Süper güç Türkiye, lider ülke Türkiye hedefi ile Türkiye Yüzyılı vizyonunu gerçekleştirme amacı var.
Haftalardır, aylardır, yıllardır elimizden geldiğince yazmaya çalışıyorum.
“Yüz yılın değil, bin yılın devleti” olan Türkiye’nin bu hedefi milletimizin asırlık prangaları parçalayıp, siyasetten ekonomiye, savunmadan adalete, eğitimden kültüre kadar her alanda millî ve bağımsız bir yeniden inşa süreci başlatacağı yüzyıl olmalıdır.
Bunun içinde Türkiye’nin kaderi, sadece sınırlarının emniyetinde, ordusunun gücünde, milletinin ferasetinde değil; aynı zamanda ekonomik sisteminin adaletinde de gizlidir.
İşte bu kritik dönemde artık sadece üretimle değil, bu üretimden kimin ne kadar faydalandığıyla da yüzleşmek zorundayız.
Çünkü mesele sadece zenginlik değil, bu zenginliğin kimin omuzunda yükseldiğidir.
Pandemi döneminde de büyük sermayeler bilançolarını açıkladıklarında, kocaman kocaman kar ettik dediklerinde de yazmıştım, aynı cümlelerle tekrar edeyim;
“Bir sene içerisinde yüzde kaç kar ettiğiniz umurumda değil.
Önemli olan;
Bir sene içinde bu ülkeden kazandığınızın yüzde kaçını yine bu ülke için harcadığınız,
Kazandığınızdan ne kadar yatırım yaptığınız,
Kazandığınızın ne kadarını işçinizle paylaştığınızdır...”
Bugün yine milyarlarca dolarlık cirosuyla övünen holdingler, Türkiye Cumhuriyeti’nin sunduğu altyapı, güvenlik, hukuk düzeni ve sosyal istikrar sayesinde varlıklarını sürdürüyorlar.
Türkiye’de en zengin yüzde 1, ülke servetinin yüzde 40’ına sahip. Yani 85 milyon vatandaşın oluşturduğu değerin neredeyse yarısı sadece birkaç bin kişinin elinde.
Bu yoğunlaşma, sadece ekonomik eşitsizlik doğurmaz; siyasal temsiliyeti de olumsuz etkileyebilir, medyayı kontrol edebilir, bürokrasiyi biçimlendirir.
Biz ise hâlâ maalesef gelir vergisinin büyük kısmını bordrolu çalışan üzerinden, dolaylı vergileri ise markette alışveriş yapan vatandaş üzerinden topluyoruz.
Bu da ekonomik adaletsizlik var anlayışının yerleşmesine sebep oluyor.
İşte bu yüzden, milli sanayi kadar, millî enerji kadar, milli vergilendirme politikaları da artık olmazsa olmazdır.
Bu ülkenin toprağını, havasını, suyunu kullanarak büyüyenler; bu ülkeye, bu millete katkı sunmalıdır.
Bu ülkeyi gerçekten sevenler, bu ülkede servet sahibi olup, bu taşın altında sadece millete bırakanlar değil bu ülkenin geleceği için gerçekten elini taşın altına koyanlardır.
Peki ne yapılmalıdır?
Servetin vergilendirilmesi...
Örneğin bu milyarca liralık karlılık açıklayan şirketlerden, net serveti 100 milyon üzerinde olan gerçek kişilerden kademeli olarak makul oranlarda vergi alınabilir.
Bu vergi gelirleri sadece eğitim, sağlık ve gençlik projelerine aktarılabilir.
Servet göçünün önlenmesi ve servetin gizlenmesinin önüne geçmek için de anayasal ve yasal düzenlemeler yapılabilir.
Bunun gibi başkaca çözüm önerileri de getirilebilir, tartışılabilir.
Yeter ki toplumsal dengeyi sağlayacak, ekonomik adaleti gerçekleştirecek bir çözüm olsun.
Çünkü adaleti sağlamak, kanaatimce Türkiye Yüzyıl’ını gerçek bir liderlik yüzyılına dönüştürmenin anahtarı olacaktır.