Hasan Tahsin
Köşe Yazarı
Hasan Tahsin
 

“DEMOKRASİ” BİR YAŞAM BİÇİMİDİR – “YAŞAYANA”!

Demokrasi…  Kâğıt üzerinde kutsanan, meydanlarda nutuklarla süslenen, seçim geceleri ekrana sürülen bir süs bitkisine döndü artık.  Oysa demokrasi bir sandık ritüeli değil, bir yaşam biçimidir. “Yaşıyorsan” vardır; “yaşamıyorsan”, istediğin kadar “demokratik” kelimesini diline pelesenk et, nafile… Bugün Türkiye’de ve özellikle de yıllardır kendini “medeniyet ve demokrasi kenti” olan İzmir’de, demokrasi hangi halde?  Fakirlik dipte kabuk bağlamış yara gibi kangrenleşirken, bir avuç zengin hem genel iktidarın hem yerel iktidarların el üstünde tutmasıyla azmanlaşıyor, güçleniyor, zalimleşiyor.  Eskiden “zengin” dediğin muteber, görgülü, sorumluluk sahibiydi.  Şimdi?  Lüks arabasının egzozuyla sizi zehirleyip, siz ezilince de üstüne kahkaha atan bir kibir bir cehalet abidesi… Medya desen, “gücün” kapı kulu.  Bir dönem “iktidarlara” laf çarpanlar, bugün iktidarı alkışlayan; dün İzmir’in yerel yönetimlerini eleştirebilenler, bugün düşünüp, sorgulamadan “kopyala yapıştırı” gazetecilik sanıyor!  Rating uğruna mafya ve şiddeti öven dizi çeken, sonra “biz toplumun aynasıyız” diye utanmadan röportaj veren bir çürümüşlük korosu… Çünkü medya da tıpkı siyaset gibi, millete değil, “reklam bütçesi güçlü olana” hizmet ediyor. Eskiden gazeteci kavga ederdi, gerçekler uğruna. Şimdi selfie çekiyor, güç odaklarıyla, günü selamlıyor “kahve içerek”! Siyaset?  Parası olanın tezgâhı… Gücü olanın kulübü… Ahlak, bilgi, birikim, liyakat? Onlar seçim zamanı oy toplamak için kullanılan süs lafları. Bırakın Ankara’sını, İzmir’de bile bir koltuğa oturmak için ilim, vizyon değil; “cemiyet davetlerinde poz verirken yanına aldığın figüranlar” ve “kasana giren bağışların miktarı” belirleyici oldu.  Halk mı? Millet mi? Artık sadece, siyasetçinin Instagram’daki fonu. Tarih bile artık gelecek için referans değil.  “Ders alınmasın” diye geçmişi unutturma kampanyası yürütülüyor, ülkede de İzmir’de de! Üstelik ülke iktidarı ile İzmir’deki irade “farklı pencerelerden” bakıyor sanılıyor yaşama!  Ama ne yazık ki yolları benzer.  Halk “hatırlarsa”, sorgular. Sorgularsa, itaat etmez. İtaat etmezse, düzenleri bozulur “tuzu kuru cahil güçlerin” ... Sonuç? Erdem terk edildi. Merhamet satılık değil, ama artık talep gören bir ürün de değil. Kibir ve bencillik öyle kudurdu ki, bilgisi olmayanın sesi en yüksek çıkan oldu. Bilgi, donanım ve deneyim; “aptal kalabalıkların gözünde ‘sıkıcı bir gereksizlik’” hâline getirildi. Bunlar “demokrasi” değildir, demokrasiye yapılmış “darbedir”. Sandığa gidip oy vermekle “demokrasi” olmuyor. Demokrasi, “hesap sorabildiğinde”, “yanlışın karşısında korkmadan durabildiğinde”, “iktidarı alkışlamak için değil, denetlemek için var olduğunda” yaşar. Bugün Türkiye’de demokrasi, “oy pusulasına indirgenmiş bir vitrin makyajıdır”. İzmir’de ise yılların rehaveti ve “biz zaten demokratız” ezberiyle çürütülmüş bir kibir abidesidir. Kibir, değişimin düşmanıdır da kimler anlar meçhul! Peki Ya Çözüm? “Söylenerek değil, yeniden inşa ederek…” Birkaç gerçekçi, uygulanabilir adım ki, bence tabii: 1. Medya Tekeli Kırılmalı – Yerel Bağımsız Medya Desteklenmeli. Reklam veren güç odaklarına bağımlı medya değil, “halk fonlu ve şeffaf” medya modeli şart. İzmir’de bile bir avuç iş insanının temsilcisi gibi yayın yapan medya düzeni sona ermedikçe demokrasi yerel bazda da nefes alamaz, alamıyor. 