlere güçlü mesajlar veriyor:
Diploma tek başına yeterli değil; hangi alandan mezun olduğun çok daha önemli.
Sağlık, mühendislik, bilişim ve öğretmenlik gibi alanlarda istihdam hâlâ güçlü; sosyal bilimlerde ve bazı sanat dallarında ise mezun sayısı fazla, talep sınırlı.
İş bulma süresi ve kazanç arasında büyük farklar var; gençlerin buna göre plan yapması gerekiyor.
Mezunların yarısının bile alanında çalışmıyor olması, eğitim planlamasında daha dengeli bir yaklaşım gerektiğini gösteriyor.
Sonuçta tablo karmaşık ama açık: Türkiye’de yükseköğretim, hâlâ gençlere iş bulmanın en önemli anahtarı; ama bu anahtarın “hangi kapıyı açacağı” bölüme ve sektöre göre çok değişiyor.
Kaynak: TÜİK
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]