Avrupa çelik sektörü, ABD Başkanı Donald Trump’ın çelik ve alüminyum ürünlerine yönelik gümrük vergilerini yüzde 50’ye çıkardığını açıklamasının ardından ciddi bir ekonomik ve yapısal tehditle karşı karşıya kaldı.
Halihazırda Çin’in kapasite fazlası üretimiyle mücadele eden Avrupa pazarı, şimdi de ABD’ye yönelmesi engellenen ucuz ve yüksek miktarda çelik ithalatının AB ülkelerine yönelmesi ihtimaliyle sarsılmış durumda. Bu durum, Avrupa'nın zaten kırılgan olan sanayi dengelerini tehdit ederken, Brüksel-Washington hattındaki ticaret müzakerelerini de çıkmaza sürüklüyor.
ÇİN’İN GÖLGESİ YETMEZMİŞ GİBİ: ŞİMDİ DE ABD’DEN SAPAN ÇELİK AB’YE YÖNELİYOR
Çelik sektörü, uzun süredir dünya genelindeki üretim fazlası nedeniyle aşırı arz baskısıyla mücadele ediyor. Özellikle Çin’in kamu destekli üretim modeli sayesinde dünya pazarına maliyetinin çok altında sunduğu çelik, Avrupa’da birçok yerli üreticinin rekabet gücünü törpülemiş durumda. Buna şimdi bir de ABD’nin kapısını kapattığı çeliğin Avrupa’ya yönelme riski eklendi.
Avrupa Çelik Birliği (EUROFER) Genel Müdürü Axel Eggert, yaptığı açıklamada bu tehdidi çok net bir dille özetliyor: “ABD’nin çelik üzerindeki gümrük vergilerini istisnasız iki katına çıkararak yüzde 50’ye yükseltmesiyle birlikte, daha önce ABD’ye giden 27 milyon ton çeliğin Avrupa pazarına yönelmesini bekliyoruz. Ucuz yabancı çeliğin akınına uğruyoruz. Hızlı bir şekilde harekete geçilmezse sadece su altında kalmayacağız, boğulacağız.”
Eggert’in bu sözleri, Avrupa çelik sektörünün yalnızca kârlılık değil, varoluşsal bir sınavdan geçtiğini gösteriyor. Sektörün temel yapıları bu kadar yoğun bir dış baskıyla karşı karşıya kalırsa, iflaslar, işten çıkarmalar ve üretim kapasitesinde kalıcı daralmalar kaçınılmaz hale gelebilir.
ALMANYA BAŞTA OLMAK ÜZERE AVRUPA SANAYİSİ TEHDİT ALTINDA
Almanya, Avrupa’nın en büyük çelik üreticisi konumunda. Almanya Çelik Federasyonu İcra Kurulu Başkanı Kerstin Maria Rippel, mevcut durumu yalnızca bir sektör krizi olarak değil, aynı zamanda ekonomik istikrar açısından da bir tehdit olarak tanımlıyor. Rippel, “Çelik ihracatına getirilen yüzde 50’lik gümrük vergisi, zaten krizle mücadele eden bir ekonomi üzerindeki baskıyı artıracak ve çelik sektörümüzü hem doğrudan hem dolaylı olarak derinden etkileyecektir,” diyerek bu adımın, zincirleme etkiler yaratabileceğine işaret ediyor.
Yani mesele sadece çelik üreticilerinin ihracat yapamaması değil. Bu sektörle bağlantılı otomotiv, inşaat, makine sanayi gibi birçok alanda da maliyetlerin yükselmesi ve rekabetçiliğin azalması söz konusu olabilir.
ABD'NİN "GÜVENLİK" GEREKÇESİ: GERÇEKTEN BİR TEHDİT Mİ, YOKSA KORUMACILIK MI?
