Önceki yazımda İzmir’de “at gözlüğü” takmış “sahte demokratları”anlatmaya başlamıştım. Ama kent gündemine “Çankaya Katlı Otopark” meselesi öyle bir düştü ki, yapılan açıklamaları okuduğumda sık sık “Allah’ım aklımı koru” diye söylendim.
İnanın kızdığım kadar üzülüyorum mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay için. 1984’ten bu yana belki de ilk kez “yeni” başkanın kucağına her biri “atom bombası” gibi pek çok kangrenleşmiş sorun bırakıldı. Ama “ilk kez” dediğim “sorunlar” değil,bir başkan “kriz yönetimsizliğinde” zirve yaptı.
Anlamıyor, anlatamıyor, adeta her sorunda geleceğe referans verip “top çeviriyor”. Bırakın “kriz yönetmeyi” mevcut krizlerden yeni krizler üretmeyi de sanki maharet sanıyor. Oysa “kent hafızasını” ciddiye alsa, pek çok sorunun kendi yanlışı olmadığını görür!
Kangren sorunlara ortak akılla yaklaşacağına, sorunları “tuhaf” söylem ve işlerle “halı altına” süpürüyor. Ama bu şekilde bile “ikinci dönem” hayallerini paylaşabiliyor. Şu an için “alkış da” alıyor…
İşte dedim ya boşuna sıkça “Allah’ım aklımı koru” demiyorum!
“Çankaya Katlı Otoparkı” yıkılırsa kaos çıkar mı?
Çıkar da kimse “bu otopark oraya hangi akılla yapıldı” diye sorgulamıyor. 80’lerin “darbeci” ve “ben ne dersem o” kafasıyla, İzmir’in kadim merkezine, tarih mirasının kalbine o ucube dikilebilmiş! Başka yol ve yöntemler aranmamış.
İzmir’in “ilm-i siyaseti de” ve hatta “ilm-i idaresi de” herhalde “akıl ve bilimden” uzun vadeli öngörüden iyice uzaklaştı. Günlük söylem, eleştiri, siyaset ve idari planlamalarla “dar alanda kısa paslaşmalar” yolu seçiliyor. Bunu belediye de devlet makamları da aynen uyguluyor.
“At gözlüğü takmışların” iradelerinin esiri olmuş İzmir… Her ölene “efsane” her seçilene “alkış” işte budur demokrasinin tahribatı.
Pek çok kangrenleşmiş sorun gibi İzmir’in yol, cadde, planlama ve otopark sorunu da özellikle 1950’lerden bu yana “halı altına süpürüle süpürüle” bugünleri yarattı. Kent kimliği, hafızası da yok edildiğinden, bugün her sorunu “yeni çıkmış” gibi algılıyoruz.
Geçmişte sorunları öteleyenler, yok sayanlar, günlük çözümlerle “tarihe geçmeyi” hedefleyenleri unuttuk, onların öngörüsüzlükleriyleabat olduklarını hatırlamıyoruz da bugün sorunların içinde debelenirken, taşlayacağımız hedef arıyoruz!
Oysa…
Bir şehir düşünün; kaldırımlar yayalara değil, arabalara ait.
Bir şehir düşünün; kaldırımın kenarında değil, üstünde park eden arabalar var.
Bir şehir düşünün; orada insan değil, “plaka” yaşıyor.
İşte orası İzmir!
“Güzelliği” hatıralarda, “gerçeği” egzoz dumanında kalan şehir.
İzmir’in “otopark sorunu” deniyor ya aslında bu şehrin “akıl” sorunu var.
Yüzyıllık kentsel plansızlığın, rantla mühürlenmiş imar izinlerinin, “günü kurtar, yarını boşver” mantığının “trafik” halinde vücut bulmuş hâli.
Bugün Alsancak’ta, Mithatpaşa’da, Bornova’da, Buca’da, Karşıyaka’da, Balçova’da “park yeri” aramak, “çölde su” bulmaktan daha zor.
Otopark yapmayan müteahhit, otopark bedelini ödeyip vicdanını temizliyor; belediye o parayla otopark yapmıyor ama o da vicdanen rahat on yıllardır. Ve sorunları halı altına süpürenler ısrarla seçiliyor!
Ve hepimiz, bu vicdansız düzenin gönüllü seyircileri oluyoruz.
- 1950’lerde şehirde araba azdı, plan da yoktu.
- 1970’lerde araba çoğaldı, plan yine yoktu.
- 1990’larda sorun kalıcılaştı, 2000’lerde bahane üretimi sanayi haline geldi.
Bugün 2025: 1 milyon 900 bin araç, 50 bin otopark.
Yani her 38 araçtan biri şanslı, 37’si sokağın lanetlisi.
Avrupa şehirleri arabayı şehirden çıkarırken, biz arabayı şehrin efendisi yaptık.
Barselona’da şehir merkezine araçla girmek lüks, İzmir’de zorunluluk.
Amsterdam’da bisiklet yolu kutsal, İzmir’de kaldırım bile park alanı, bisiklet yolları işgal altında yok sayılıyor!
Münih’te yeraltı otoparkı şehir estetiğini korur, İzmir’de zemin katlar demir kapılarla “özel park” olur.
İstanbul bari İSPARK’la bir düzen kurdu; İzmir hâlâ "çözüm için komisyon kuruyor."
Sorun sadece otopark değil, “zihniyet”.
Bu şehirde, yeni yapılan her apartman 20 dairelik; ama,8 araçlık garajla ruhsat alıyor.
Çünkü geri kalan 12 daire “otopark bedelini ödedi.”
E peki o parayla ne yapıldı?
Hiçbir şey.
Çünkü otopark sorunu İzmir’in vicdan muhasebesinde değil, bütçe kalemlerinde kayboldu.
Bugün bakıyoruz da bir Allah’ın kulu, belediyelerin “otopark adına” aldıkları paraları ne yaptıklarını sorgulamıyor. Çünkü İzmir’de “siyaset + müteahhit” iş birliği iğrenç düzeylerde on yıllardır!
İzmir, 70 yıldır aynı kısır döngüde dönüyor:
Plan yok, önlem yok, ama araç çok.
Ve şehir, her geçen gün biraz daha “arabalaşıyor”.
Başkanı “direksiyon”, anayasası “egzoz”, vatandaşı “plaka”.
Şehir planı mı? O da “trafikte sıkıştı” kaldı.
Ama ne gam!
İzmir’de otopark sorunu çözülmez, sadece “park edilir.”
Tıpkı araçlar gibi, sorunlarda kaldırıma park edilmiştir bu şehirde.
İzmir’in sadece otoparkı değil, vicdanı da dolmuş.
Akıldan, bilimden, liyakatten vazgeçilirse sonuç böyle olur işte!
Yazık ki İzmir galiba on yıllardır “müstahak” olduğunu yaşamaya devam ediyor!