İsrail’in, özellikle Netanyahu yönetimiyle birlikte adım adım uygulamaya koyduğu “Yahudi Ulus Devleti Yasası” ve Kudüs merkezli etno-dini bir imparatorluk hayali insanlığın en büyük kabusu olma yolunda pervasızca ilerliyor.

Bu yaşananların İsrail için bir güvenlik sorunu olmadığını artık herkes anlamıştır sanırım .

Tekrarlayalım mı!

Siyonist doktrine göre vaad edilmiş topraklar sadece Filistin’i kapsamaz;

Fırat’tan Nil’e uzanan bir stratejik coğrafyayı hedef alır.

Nahum’un Tevrat’ta Ninova’yı yerle bir etmesi gibi, bugün de Tevrat’ın radikal yorumlarıyla beslenen Siyonist ideoloji, Türk-İslam coğrafyasını haritadan silmek istemektedir.

İşte bu coğrafya içerisinde Türkiye, tarihsel rolü, jeopolitik konumu ve liderlik kapasitesiyle en büyük engel, en ciddi tehdit ve aynı zamanda nihai hedef olarak belirlenmiştir.

Yani Cuma günü Tahran’a, bugünde Tebriz’e yapılan saldırılar Anadolu’ya dönük bir provadır.

İran’a, Tebriz’e atılan her bomba, aslında Ankara’ya yazılmış bir ihtar mektubudur.

Ancak bu mektubu yazan, sıradaki sensin diyen Siyonist Yahudilerin kontrolündeki Washington masalarıdır!

Pentagon’un stratejik planları, CIA’in saha organizasyonları ve Beyaz Saray’ın diplomatik maskesiyle, İsrail’in her saldırısı adeta Batı’nın tapusuyla mühürlenmiştir.

Ancak bundan vahim olan ise Gazze’ye yapılan soykırımın dünya kamuoyunda karşılık bulmaması, İran’a karşı gösterilen “sessiz rıza” hali, Türkiye’ye saldırılması için siyonist aklı azgınlaştırmasıdır.

Siyonist akıl, önce İran’ı çevreleyecek, ardından Türk milletinin istikbaline hançer uzatacaktır.

Şimdiden güneyimizde bir terör devleti tasarımı ile başlayan kuşatma, yarın Karadeniz’den Akdeniz’e, Azerbaycan’dan Trakya’ya dek genişleyecektir.

Peki Türkiye ne yapmalıdır?

Öncelikle;

Artık sözün bittiğini kabul etmemiz lazım.

Yani etkisiz bildirilerle, kınamalarla sonuç alınamayacağı belli olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bin yıllık Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin son kalesidir.

Türkiye artık oyun kurucu kimliğini askıya alamaz.

Türkiye, bu yeni yüzyılın hedef ülkesidir.

Ve hedefte olan millet, savunma yaparak değil, gerektiğinde güç kullanarak varlığını sürdürebilir.

Hele hele yaşanan tüm bu gelişmelere karşı Türkiye artık caydırıcı değil, cezalandırıcı kapasitesini,gerçek gücünü göstermelidir.

Kendi savunma sınırlarımızın ötesine taşacak bir milli güvenlik stratejisi olmazsa olmazdır.

Küresel emperyalizmin bölgemize dayattığı bu planın adı her ne olursa olsun, Türk milleti kaderini yine kendi belirleyecektir.

Ancak unutulmasın Türk’e kefen biçen, önce kendi boyunu ölçer!