2. Siyasette Para-Sermaye Bağımsızlığı Sağlanmalı Adaylık süreçleri halkın katılımına açılmalı. Bağış sınırı getirilmeli, sponsorlu siyaset yasaklanmalı. Siyasete para değil, “bilgi, proje, liyakat” girebilmeli. 3. Eğitimin Temeline Eleştirel Akıl ve Erdem Yerleştirilmeli Mafya öven diziler reyting alıyorsa, sorun dizide değil toplumun çürümüş değer sistemindedir. Müfredatta “vatandaşlık ve medya okuryazarlığı”, “ahlak-felsefe”, “kent hakkı ve demokrasi bilinci” dersleri zorunlu olmalı. 4. Şeffaflık Zorunlu Olmalı Hem yerel yönetimlerde hem merkezde “harcanan her kuruş” halka açık olmalı. Şeffaflık yoksa demokrasi “tırnak içinde” kalır. 5. İzmir “Demokrasi Vitrini” Rolünü Yeniden Tanımlamalı.  Önce kendi içindeki elit kibirini kırmalı. Halkın oyuyla “seçilenler”, seçildikten sonra halka “ağalık taslamamalı”!  Halkla iç içe, hesap verebilir, çalışma odaklı, liyakat merkezli yerel yönetim kültürü oluşturmalı. Kör ve salt slogan içerikli ideolojik aidiyetler değil, “şehre fayda” esas alınmalı. İzmir, kendi dinamiklerini önceleyerek, tarihinin referanslarıyla “yerel kültür” gerçeğine dönmelidir. Özellikle yerel meclislerde, “dışarıdan” asla katılım olmamalı, “yereli” yaşayan donanımlı dinamikler bulunmalı, bilim tek gösterici kabul edilmelidir.  Demokraside “düşünce ve ifade özgürlüğü” esastır. Ama geldiğimiz zamanda bu “esas” sadece gücü elinde bulunduranların hakkına dönüştü. Siyasi ideolojisi “demokrasi” olsa bile bazı güçler, demokrasiyi sadece kendilerinin giyebileceği elbise gibi görüyorlar. Eleştirene hain, düşüneni tehdit, farklı düşüneni düşman görmek ne yazık ki bugün “demokrasi” mücadelesi yaptığını iddia edenlerin bir kısmı için bile geçerli. Oysa “eleştirilen” eleştireni muhatap alıp, demokrasinin adeta keyifli anı olan “tartışmayı” yaşasa, belki de “eleştirilen” için daha faydalı sonuçlar çıkar. Ama bu yol yerine eleştireni “yok sayma” “itibarsızlaştırma” ve iftiralarla her türlü felaketi hazırlama “yaşanıyor”!  Türkiye’de daha saltanatın olduğu yıllarda, aydınlarca söylenen “barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar” düşüncesi, bugünkü demokrasinin, o yılların bile gerisinde olduğunu hissettirmiyor mu? Sözün karşılığı “gerçeğin aydınlığı, fikirlerin tartışılmasından doğar” şeklindedir.  “Demokrasi”, ağızda sakız yapanların değil, “bedel ödeyerek” savunanların yaşam biçimidir. Bugün Türkiye’de ve İzmir’de demokrasi hâlâ “yaşanabilir” ama önce cesaret, sonra akıl, en sonunda da erdem ister.  Çünkü demokrasi, ancak “yaşayana yakışır.” Yazıya Not: Bu yazıyı cumartesi sabah 06.30’da yazmaya başladım. Dura dura, düşüne düşüne, değiştire değiştire. Kimseyi hedeflemiyorum. Ama diyorum ki “arkadan konuşmak” şeytani; yüze konuşmak ise “insanlıktır”! Cumhuriyet Bayramı’nızı şimdiden kutlarken yine soruyorum: 2025, kaçıncı Cumhuriyet’in Bayramı? 
