Günümüz iş dünyasında eğitim, artık yalnızca bir insan kaynakları faaliyeti değil; işletmelerin sürdürülebilir başarısı için vazgeçilmez bir strateji olarak görülüyor.

Küresel rekabetin hızla arttığı, teknolojinin üretim ve hizmet süreçlerini kökten değiştirdiği bu çağda; çalışanların yeteneklerini geliştirmek, yeni beceriler kazandırmak ve mevcut bilgi birikimini güncel tutmak, şirketlerin hayatta kalabilmesi için kritik hale gelmiş durumda.
Peki, işletmelerde eğitim neden bu kadar önemli? Avrupa ülkelerinde bu süreç nasıl yürütülüyor? Türkiye’de işletmeler çalışan eğitimi konusunda hangi noktada? Bu sorular, sadece iş dünyasının değil, aynı zamanda ülke ekonomilerinin geleceği açısından da oldukça önemli.
Değişen Dünyada İşletmelerde Eğitimin Anlamı
Geçmişte işletmeler, eğitim faaliyetlerini genellikle zorunlu yasal gereklilik ya da işe yeni başlayan personelin kısa süreli uyum süreçleri olarak görürdü. Ancak bugün eğitim; inovasyonu teşvik eden, üretkenliği artıran ve çalışan motivasyonunu yükselten bir araç olarak konumlanıyor.
Dijitalleşme, yapay zekâ, sürdürülebilir üretim gibi konular; çalışanların bilgi ve yeteneklerini sürekli güncel tutmasını gerektiriyor. Örneğin, üretimde bir yazılım güncellemesi veya yeni bir robot hattının kurulması, ilgili personelin hızla yeni sisteme adapte olmasını zorunlu kılıyor. Bu nedenle artık "meslek hayatı boyunca bir kez eğitim" anlayışı yerine, "ömür boyu öğrenme" kavramı öne çıkıyor.
Eğitim faaliyetleri sadece teknik bilgiyi değil; problem çözme, iletişim, takım çalışması gibi “yumuşak beceriler” olarak tanımlanan alanları da kapsıyor. Çünkü günümüzde başarılı bir çalışan olmanın yolu hem teknik donanım hem de sosyal beceriler açısından kendini geliştirmekten geçiyor.
Avrupa Ülkelerinde Uygulamalar: Sistematik ve Sürdürülebilir Yaklaşım
Avrupa Birliği ülkelerinde işletmelerin eğitim politikaları, sadece firma inisiyatifine bırakılmıyor; devlet politikaları, sosyal tarafların katkısı ve mevzuat desteğiyle sistematik şekilde yürütülüyor. Örneğin Almanya’da uygulanan “Dual Eğitim Sistemi”, gençlerin meslek okullarında teorik eğitim alırken haftanın belirli günlerinde işletmelerde pratik eğitim görmesini sağlıyor. Bu sistem sayesinde hem iş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman yetiştiriliyor hem de genç işsizlik oranı düşürülüyor.
İsveç, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerde ise yetişkin eğitimi ve sürekli mesleki gelişim için geniş kapsamlı kamu destek programları uygulanıyor. Çalışanlar, belirli bir yaştan sonra bile devlet destekli kurs ve sertifika programlarına katılarak yeni beceriler kazanabiliyor. Bu politikalar, iş gücü piyasasının dinamizmini korurken, çalışanların da kendilerini geliştirme motivasyonunu artırıyor.
Fransa ve İtalya gibi ülkelerde de firmalara çalışan başına belirli oranda eğitim harcaması yapma yükümlülüğü getirilmiş durumda. Böylece eğitim, sadece “iyi niyetle” yürütülen bir faaliyet olmaktan çıkarak, yasal ve ekonomik boyutuyla da destekleniyor.
Türkiye’de İşletmelerde Eğitim: Gelişen Fakat Yeterince Yaygınlaşmayan Bir Alan
Türkiye’de de işletmelerin eğitim faaliyetlerine ilgisi her geçen yıl artıyor. Özellikle büyük ölçekli firmalar, kurumsal akademiler kurarak veya uzman eğitim firmalarıyla iş birliği yaparak çalışanlarına teknik, liderlik ve kişisel gelişim eğitimleri sunuyor. Ayrıca Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve Mesleki Yeterlilik Kurumu gibi kurumlar, mesleki eğitim programları ve kurslarla süreci destekliyor.
Ancak Türkiye’deki uygulamalar bazı alanlarda Avrupa ülkelerinin gerisinde kalıyor. Özellikle KOBİ ölçeğindeki işletmelerde eğitim bütçeleri oldukça sınırlı. Bu işletmelerde eğitim çoğu zaman “acil ihtiyaç” üzerine, kısa süreli ve genellikle teorik içerikli olarak gerçekleştiriliyor. Süreklilik, sistematik planlama ve performans değerlendirme süreçlerinin yeterince yerleşmediği görülüyor.
Ayrıca Türkiye’deki mesleki eğitim sistemi ile iş dünyası arasındaki bağların hâlâ istenen düzeye ulaşmadığı da önemli bir sorun. Üniversite ve meslek liselerinden mezun olan gençlerin, işletmelerin aradığı yeteneklere tam olarak sahip olmaması; iş başında eğitim ihtiyacını artırıyor.
Eğitim Yatırımı, Uzun Vadede Rekabet Avantajı Sağlıyor
Araştırmalar, eğitim faaliyetlerine düzenli yatırım yapan işletmelerin verimliliğinin, kârlılığının ve çalışan bağlılığının belirgin biçimde arttığını gösteriyor. Örneğin Avrupa Komisyonu’nun 2023 tarihli raporuna göre, çalışan başına yılda 40 saatten fazla eğitim veren işletmelerde verimlilik artış oranı %8-10 seviyelerinde gerçekleşiyor. Bu oran, çalışan eğitimi için düşük bütçe ayıran firmalarda ise %2-3 civarında kalıyor.
Türkiye’de de büyük firmalar bu gerçeği fark etmiş durumda. Örneğin otomotiv, havacılık ve yazılım sektöründeki firmalar; düzenli teknik eğitimlerin yanı sıra “mentorluk” ve “iç eğitmen” sistemleriyle bilgiyi kurum içinde yaygınlaştırıyor. Bu sayede sadece çalışanlar değil, kurumun kültürü ve bilgi birikimi de güçleniyor.
Geleceğin İş Dünyasında Eğitimin Rolü
Yapay zekâ, otomasyon ve dijital dönüşüm gibi kavramlar, işletmelerin sadece makinelerine değil, insan kaynağına da sürekli yatırım yapmasını gerektiriyor. Avrupa ülkelerindeki uygulamalar; devlet desteği, sosyal tarafların katkısı ve firmaların uzun vadeli bakış açısıyla birleştiğinde başarılı sonuçlar veriyor.
Türkiye’de de benzer bir yaklaşımın benimsenmesi; mesleki eğitim sisteminin iş dünyasıyla daha fazla entegre edilmesi, KOBİ’lerin eğitim faaliyetlerinin desteklenmesi ve çalışanlara kariyer gelişim fırsatları sunulması büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak; eğitim artık işletmeler için “olsa da olur” değil, “olmazsa olmaz” bir strateji. Sadece bugünün ihtiyaçlarına cevap vermek değil, yarının dünyasına hazır olmak için de işletmelerde eğitim yatırımları, ülke ekonomisinin geleceği adına da kritik bir rol oynuyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]