Ali Onar
Köşe Yazarı
Ali Onar
 

EYLÜL'ün ONİKİSİ

Ülkemizdeki darbelerin tek sebebidir NATO. O nedenle de Cumhuriyet’in değerlerini yerle yeksan eden, milleti kendi iradesinden uzaklaştıran, Türkiye’nin siyasetini bir gecede “NATO uyumlu güvenlik rejimi”ne kilitleyen darbenin tarihidir Eylül’ün onikisi. Meclisi susturan, Demokrasiyi askıya alan, Sosyolojik erozyonun, Toplumsal çürümenin amaçlandığı NATO’nun kurduğu vesayet düzeninin Türkiye'ye yazılmış senaryonun başlangıcı Eylül’ün onikisi. 1960’tan 1971’e, 1980’den 1997’ye kadar her müdahale, bu senaryonun farklı versiyonlarıdır.  Eylül’ün onikisi sadece en kanlısı, en planlısı ve sonuçları bakımından maalesef en başarılısı. Darbe olmasaydı iç savaş çıkacaktı sözü ise pompalanan korkunun baş sloganıdır bu senaryoda. Artık resmi olarak da kabul edildiği üzere Soğuk Savaş yıllarında NATO, üye ülkelerde “stay-behind” adıyla bilinen gizli paramiliter ağlar kurdu. Avrupa’da “Gladio” adıyla ifşa edilen bu yapılar, gerektiğinde siyaseti yönlendirmek, krizleri darbe gerekçesine dönüştürmek üzere tasarlandı. Türkiye’deki yansıması ise “kontrgerilla” oldu. NATO, bu süreçte Türkiye’yi her zaman, Ortadoğu’ya açılan bir askerî üs olarak gördü. Bu nedenle siyasal istikrar değil, kontrol edilebilir bir istikrarsızlık arzulandı. Bu sonuca da , vatandaşını tehdit olarak gören, demokrasiyi güvenlik riski sayan bir yönetim sistemi ile ulaşılabilirdi. Darbe ile Meclis kapatıldı. Partiler yasaklandı, Seçilmişler yargılandı. 1982 Anayasası ile de vesayetçi zihniyet yasal zemin tamamlandı. 1982 Anayasası tam da NATO’nun istediği gibi otoriter  ve vesayetçi bir devlet mimarisini norm haline getirdi; Bu bir hukuk metni değil de bir milletin, bir devletin ayağına takılan bir pranga oldu. Bugün hâlâ tartıştığımız demokratikleşme sorunlarının çoğu, köklerini bu metinde bulmaktadır. Darbe’nin başarıya ulaşması için sosyolojik mühendislikte uygulandı. Öznesi korku olan bu operasyonlarla da toplumsal çürüme adım adım uygulandı. Demokrasinin en sıradan cümleleri, özgürlüklerin en basiti tehdit olarak bilinçlere gençliğe ilmik ilmik işlendi. Bugün hâlâ 1982 Anayasası ruhuyla  yürürlükte ve ayaktadır. Bu ülke 12 Eylül’ün en ufak tortusu kalmayacak şekilde temizlenmeden demokratikleşme mümkün de olmayacaktır . Türkiye’nin gerçek bağımsızlığı, yalnızca sınırlarını korumakla değil, siyasal sistemini vesayetçi zihniyetten arındırmakla mümkündür.  NATO gölgesi kalkmadıkça da darbelerin tekrarlanma ihtimali zihinsel olarak hep var olacaktır. O nedenle bu milletin iradesini gasp eden 12 Eylül’ü lanetliyorum. Aslında 12 Eylül’ü lanetlemek, NATO’nun Türkiye’deki vesayetçi mirasını lanetlemektir. Ve lanetlerken şunu da söylüyorum; Bu topraklarda milletin iradesi, bir daha asla başka ellere teslim edilmeyecek. Bir daha asla...
Ekleme Tarihi: 11 Eylül 2025 -Perşembe

EYLÜL'ün ONİKİSİ

Ülkemizdeki darbelerin tek sebebidir NATO.