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2025 -Cumartesi

“DEMOKRASİ” BİR YAŞAM BİÇİMİDİR – “YAŞAYANA”!

Demokrasi… 

Kâğıt üzerinde kutsanan, meydanlarda nutuklarla süslenen, seçim geceleri ekrana sürülen bir süs bitkisine döndü artık. 
Oysa demokrasi bir sandık ritüeli değil, bir yaşam biçimidir. “Yaşıyorsan” vardır; “yaşamıyorsan”, istediğin kadar “demokratik” kelimesini diline pelesenk et, nafile…
Bugün Türkiye’de ve özellikle de yıllardır kendini “medeniyet ve demokrasi kenti” olan İzmir’de, demokrasi hangi halde? 
Fakirlik dipte kabuk bağlamış yara gibi kangrenleşirken, bir avuç zengin hem genel iktidarın hem yerel iktidarların el üstünde tutmasıyla azmanlaşıyor, güçleniyor, zalimleşiyor. 
Eskiden “zengin” dediğin muteber, görgülü, sorumluluk sahibiydi. 
Şimdi? 
Lüks arabasının egzozuyla sizi zehirleyip, siz ezilince de üstüne kahkaha atan bir kibir bir cehalet abidesi…
Medya desen, “gücün” kapı kulu. 
Bir dönem “iktidarlara” laf çarpanlar, bugün iktidarı alkışlayan; dün İzmir’in yerel yönetimlerini eleştirebilenler, bugün düşünüp, sorgulamadan “kopyala yapıştırı” gazetecilik sanıyor! 
Rating uğruna mafya ve şiddeti öven dizi çeken, sonra “biz toplumun aynasıyız” diye utanmadan röportaj veren bir çürümüşlük korosu…
Çünkü medya da tıpkı siyaset gibi, millete değil, “reklam bütçesi güçlü olana” hizmet ediyor. Eskiden gazeteci kavga ederdi, gerçekler uğruna. Şimdi selfie çekiyor, güç odaklarıyla, günü selamlıyor “kahve içerek”!
Siyaset? 
Parası olanın tezgâhı… Gücü olanın kulübü…
Ahlak, bilgi, birikim, liyakat?
Onlar seçim zamanı oy toplamak için kullanılan süs lafları. Bırakın Ankara’sını, İzmir’de bile bir koltuğa oturmak için ilim, vizyon değil; “cemiyet davetlerinde poz verirken yanına aldığın figüranlar” ve “kasana giren bağışların miktarı” belirleyici oldu. 
Halk mı? Millet mi?
Artık sadece, siyasetçinin Instagram’daki fonu.
Tarih bile artık gelecek için referans değil. 
“Ders alınmasın” diye geçmişi unutturma kampanyası yürütülüyor, ülkede de İzmir’de de! Üstelik ülke iktidarı ile İzmir’deki irade “farklı pencerelerden” bakıyor sanılıyor yaşama! 
Ama ne yazık ki yolları benzer. 
Halk “hatırlarsa”, sorgular. Sorgularsa, itaat etmez. İtaat etmezse, düzenleri bozulur “tuzu kuru cahil güçlerin” ...
Sonuç?
Erdem terk edildi. Merhamet satılık değil, ama artık talep gören bir ürün de değil. Kibir ve bencillik öyle kudurdu ki, bilgisi olmayanın sesi en yüksek çıkan oldu. Bilgi, donanım ve deneyim; “aptal kalabalıkların gözünde ‘sıkıcı bir gereksizlik’” hâline getirildi.
Bunlar “demokrasi” değildir, demokrasiye yapılmış “darbedir”. Sandığa gidip oy vermekle “demokrasi” olmuyor. Demokrasi, “hesap sorabildiğinde”, “yanlışın karşısında korkmadan durabildiğinde”, “iktidarı alkışlamak için değil, denetlemek için var olduğunda” yaşar.
Bugün Türkiye’de demokrasi, “oy pusulasına indirgenmiş bir vitrin makyajıdır”. İzmir’de ise yılların rehaveti ve “biz zaten demokratız” ezberiyle çürütülmüş bir kibir abidesidir. Kibir, değişimin düşmanıdır da kimler anlar meçhul!
