Merhaba Canım kadın…
Bugün sana bir değil, üç kadının gerçeğini anlatacağım.
Aynı adamın gölgesinde kırılan, ama içlerinden yalnızca birinin küllerinden yeniden doğmayı seçtiği üç kadının hikâyesi bu…
Pablo Picasso.
Dünyanın hayran olduğu bir dahi.
Ama kadınlara gelince?
Yıkıcı, tüketen, kıran bir fırtına.
Marie-Therese Walter – 17 yaşında bir çocuktu.
Picasso ile tanıştığında daha oyun çağındaydı.
O adam onu ilham perisi yaptı, sonra da tüketti.
Ölümünden dört yıl sonra Marie-Therese canına kıydı.
Ruhunda taşıdığı o yükü kimse göremedi.
Dora Maar “Ağlayan Kadın”.
Bir zamanlar ışıl ışıl bir fotoğrafçıydı.
Onu resimlerinde ölümsüzleştiren Picasso,
gerçek hayatta ruhunu paramparça etti.
Dora yıllarını psikiyatri kliniklerinde geçirdi.
Jacqueline Roque ikinci eşi.
Onu da büyüledi, sonra yok etti.
Picasso öldükten 13 yıl sonra Jacqueline kendini vurdu.
Onu hayatta tutan tek bağın kopmasıyla beraber yerle bir oldu.
Hepsi… bir kişi hariç.
Ve işte Françoise Gilot 21 yaşında tanıştı, 32 yaşında terk etti.
Savaştan yorgun düşmüş Paris’te
genç bir sanat öğrencisiydi Françoise.
Picasso ona baktığında ilk cümlesi,
“Çok gençsin. Baban olabilirim.” oldu.
Françoise ise gülümseyip:
“Ama sen benim babam değilsin.” dedi.
İşte o anda tarihin yönü değişti.
Yıllarca yanında kaldı, iki çocuk doğurdu.
Hem sevdi hem gözlemledi.
Bütün kadınların düştüğü tuzağı o da hissetti:
Adamın dahiliğine kapılmak, kendini unutmak…
Ve bir gün aynada gördüğü yüz ona şunu fısıldadı:
“Ben burada kayboluyorum.”
1953’te, daha 32 yaşındayken,
Picasso’ya döndü ve sadece:
“Gidiyorum.” dedi.
Picasso kahkaha attı:
“Beni kimse terk edemez.”
Ama o etti.
Sessiz, güçlü, dimdik.
Bu dünyada onu terk etmeyi başaran tek kadın oldu.
Sonra ne yaptı dersin, canım kadın?
Kendini yeniden inşa etti.
Hayatını, sanatını, geleceğini…
Tuval tuval, nefes nefes…
1964’te, Picasso ile Yaşamak kitabını yazdı.
Picasso kitabın yasaklanmasını istedi ama başaramadı.
Dünya ilk kez onun karanlık yüzünü gördü.
Yıllar sonra gençlik acısından değil,
iyileştiren bir adamın sevgisinden yana seçim yaptı:
Jonas Salk — çocuk felci aşısıyla milyonların hayatını kurtaran adam.
“Picasso dünyayı sahiplenmek istiyordu…
Jonas ise dünyayı iyileştirmek.” dedi.
Ve Françoise’ın hayatı gerçekten iyileşti.
Sanatı büyüdü.
Eserleri MoMA, Met ve Pompidou’ya girdi.
Picasso 1973’te 91 yaşında, yalnız öldü.
Françoise Gilot ise
2023’e kadar, tam 101 yaşına kadar özgür yaşadı.
Ve bir gün ona sordular:
“Nasıl o cesareti buldun?”
O sadece gülümsedi:
“Çünkü özgürlük, tutunmaya değer tek aşktır.”
Canım Kadın… Bu Hikâyenin Özeti Sana Şunu Söylüyor
Bir kadın ister 17 yaşında olsun,
ister 27,
ister 37…
hangi yaşında olursa olsun:
Bir erkek bir kadının kaderi değildir.
Bir kadın, Sevdiği bir adamdan da güçlüdür.
Kadın isterse hayatını yeniden kurar — hem de daha güzeliyle.
Kaybolduğu yerden çıkmak için tek bir şey gerekir: Kendini seçmek.
Françoise’ın Picasso’dan kurtulması,
bir kadının kendi hayatını geri alışının dünya tarihine geçmiş örneğidir.
EGZERSİZ – “Kaderimi Çizen Kadın Benim”
Bir kağıt al canım kadın,
ve şu sorulara dürüstçe cevap ver:
1. Ben kimden veya neyden özgürleşmem gerektiğini biliyorum?
(Bir isim yazmak zorunda değilsin; bir duygu bile olabilir.)
2. Bugün kendime tek bir söz verecek olsam ne olurdu?
3. Hayatımın bir sonraki sayfası hangi kelimeyle başlasın?
(Güç / Işık / Özgürlük / Yeni / Ben / Şifa… hangisi çağırıyorsa.)
Son olarak avuçlarını kalbin üzerine koy ve yavaşça söyle:
“Ben kendimi seçiyorum. Kendime yeni bir hayat kurabilirim… ve kuruyorum.”
Canım kadın…
Françoise’ın hikâyesini dinledin.
Ama bil:
Onun yaptığı bir mucize değildi.
Bir kararın, bir adımın sonucuydu.
Ve aynı güç sende de var.
Sadece bir kişi tarafından sevilmek için değil…
Hayatını yeniden yaratmak için doğdun.
Unutma:
Hiçbir kadın, bir adamın gölgesine sığmak zorunda değil.
Ve hiçbir gölge, özgürlüğünü seçmiş bir kadını tutamaz.
Hazırsan,
senin yeni hayatının sayfası da bugün açılıyor.