O nedenle de Cumhuriyet’in değerlerini yerle yeksan eden, milleti kendi iradesinden uzaklaştıran,

Türkiye’nin siyasetini bir gecede “NATO uyumlu güvenlik rejimi”ne kilitleyen darbenin tarihidir Eylül’ün onikisi.

Meclisi susturan,

Demokrasiyi askıya alan,

Sosyolojik erozyonun,

Toplumsal çürümenin amaçlandığı NATO’nun kurduğu vesayet düzeninin Türkiye'ye yazılmış senaryonun başlangıcı Eylül’ün onikisi.

1960’tan 1971’e, 1980’den 1997’ye kadar her müdahale, bu senaryonun farklı versiyonlarıdır.

 Eylül’ün onikisi sadece en kanlısı, en planlısı ve sonuçları bakımından maalesef en başarılısı.

Darbe olmasaydı iç savaş çıkacaktı sözü ise pompalanan korkunun baş sloganıdır bu senaryoda.

Artık resmi olarak da kabul edildiği üzere Soğuk Savaş yıllarında NATO, üye ülkelerde “stay-behind” adıyla bilinen gizli paramiliter ağlar kurdu.

Avrupa’da “Gladio” adıyla ifşa edilen bu yapılar, gerektiğinde siyaseti yönlendirmek, krizleri darbe gerekçesine dönüştürmek üzere tasarlandı.

Türkiye’deki yansıması ise “kontrgerilla” oldu.

NATO, bu süreçte Türkiye’yi her zaman, Ortadoğu’ya açılan bir askerî üs olarak gördü.

Bu nedenle siyasal istikrar değil, kontrol edilebilir bir istikrarsızlık arzulandı.

Bu sonuca da , vatandaşını tehdit olarak gören, demokrasiyi güvenlik riski sayan bir yönetim sistemi ile ulaşılabilirdi.

Darbe ile Meclis kapatıldı.

Partiler yasaklandı,

Seçilmişler yargılandı.

1982 Anayasası ile de vesayetçi zihniyet yasal zemin tamamlandı.

1982 Anayasası tam da NATO’nun istediği gibi otoriter  ve vesayetçi bir devlet mimarisini norm haline getirdi;

Bu bir hukuk metni değil de bir milletin, bir devletin ayağına takılan bir pranga oldu.

Bugün hâlâ tartıştığımız demokratikleşme sorunlarının çoğu, köklerini bu metinde bulmaktadır.

Darbe’nin başarıya ulaşması için sosyolojik mühendislikte uygulandı.

Öznesi korku olan bu operasyonlarla da toplumsal çürüme adım adım uygulandı.

Demokrasinin en sıradan cümleleri, özgürlüklerin en basiti tehdit olarak bilinçlere gençliğe ilmik ilmik işlendi.

Bugün hâlâ 1982 Anayasası ruhuyla  yürürlükte ve ayaktadır.

Bu ülke 12 Eylül’ün en ufak tortusu kalmayacak şekilde temizlenmeden demokratikleşme mümkün de olmayacaktır .

Türkiye’nin gerçek bağımsızlığı, yalnızca sınırlarını korumakla değil, siyasal sistemini vesayetçi zihniyetten arındırmakla mümkündür.

 NATO gölgesi kalkmadıkça da darbelerin tekrarlanma ihtimali zihinsel olarak hep var olacaktır.

O nedenle bu milletin iradesini gasp eden 12 Eylül’ü lanetliyorum.

Aslında 12 Eylül’ü lanetlemek, NATO’nun Türkiye’deki vesayetçi mirasını lanetlemektir.

Ve lanetlerken şunu da söylüyorum;

Bu topraklarda milletin iradesi, bir daha asla başka ellere teslim edilmeyecek.

Bir daha asla...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.