Trump yönetimi, bu tür korumacı ticaret adımlarını “ulusal güvenlik” gerekçesiyle savunuyor. Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada, ithal çelik ve alüminyumun ABD'nin stratejik sanayileri için bir tehdit oluşturduğu ve yerli üreticilerin desteklenmesi gerektiği vurgulandı. Ancak bu gerekçe, Avrupa'da ikna edici bulunmuyor. Aksine, bu adımların ticaret kurallarına aykırı ve adil rekabet ilkesini zedeleyen hamleler olduğu yönünde ciddi bir kanaat oluşmuş durumda.
Bu nedenle Brüksel, meseleyi yalnızca ticari bir gerilim olarak değil, aynı zamanda çok taraflı ticaret düzenine yönelik bir tehdit olarak da değerlendiriyor. AB yetkilileri, böylesi agresif tarifelerin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarını zedelediği ve çok taraflı sistemin itibarını zayıflattığı uyarısında bulunuyor.
MÜZAKERELERDE UMUTSUZ BEKLEYİŞ: 9 TEMMUZ ULTİMATOMU GİBİ
Trump yönetimi sadece çelik ve alüminyumla sınırlı kalmayarak otomobillere yüzde 25, diğer ürünlere yüzde 10 ek vergi getirme planını da gündeme aldı. Dahası, ilaçlar, yarı iletkenler ve uçak parçaları gibi stratejik alanlara da benzer incelemeler başlatıldı. En kritik tarih ise 9 Temmuz. Eğer o tarihe kadar müzakerelerde ilerleme sağlanamazsa, Trump tüm AB mallarına yüzde 50 gümrük vergisi getireceğini ilan etti.
Bu gelişmeler, Avrupa için sadece bir ekonomik sorun değil, aynı zamanda siyasi baskı unsuru olarak da değerlendiriliyor. AB Komisyonu, müzakereleri yürütmek üzere üst düzey bir uzman heyetini Washington’a gönderdi. Ancak ilk aşamada sunulan karşılıklı tekliflerin birbirini tatmin etmediği anlaşılıyor. AB tarafı, sanayi ürünlerinde sıfır gümrük tarifesi ve ABD’nin Avrupa’dan daha fazla stratejik ürün almasını isterken, ABD tarafı AB’nin düzenleyici normlarını gevşetmesini ve bazı alanlarda ayrıcalık tanımasını talep ediyor.
AVRUPA'NIN ÇIKIŞ YOLU VAR MI?
AB şu anda bir yol ayrımında. Ya müzakereleri hızlandırıp ABD’nin tarifelerini önleyecek bir uzlaşı sağlayacak, ya da bu yeni ticaret düzenine uyum sağlamak için kendi iç pazarını yeniden yapılandırmak zorunda kalacak. Özellikle stratejik sektörlerde kendi sanayi kapasitesini koruyacak yeni savunma mekanizmaları geliştirilmeli. Gümrük vergileri, ithalat kotaları ya da sübvansiyon benzeri araçlar yeniden masaya yatırılabilir.
Aksi takdirde, AB sanayisinin çekirdeğini oluşturan çelik sektörü gibi alanlarda geri dönüşü zor kayıplar yaşanması kaçınılmaz olacak. Bu da Avrupa’nın ekonomik egemenliği ve küresel rekabetçiliği açısından ciddi bir kırılma anlamına gelir.
Sonuç olarak: Avrupa çelik sektörü bir kez daha küresel ticaret savaşlarının ortasında kalmış durumda. ABD’nin iç politikasına dayalı korumacı hamleleri, AB’yi ekonomik ve stratejik anlamda savunmasız bırakıyor. Önümüzdeki birkaç hafta, sadece çelik üreticileri için değil, Avrupa’nın genel ekonomik yönü açısından da belirleyici olacak. Avrupa'nın hızlı, kararlı ve çok boyutlu bir stratejiyle bu dalgayı karşılaması şart. Aksi hâlde, bu kez sadece dalga değil, fırtına geliyor.
Kaynak: Euronews
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]