Medyada ve sosyal medyaya ibretle takip ettiğim yayınlar görüyorum. Bazı günümüz politikacılarını, Atatürk ile mukayese ediyorlar!!!
Kendilerine güldürmeye, bu kadar meraklılarsa, palyaço kıyafeti tavsiye ederim. Çok daha başarılı olabilirler!
Ama madem bu kadar iddialılar, eh... ben de bir yardımcı olmaya çalışayım...
Herşeyden önce Atatürk'ün diplomalarında, herhangi bir şaibe yoktur. Ne kazanamadığı üniversiteye, alavere dalavere arka kapıdan girmiştir ne de olmayan, kurulmayan bir bölümden kuruluşundan bir yıl önce mezun olmuştur. Taş gibi Harp Akademisi diplomasını, isteyen açıp okuyabilir. Sınıf arkadaşları ve hocaları da bellidir. Bu konuda tek bir şaibe yoktur.
Atatürk, İngilizce'yi, Almanca'yı, Fransızca'yı, Farsça'yı, Arapça'yı, Yunanca'yı, Farsça'yı ve Bulgarca'yı akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Türkçe ile beraber 9 dili akıcı bir şekilde konuşabilmek... Şu anki politikacıların hayal bile edemeyecekleri bir seviye...
Üzerine üstlük, okuyup, anlayacak kadar, İtalyanca, Rusça ve Latince de biliyordu!
Türk halkına, efendiler! Büyük Türk Milleti, Yüce Türk halkı diye hitap ederdi... Şimdikiler gibi Türkiyeliler! yada yetmişikibuçuk halk ismi saymazdı.
Bir de siz Atatürk'ün hafız olduğunu biliyor muydunuz? Hani şimdi bazı politikacılar için söylenen, "Kuran'a hakim" ibaresi var ya? İşte şu politikacı, Kuran'ı Kerim'den birkaç ayet okuyunca böyle deniyor ya?
Atatürk Kuran'ı Kerim'i ezbere biliyordu. Üstelik daha bunu 7 yaşındayken başarmıştı! Günümüzde," Bakara, makara, sallıyorum iki ayet, inanıyor kerizler!" diyenler dindar! Ama kitabı ezbere bilen Atatürk dinsiz öyle mi? Sizi Allah'a havale ediyorum.
Peki 4.000'den fazla kitap okumuş olması gerçeğini ne yapacağız? Hani, kütüphaneci olsan, hayatın kütüphane'de geçse, yine de kolay bir şey değil. Bir de hayatının yarısı, cephelerde, siperlerde geçen bir devlet adamı için inanılmaz bir rakam! Tabi bu kadar kitap okuyunca, ister istemez ürün de veriyorsun!!!
11 tane kitap yazmış! Ben şu an Türkiye'yi yöneten insanların, bırakın 11 tane kitap yazmayı, 11 tane dünya klasiği olmuş, kitap okuduğuna inanmıyorum...
Amerika'da kölelik varken, Avrupa'da kadın hakları söz konusu değilken, bütün vatandaşlarına eşitlik vermiş, etnik kökenine bakmadan, bütün insanlarını kucaklamış bir lider...
Ne mutlu, Türk kanı taşıyana dememiş...
Ne mutlu Türk doğana dememiş...
Ne mutlu Türk'üm diyene! demiş...
Bu kadar birleştirici, bütünleştirici bir söylemi bile ırkçı bulanlar var! işte onlar, başka milletlerin faşistleridir...
O yıllar, Türk diye birine hitap etmek, Türk'e benzetilmenin bile, Avrupa'da hakaret kabul edildiği yıllar. Bunu unutmayın. Olayları ve insanları, yaşadığı çağın şartlarına göre değerlendirmek çok önemli. Lütfen bunu da unutmayın!
Gelelim geçen yazımda sorduğum sorunun cevabına...
Atatürk öldü mü, öldürüldü mü?
Atatürk, yabancı hekimlerin kendisini zehirlemeye başladığının farkındaydı. Bu yüzden beni Türk hekimlerine emanet ediniz demişti. Ama o güvendiği Türk hekimleri, bilmiyorum ne kadar güvenilirdi. Zaten bir kısmı Türk vatandaşı olsa da, maalesef Türk değillerdi. Sayanora yatında, son günlerini geçirdiği odanın duvarlarının, tekne Türkiye'ye gelmeden zehirlendiği söyleniyor. Atatürk öldükten hemen sonra, bu odada tadilat oldu ve içi tamamen değiştirildi.
1938 Kasım'ında, Atatürk vefat ediyor, şu tesadüfe bakın! 6 ay sonra, 1939 baharında dünya savaşı çıkıyor! Ne tesadüf değil mi? Peki farkında mısınız? Biz o savaşta taraf olsaydık, hangi tarafta olsak o kazanırdı. Almanya'nın bir milyon askeri daha olsa kaybeder miydi? Yada tersi.. Mütareke kuvvetleriyle beraber olsaydık, Almanya 1944'e kadar dayanabilir miydi? Bu savaşta bizi istemediler. Atatürk'ün neler yapabildiğini görerek öğrendiklerinden, 1935'te çıkması gereken savaşı, Atatürk'ün ölümü gerçekleşene kadar ertelediler...
Bu savaşın sonunda İsrail'in kurulduğu unutulmasın! Emperyalizm'in bir planı var. Yüzyıllar geçse de, sayısız engel çıksa da bu plan doğrultusunda yürüyor. Bu planı bozmak zorundayız!