Dünya Bankası’nın 2025 Haziran tarihli “Küresel Ekonomik Beklentiler” raporu, küresel ekonomi açısından oldukça dikkat çekici bir tablo çiziyor.
Bu rapora göre dünya ekonomisinin 2025 yılı büyüme tahmini %2,7’den %2,3’e düşürüldü. Bu, 2008 küresel finans krizinden bu yana –yani ciddi bir kriz yaşanmaksızın– görülen en zayıf büyüme performansı anlamına geliyor.
Raporun satır aralarında sadece rakamlar değil; aynı zamanda sistematik bozulmalara işaret eden ciddi uyarılar yer alıyor. Küresel sistemdeki kırılganlıklar, belirsizlikler ve jeopolitik riskler artık sadece gelişmekte olan ülkeleri değil, tüm dünya ekonomilerini etkileyen bir tehdit haline gelmiş durumda.
TİCARETTE GERİLİM, POLİTİKADA BELİRSİZLİK: DÜNYA EKONOMİSİ YAVAŞLIYOR
Dünya Bankası’nın vurguladığı en temel mesele, ticaret savaşlarının ve siyasi öngörülemezliğin küresel ekonomik hareketliliği ciddi şekilde baskılıyor olması. Çin-ABD, AB-Çin ve ABD-AB gibi büyük aktörler arasında süregelen gerginlikler, mal ve hizmet akışını zorlaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda yatırım iştahını da azaltıyor. Ekonomi temelde güvene dayanır. Bu güveni sarsan her gelişme, büyüme beklentilerini aşağı çeker. Dünya Bankası da tam olarak bu gerçeği işaret ediyor.
2025’te öngörülen %2,3’lük büyüme oranı, 1960’lardan bu yana on yılların başındaki en zayıf performans olacak. Yani 2020’lerin ilk yarısı, tarihsel ölçekte çok düşük bir büyüme ile geçiyor. Bu yavaşlama, üretimden istihdama, ticaretten yatırımlara kadar her alanı zincirleme şekilde etkiliyor.
GELİŞEN EKONOMİLERİN %60’INDA BÜYÜME DÜŞÜYOR
Rapora göre, gelişmekte olan ülkelerin neredeyse %60’ında büyümenin yavaşlaması bekleniyor. Oysa bu ülkeler, dünya nüfusunun büyük bölümünü barındırıyor ve büyüme onlar için sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluk.
2025 yılı için gelişen ekonomilerde büyüme %3,8 olacak, bu oran 2026 ve 2027’de ise %3,9’a çıkacak. Ancak bu oranlar, geçmiş dönemlerle kıyaslandığında hala düşük seviyelerde kalıyor. Bu da şu anlama geliyor: Yoksullukla mücadele zorlaşacak, istihdam yaratmak daha da sıkıntılı hale gelecek ve gelişmiş ülkelerle aradaki gelir farkı kapanmak bir yana daha da açılabilecek.
GELİŞMİŞ ÜLKELERDE DURGUNLUK BENZERİ BÜYÜME
Gelişmiş ülkelerdeki tablo ise daha durağan ve kırılgan. 2025 için büyüme tahminleri şu şekilde:
ABD: %1,4 (önceki tahmin %2,3’tü)
Avro Bölgesi: %0,7 (önceki tahmin %1’di)
Bu rakamlar, bu ülkelerin ekonomik motorlarının yavaşladığını, tüketici talebinin zayıfladığını ve üretimde sınırlı bir artış beklendiğini gösteriyor. ABD için 2026 tahmini %1,6 ve 2027 tahmini %1,9 olurken; Avro Bölgesi’nin 2027 yılı tahmini yalnızca %1.
Bu yavaşlama, Türkiye gibi dışa bağımlı ekonomiler için de doğrudan tehdit oluşturuyor. Çünkü hem ihracat talebi azalıyor hem de doğrudan yatırımların azalması gibi etkiler yaşanıyor.
ENFLASYON DÜŞSE DE HALA SORUNLU: YÜKSEK KALICI BEKLENTİ
Dünya Bankası, küresel enflasyonun 2025 yılında ortalama %2,9 olmasını bekliyor. Pandemi sonrası dönemle kıyaslandığında bu bir gerileme olsa da 2010’lar boyunca alıştığımız düşük enflasyon ortamı geri gelmiş değil. Gümrük tarifeleri, iş gücü sıkıntısı, arz zinciri problemleri gibi faktörler enflasyonu yapışkan hale getiriyor. Bu da merkez bankalarının faizleri yüksek tutmak zorunda kalmasına yol açıyor ve büyüme üzerinde baskı yaratıyor.
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE POZİTİF SÜRPRİZ: BEKLENTİLER YUKARI ÇEKİLDİ
Tüm bu küresel sıkıntıların içinde Türkiye için raporda olumlu bir istisna yer alıyor. Dünya Bankası, Türkiye’nin 2025 yılı büyüme tahminini %2,6’dan %3,1’e yükseltti. 2026’da %3,6, 2027’de ise %4,2 büyüme bekleniyor.
Bu iyimser beklentinin temel gerekçeleri şunlar:
2024’ün son çeyreğinde beklentilerin üzerinde gerçekleşen güçlü büyüme
Petrol fiyatlarındaki düşüşün Türkiye’ye pozitif katkısı
Sıkı para politikası ve mali disiplinin sürdürülebilir olması
Ancak rapor aynı zamanda bazı uyarılar da içeriyor. Örneğin ihracat artışının sınırlı kalacağı ifade ediliyor. Bunun sebepleri arasında Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanması, Avro Bölgesi’ndeki durgun talep ve büyük ekonomilerdeki ticaret politikası belirsizlikleri yer alıyor.
2026 ve 2027’de ise tüketimin büyümeyi taşıması bekleniyor. Özellikle enflasyonun düşmesiyle birlikte alım gücünde artış yaşanırsa, iç talep ekonomiyi ayakta tutabilir. Fakat bu noktada gelir dağılımı, işsizlik ve tasarruf düzeyi gibi yapısal sorunların çözülmesi gerekiyor.
SONUÇ: DÜNYA EKONOMİSİ SİSTEMSEL YAVAŞLAMAYA GİRİYOR
Dünya Bankası’nın raporu, sadece birkaç puanlık büyüme revizyonu değil; aynı zamanda bir dönemin bitişi ve yeni, daha zorlu bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Ticaret savaşları, iklim krizi, siyasi kutuplaşmalar ve demografik değişimler, ekonomik dinamikleri altüst ediyor.
Türkiye açısından kısa vadeli görünüm görece olumlu olsa da kalıcı büyüme için yapısal reformların ertelenmeden hayata geçirilmesi şart. Aynı zamanda dış talep düşüklüğü ve küresel finansal sıkılaşma, önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi zorlayabilir.
Bu dönemde hem bireyler hem şirketler hem de devletler için en kritik kavram “dayanıklılık” olacak. Çünkü sadece büyümek değil, belirsizlik ortamında ayakta kalmak da büyük başarı sayılacak.
Kaynak: Euronews
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]