Amerika turnesine, Amerika Birleşik Devletleri, maçı ile başlayan Milli Takım, ilk maçta, istediği oyunu oynayamasa da, istediği sonucu aldı. 1-2
Milli takımımız, biten ligin etkisini henüz üzerinden atamamış. Sanki bir milli maça değil de, halı saha maçına çıkıyorlarmış havasındalardı. Buna karşın Amerikalılar, son derece disiplinli ve oyunu ciddiye alarak oynadılar. Gerçekten üst düzey bir fiziki performans sergilediler. Bana robotlardan kurulu bir takımı hatırlattılar. Kontrol pas oynamaya çalıştılar. Ama oynadıkları oyunun hiçbir ruhu yok. Göze hoş gelen hareket yok. Yaratıcı oyun yok. Ve en önemlisi yetenek yok! Sanki bir futbol oynama makinesi. Modern futbolun bütün doğrulatını almışlar. Fizik kalitesi çok yüksek oyuncular bulmuşlar ve küçük yaşlardan beri, makine düzeninde al-ver yapmayı öğrenmişler ve 3. bölgeye kadar topu taşıyabiliyorlar. Ama bu noktadan sonra devreye girmesi gereken yetenek faktörü konusunda çok fakirler. Bizim bekler bile, onların forvet hattından daha yetrnekliydi. Sadece fiziki güç ile ancak buraya kadar...
Bu futbolla fizik kalitesi düşük, her takımı ezerler. Ama fizik kalitesi, kendilerine yakın ve biraz daha yetenekli hiçbir takıma karşı başarılı olamazlar. Sözün kısası, Avrupa kıtasının iyi takımlarına karşı, daima kaybederler.
Bizim çocuklara dönersek, ben bu santraforsuz sisteme bir türlü alışamadım! Bu konuda fazla konuşamıyoruz çünkü takım kazanmaya devam ediyor! Kazandığımız sürece bir şey demek de doğru değil. Bu sistemin, en büyük avantajı, yaptığımız şok pres. Ve bu şok pres bugüne kadar hep çalıştı. Dün futboldan pek de anladığını düşünmediğim, bazı yorumcular, Arda'nın golü için şans golü dedi! Hayır efendim, Arda'nın golü şans golü falan değildi. Tam tersine, büyük bir emek vardı orada...
Gol olmadan önce, rakip alanda yaptığımız pres neticesinde, rakip, topu kendi ceza alanının civarında, hatta zaman zaman, kendi altıpas sahasının içinde gezdirmeye başladı! İçimden bunlar çok risk almaya başladılar diye düşünmeye başlamıştım ki, Arda pas arasına girdi ve golü yaptı! Bu gole şans golü diyen, pazarda tezgah baksın, karpuz satmaya başlasın! Futbol yorumculuğu yapmasın! Oradaki büyük emek ve gayreti göremeyen kör ,bastonu alsın! Yine bu yorumcu arkadaşların, beni çok güldüren yorumlarından biri de, "top kalecinin kucağına geldi!" yorumları..
Arkadaşım o iş öyle değil! Forvet topu kalecinin üzerine vurmuyor. Kaleciler, yıllardır aldıkları eğitim ve yaptıkları antremanlar neticesinde, iyi yer tutuyorlar, topu doğru noktada bekliyorlar. Yoksa hiçbir kalecinin şansına top kucaklarına gelmiyor!
Bir kere de şu takımı santraforlu izlemek istiyoruz sayın Montella. Tamam böyle de kazanıyoruz, doğru. Ama santraforlu bir takımla daha iyi oynayabiliriz. Neden hazırlık maçlarında bile, bunu hiç denemiyoruz? Hazırlık maçlarının en sevmediğim tarafı, çok oyuncu değiştirilmesi. Bir noktadan sonra, ipin ucu kaçıyor. Oyuncuların konsantrasyonu bozuluyor. Yanlarında alıştıkları arkadaşları olmayınca, basit hatalar geliyor. Ve oyuncunun performansını değerlendirmek zorlaşıyor. O yüzden ikinci yarının ortasında, seri oyuncu değişiklikleri başladığında, bana göre maç bitmişti.
Güzel bir hazırlık maçı oldu. Rakip zayıftı, güle oynaya, halı saha futboluyla kazandık. Ama Meksika karşısında, böyle oynamaya kalkarsak, Meksika bizi rezil eder! Mutlaka çok daha yüksek bir konsantrasyonu yakalamamız lazım!
Hepinize iyi bayramlar diliyorum.
Sevgi ve Saygılarımla...