ABD’de enflasyon, Başkan Donald Trump’ın uyguladığı geniş kapsamlı gümrük vergilerinin etkisiyle yeniden hız kazandı ve haziran ayında yıllık bazda %2,7’ye yükseldi.

İlk bakışta bu oran Türkiye’deki çift haneli enflasyonla kıyaslanınca düşük görünse de ABD ekonomisi ve seçmeni için bu oldukça kritik bir seviye. Çünkü ABD Merkez Bankası’nın (Fed) resmi hedefi %2 civarında, hatta uzun vadede bunun da altına inmek istiyorlar.
Trump, seçim vaatlerinden biri olan “ithalatı azaltıp yerli üretimi koruma” hedefiyle; ithalata genel %10, çelik ve alüminyuma %50, Çin ürünlerine %30 ve ithal araçlara %25 oranında ek gümrük vergileri getirdi. Ayrıca Avrupa Birliği’ne de %30 ek vergi tehdidinde bulundu. Bu vergiler, kısa vadede Amerikan sanayicisini koruyabilir gibi görünse de ithalat maliyetini artırarak raf ve etiket fiyatlarına yansıdı. Benzin, beyaz eşya ve market ürünleri gibi kalemlerde hissedilir fiyat artışları oldu.
Çekirdek enflasyonun (enerji ve gıda hariç fiyat artışı) %2,9’a yükselmesi de fiyat artışlarının geçici bir dalga değil, daha kalıcı hale geldiğini düşündürüyor. Ekonomistler, bu verilerin FED’in faizleri düşürmesini zorlaştıracağını söylüyor.
Trump–Powell gerilimi: Siyaset ve para politikası çatışıyor
Trump, sosyal medya üzerinden Fed Başkanı Jerome Powell’ı sık sık eleştiriyor ve faizlerin hızlıca düşmesini istiyor. Trump’a göre “enflasyon yok” ve faiz indirimiyle hem konut satışları artacak hem de ekonominin ivmesi korunacak. Ancak Powell ve Fed yetkilileri, enflasyon verileri kalıcı biçimde düşmeden faiz indiriminin riskli olduğunu düşünüyor.
Bu gerilim, sadece iç politikada değil, küresel piyasalar için de önemli. Çünkü FED’in faiz kararları, doların değerini ve gelişen ülkelere akan sermaye miktarını doğrudan etkiliyor. ABD’de faizlerin yüksek kalması doların güçlenmesine, faizlerin düşmesi ise gelişen ülkelere sermaye girişine sebep oluyor.
Trump–Powell çekişmesinin bir başka boyutu da siyasi: Trump’ın, Powell’ı “berbat” ve “ne yaptığını bilmeyen” biri olarak tanımlaması, FED’in bağımsızlığı konusunda tartışmaları alevlendiriyor. Bu durum, küresel yatırımcılar açısından ABD’nin ekonomik yönetimine dair güven sorunları doğurabilir.
Türkiye ile mukayesesi: Enflasyonun kökeni ve ekonomi yönetimi farkları
ABD’de enflasyonun kaynağı ağırlıklı olarak dış ticarete getirilen vergiler ve artan ithalat maliyetleri. Türkiye’de ise durum çok daha karmaşık ve yapısal. Döviz kuru dalgalanmaları, enerji ve ara malı ithalatına olan bağımlılık, gıda fiyatlarındaki istikrarsızlık ve talep enflasyonu Türkiye’de fiyatları yükselten başlıca unsurlar.
ABD’de enflasyon %2,7’ye çıkınca bile “çok yüksek” olarak tartışılırken, Türkiye’de %60–%70 gibi oranlar normalleşmiş bir gündem haline gelebiliyor. Bu farkın nedeni, sadece oranlar değil, ekonomik yönetim biçimi. ABD’de enflasyon hedeflemesi sıkı şekilde uygulanıyor ve Fed bağımsız hareket ediyor; Türkiye’de ise son yıllarda Merkez Bankası’nın siyasi baskı altında faiz indirmesi, enflasyonu körükleyen bir faktör oldu.
Trump–Powell gerginliğinin Türkiye’ye olası yansımaları
Bu gerilimin ve ABD’deki enflasyon artışının Türkiye’ye dolaylı etkileri çok önemli:
-Fed faiz indirirse:
*Küresel likidite artar, gelişen piyasalara (Türkiye dahil) sermaye akışı hızlanabilir.
*TL üzerindeki baskı hafifler, kur istikrar kazanır.
*Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri azalabilir.
-Fed faiz indirmez veya artırırsa:
*Dolar küresel olarak değer kazanır.
*TL tekrar değer kaybedebilir, enflasyon ve dış borç yükü artar.
*Türkiye’nin ihracat rekabet gücü artabilir, ama ithalat daha pahalı hale gelir.
Özellikle ABD’de gümrük vergileri devam ettikçe veya artarsa, küresel ticaret hacmi düşebilir. Bu da Türkiye’nin ihracatını, özellikle Avrupa ve ABD pazarlarına satışını dolaylı olarak azaltabilir.
Bir de küresel yatırımcılar açısından “ABD’de ekonomi yönetimi bağımsız mı?” sorusu gündeme geliyor. FED’in siyasi baskıya direnmesi, güveni artırır; boyun eğmesi ise küresel risk algısını yükseltir. Türkiye gibi dış sermayeye ihtiyaç duyan ülkeler açısından bu güven çok kritik.
İleriye dönük riskler ve beklentiler
ABD’de enflasyonun yükselmesinin devam etmesi ve Trump’ın ticaret savaşlarını büyütmesi; küresel tedarik zincirlerini ve fiyatları yeniden bozabilir. FED’in tutumu, tüm dünyada dolar ve faiz dengesini belirleyecek.
Türkiye’de ise asıl sorun yüksek ve yapışkan enflasyon. FED’den bağımsız olarak; kur istikrarı, üretim maliyetlerinin azaltılması ve gıda–enerji gibi stratejik alanlarda daha sürdürülebilir politikalar gerekiyor. ABD’deki gelişmeler sadece dış baskıyı artırabilir veya azaltabilir; asıl farkı yaratacak olan Türkiye’nin iç ekonomik reformları ve Merkez Bankası’nın politikaları olacak.
Sonuçta; ABD’de %2,7 gibi görece “düşük” görünen bir enflasyon bile ciddi siyasi ve ekonomik kriz başlığı olabiliyor. Türkiye’de ise enflasyonun %60–%70’lerde olması bile yönetilebilir sayılmaya başlanıyor ki bu çok daha derin ve yapısal bir sorun. Bu tablo hem Türkiye’nin hem de dünya ekonomisinin hassas bir döneme girdiğini gösteriyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]