İZBETON’a yönelik operasyonda kooperatiflerdeki usulsüzlüklere yönelik soruşturma kapsamında aralarında Büyükşehir eski Belediye Başkanı Tunç Soyer ile CHP İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’nun da bulunduğu 11’i tutuklu 65 şüpheli hakkında iddianame hazırlandı.

Geçtiğimiz hafta Belediye Kanunu, belediyeler ve belediye şirketleri ile ilgili mevcut yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığını, ivedilikle şeffaf, denetlenebilen, hesap verilebilen bir yerel yönetim düzeni için yasal çalışma yapılması gerektiğini yazmıştım.
Hazırlanan iki iddianameyi önce bir hukukçu daha sonra bir vatandaş gözüyle okuyunca düşündüklerimde haklı çıkmaktan dolayı üzüldüm açıkçası.

Bugün gelinen noktada Türkiye'de belediye şirketlerinin asli kamusal hizmet misyonundan saparak, şeffaflıktan uzak, partizanca ve kamu kaynaklarının keyfi kullanımının aracı hâline nasıl getirildiği, iştirak yapılarının hukuk dışı tasarruflara ne denli açık olduğu İZBETON örneği ile tartışılmayacak şekilde ortaya çıkmıştır.

İddianameyi hem hukuki hem siyasi olarak inceleyecek olursak;

Öncelikle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nı hem iddianame öncesi hazırlığı hem de iddianame yazılması hızı nedeniyle kutlamam gerekir.
İddianamenin içeriğinin, teknik verilerle ve mali incelemelerle destekli, kapsamlı raporlarla hukuki-yasal hazırlığa dayandığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Genel olarak bu raporlar sonucunda ortaya çıkan tablo şudur;

Yapım işlerinde neredeyse hiç imalat yapılmadan ödemelerin yapıldığı, aynı şekilde hizmet işlerinde de hizmet alınmış gibi gösterilip ödeme yapılmış olduğudur.

Bir hukukçu olarak en sevindiğim nokta ise kamu zararını teknik bilirkişi raporlarıyla ve denetim çıktılarıyla belgeleyen bu iddianame, yargının salt cezalandırıcı değil, aynı zamanda özlemle beklediğimiz onarıcı niteliğini de taşımaktadır.
Çünkü burada sadece bireyler değil; kurumsal çürüme mekanizmaları da ifşa edilmektedir.
Bu yönüyle söz konusu iddianameyi, yargısal bir belge olmasının yanında; kamu yönetiminde hesap verebilirliğin yeniden inşa edilmesi için bir fırsat metni olarak da değerlendiriyorum.
Gelelim işin siyasi tarafına;
Bu iddianame bazı siyasal figürlerin; kamu kaynaklarının, milletin emanetinin akıbetiyle değil, soruşturmanın kime “dokunduğu” ile ilgilenmelerinin, aslında esas dertlerinin adalet değil, çıkar olduğu, kendilerine ayrıcalık tanınması olduğu yönündeki kanaatini doğrulamıştır.
İddianame ile Cemil Tugay’ı, CHP’nin üst kadrolarının bir kısmının açıkça, İzmir’li bazı etkili yerel siyasetçilerin ise sinsi sinsi, siyaseten linç etme girişimleri boşa düşmüştür.
Aynı sendikal eylemlerde olduğu gibi burada da başkanın yanında İzmirliler durmuştur.

Yani yine en güçlü desteği İzmir’li vermiştir başkana.

Çünkü kim ne derse desin Başkan Cemil Tugay, göreve geldiği andan itibaren İzmir’linin en temel beklentisi olan “temiz yönetim” ilkesiyle hareket etmektedir.

Çok anlamlı ve çok doğru, günümüzde herkese örnek olması gereken bir duruş sergilemektedir başkan.
Bu duruş, bir hesaplaşma değil, bir yüzleşmedir. Hukukun ve adaletin yanında amasız, lakinsiz, fakatsızbir duruştur.

Nitekim bu yüzleşme, geçmişte inşa edilmiş olan sistemli bir rant düzenini gün ışığına çıkarmıştır.
Ancak ne hazindir ki; bu yüzleşme çabasını baltalamaya çalışanlar, hak, hukuk, adalet için değil, kendi koltuklarının, çevrelerinin ve “sessiz ortaklıklarının” devamı için harekete geçmişlerdir.

Cemil Tugay’ı “parti içinde hesaplaşma peşinde” olmakla suçlayan, yolsuzluğu normalleştiren bu aziz zümre(!), bu tavırla yalnızca siyasi değil, ahlaki iflasa da imza atmaktadır.
Eleştirilmesi hatta yok edilmesi gereken, Cemil Tugay'ın duruşu, yargının yaptıkları değil; İzmir’linin kaynaklarını hoyratça kullanan, belediye iştiraklerini çiftliğe çeviren bu hastalıklı anlayıştır.

Çünkü yolsuzluk ve rüşvet yalnızca mali bir kayıp, ceza hukuku bakımından da bir suç değil, o aynı zamanda vatandaş-devlet, güven ilişkisini erozyona uğratan, kamu hizmetlerinde eşitliği zedeleyen, demokratik meşruiyeti körelten bir sistem bozukluğudur.


Düzeltmek için ise hala fırsatımız olduğuna çok samimi inanıyorum.

Yeter ki gerçekten isteyelim.