Kırk yıldır ülkenin ocağına ateş düşüyor. Her gün bir başka ocak sönüyor, bir başka genç toprağa düşüyor.
Ve hâlâ birileri, neredeyse ezberletilmiş gibi, aynı cümleyi kuruyor:
“Eşit vatandaşlık istiyoruz…”
Ne demek bu?
Yani şimdi bu ülkede doğan herkes eşit değil mi?
Mahkemede, okulda, hastanede, pazarda, askerlikte, vergi dairesinde… Nerede ayrımcılık var?
Söyleyin, örnek verin! Ama yuvarlak cümlelerle değil, açık açık!
Yoksa “eşit vatandaşlık” başka bir şeyin kılıfı mı?
Gerçek niyetinizi saklamak için uydurulmuş politik bir etiket mi bu?
Bakın, adaletin terazisi herkes için aynı.
Kanun, suç işleyeni etnik kimliğine göre değil, işlediği suça göre yargılıyor.
Vergi memuru kimin Türk, kimin Kürt olduğuna değil, beyan edilen gelire bakıyor.
Üniversiteye giren gencin soyadına değil, sınav sonucuna bakılıyor.
Ne zaman kimliğin soruldu da bir kapı suratınıza kapandı?
Üstelik bu ülkede milletvekili de oldunuz, bakan da…
Partiler kurdunuz, grup kurdunuz, grup başkanvekili oldunuz.
Size oy veren de Türk’tü, Kürt’tü, Çerkez’di, Laz’dı, herkesti.
Meclis’te oturuyorsunuz, halk adına konuşuyorsunuz.
Peki nedir hâlâ eşit olmadığınız?
Siz, “eşitlik” diyerek aslında ayrıcalık mı istiyorsunuz?
Çünkü eşitlik buysa, mevcut olanı neden yok sayıyorsunuz?
Bir niyetiniz varsa, dürüstçe söyleyin.
Bölmek mi istiyorsunuz?
Bağımsızlık mı?
Federasyon mu?
Kendi bayrağınız, kendi marşınız, kendi ordunuz mu?
Saklamayın artık.
Söyleyin ki neyle mücadele ettiğimizi bilelim.
Saklayarak ilerleyemezsiniz.
Bu halk çok acı çekti.
Türk'ü de Kürt'ü de.
Aynı bayrağın altında kardeşçe yaşamak isteyen herkes yorgun artık.
Ama hâlâ “eşit değiliz” diyorsanız, o zaman masaya başka bir şey koyun.
Ezberlerinizi değil, gerçek niyetinizi…
Çünkü bu ülkenin sabrı artık süslü cümlelere değil, dürüstlüğe hasret.