Peki Ya Çözüm? “Söylenerek değil, yeniden inşa ederek…”
Birkaç gerçekçi, uygulanabilir adım ki, bence tabii:
1. Medya Tekeli Kırılmalı – Yerel Bağımsız Medya Desteklenmeli.
Reklam veren güç odaklarına bağımlı medya değil, “halk fonlu ve şeffaf” medya modeli şart. İzmir’de bile bir avuç iş insanının temsilcisi gibi yayın yapan medya düzeni sona ermedikçe demokrasi yerel bazda da nefes alamaz, alamıyor.
2. Siyasette Para-Sermaye Bağımsızlığı Sağlanmalı
Adaylık süreçleri halkın katılımına açılmalı. Bağış sınırı getirilmeli, sponsorlu siyaset yasaklanmalı. Siyasete para değil, “bilgi, proje, liyakat” girebilmeli.
3. Eğitimin Temeline Eleştirel Akıl ve Erdem Yerleştirilmeli
Mafya öven diziler reyting alıyorsa, sorun dizide değil toplumun çürümüş değer sistemindedir. Müfredatta “vatandaşlık ve medya okuryazarlığı”, “ahlak-felsefe”, “kent hakkı ve demokrasi bilinci” dersleri zorunlu olmalı.
4. Şeffaflık Zorunlu Olmalı
Hem yerel yönetimlerde hem merkezde “harcanan her kuruş” halka açık olmalı. Şeffaflık yoksa demokrasi “tırnak içinde” kalır.
5. İzmir “Demokrasi Vitrini” Rolünü Yeniden Tanımlamalı. 
Önce kendi içindeki elit kibirini kırmalı. Halkın oyuyla “seçilenler”, seçildikten sonra halka “ağalık taslamamalı”!  Halkla iç içe, hesap verebilir, çalışma odaklı, liyakat merkezli yerel yönetim kültürü oluşturmalı. Kör ve salt slogan içerikli ideolojik aidiyetler değil, “şehre fayda” esas alınmalı. İzmir, kendi dinamiklerini önceleyerek, tarihinin referanslarıyla “yerel kültür” gerçeğine dönmelidir. Özellikle yerel meclislerde, “dışarıdan” asla katılım olmamalı, “yereli” yaşayan donanımlı dinamikler bulunmalı, bilim tek gösterici kabul edilmelidir. 
Demokraside “düşünce ve ifade özgürlüğü” esastır. Ama geldiğimiz zamanda bu “esas” sadece gücü elinde bulunduranların hakkına dönüştü. Siyasi ideolojisi “demokrasi” olsa bile bazı güçler, demokrasiyi sadece kendilerinin giyebileceği elbise gibi görüyorlar. Eleştirene hain, düşüneni tehdit, farklı düşüneni düşman görmek ne yazık ki bugün “demokrasi” mücadelesi yaptığını iddia edenlerin bir kısmı için bile geçerli. Oysa “eleştirilen” eleştireni muhatap alıp, demokrasinin adeta keyifli anı olan “tartışmayı” yaşasa, belki de “eleştirilen” için daha faydalı sonuçlar çıkar. Ama bu yol yerine eleştireni “yok sayma” “itibarsızlaştırma” ve iftiralarla her türlü felaketi hazırlama “yaşanıyor”! 
Türkiye’de daha saltanatın olduğu yıllarda, aydınlarca söylenen “barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar” düşüncesi, bugünkü demokrasinin, o yılların bile gerisinde olduğunu hissettirmiyor mu? Sözün karşılığı “gerçeğin aydınlığı, fikirlerin tartışılmasından doğar” şeklindedir. 
“Demokrasi”, ağızda sakız yapanların değil, “bedel ödeyerek” savunanların yaşam biçimidir. Bugün Türkiye’de ve İzmir’de demokrasi hâlâ “yaşanabilir” ama önce cesaret, sonra akıl, en sonunda da erdem ister. 
Çünkü demokrasi, ancak “yaşayana yakışır.”

Yazıya Not: Bu yazıyı cumartesi sabah 06.30’da yazmaya başladım. Dura dura, düşüne düşüne, değiştire değiştire. Kimseyi hedeflemiyorum. Ama diyorum ki “arkadan konuşmak” şeytani; yüze konuşmak ise “insanlıktır”! Cumhuriyet Bayramı’nızı şimdiden kutlarken yine soruyorum: 2025, kaçıncı Cumhuriyet’in Bayramı? 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.