Ali Onar
Köşe Yazarı
Ali Onar
 

DOKUNULMAZLIĞIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Ülkemizde yıllardır süregelen “milletvekili dokunulmazlığı” tartışması, aslında sadece hukukî bir mesele değil; siyaset ahlâkının, devlet ciddiyetinin ve temsil sorumluluğunun testidir. Bugün gelinen noktada rahatlıkla söyleyebilirim ki milletvekillerinin dokunulmazlığı genişledikçe, demokrasi daralmış; özgürlük değil, keyfiyet üremiştir. Niyet iyi olsa bile anayasal düzenleme uygulamada yargıdan kaçış kalkanına dönüşmüş durumdadır. Bu nedenle artık net bir çizgi çizmenin, “sadece kürsü dokunulmazlığı” ilkesine dönmenin zamanı gelmiştir. Tartışmasız meclis kürsüsü, demokrasinin en kutsal alanlarından biridir. Milletin iradesini temsil eden vekiller, burada düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidir.  Bu özgürlük, rejimin nefesidir. Ancak kürsüden indikten sonra vekilin o nefesinin bir zehre dönüşmemesi gerekir. Bugün özellikle muhalefet cephesinde başta da CHP Genel başkanı ve üst yönetiminin, “dokunulmazlık” kalkanını bir saldırı aracına dönüştürdüğü görülmektedir.  Cumhurbaşkanına, bakana, yargıca, savcıya, bürokrata yönelik ağır hakaretler, hedef göstermeler, küçültücü ithamlar artık “ifade özgürlüğü” değil, siyasal linç aparatı haline gelmiştir. Eleştiri, hukuk devletinin vazgeçilmez unsurudur. Ancak hakaret, hedef gösterme, kişilik haklarını ihlal etme, kamu görevlilerini itibarsızlaştırma özgürlük değildir. Yasama sorumsuzluğu, milletvekillerine “yalan söyleme” veya “hakaret etme”  “tehdit etme” , “hedef gösterme” yetkisi vermez. Anayasa’nın 83. maddesi milletvekillerine iki tür koruma sağlar: Bunlardan ilki kürsü dokunulmazlığı, yani yasama faaliyetinden doğan söz ve oy sorumsuzluğu, İkincisi ise cezai dokunulmazlık, yani yargıdan geçici koruma.  İlkine yukarıda izah ettiğim üzere kimse itiraz etmemelidir. Çünkü bu fikir özgürlüğünün garantisidir. Ancak ikinci tür dokunulmazlık, yani cezai dokunulmazlık, artık yozlaşmanın ve siyasi hesaplaşmanın aracı haline gelmiştir.   Ne yazık ki bu sapmayı en çok istismar eden de en fazla hak,hukuk,adalet diye bağıran CHP ve onun üst yönetimidir. CHP, uzun süredir “ifade özgürlüğü” perdesi altında, hakaret, iftira ve itibarsızlaştırmayı bir siyaset tekniği haline getirmiştir. Genel Başkan ve parti yöneticileri, dokunulmazlığı bir demokratik güvence olarak değil,  yargıdan kaçış mekanizması olarak görmektedir. Milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı’na, yüksek yargı mensuplarına, devletin bürokratına karşı kullanılan ölçüsüz dil, artık siyasal eleştiri değil, kurumsal suç işleme niteliği taşımaktadır. CHP’nin mevcut yönetimi hukuku, radikal popülizme feda etmiş ve Anayasal hakkı anti demokratik bir saldırı aracına dönüştürmüştür. Sonuçta ortaya çıkan tablo, yalnızca bir hukuk sorunu değil, bir ahlaki yozlaşma göstergesidir. Milletin vekiline suç işleme özgürlüğü verilmesi devletin temeline konulan dinamittir. Dokunulmazlığın bu hali, “temsil”i değil, “temelsizliği” temsil etmektedir. Artık cezai dokunulmazlığın sınırları, demokratik denge ilkesine uygun biçimde yeniden tanımlanmalıdır. Milletin vekilleri, seçilme amaçlarına uygun olarak yalnızca yasama faaliyetleriyle sınırlı “kürsü sorumsuzluğu” çerçevesinde korunmalı; -uygulama yöntemleri tartışılması kaydıyla- bunun dışındaki tüm fiilleri bakımından sade vatandaş gibi yargı önünde hesap verebilmelidir.  
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2025 -Çarşamba

DOKUNULMAZLIĞIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Ülkemizde yıllardır süregelen “milletvekili dokunulmazlığı” tartışması, aslında sadece hukukî bir mesele değil; siyaset ahlâkının, devlet ciddiyetinin ve temsil sorumluluğunun testidir.

Bugün gelinen noktada rahatlıkla söyleyebilirim ki milletvekillerinin dokunulmazlığı genişledikçe, demokrasi daralmış; özgürlük değil, keyfiyet üremiştir.

Niyet iyi olsa bile anayasal düzenleme uygulamada yargıdan kaçış kalkanına dönüşmüş durumdadır.

Bu nedenle artık net bir çizgi çizmenin, “sadece kürsü dokunulmazlığı” ilkesine dönmenin zamanı gelmiştir.

Tartışmasız meclis kürsüsü, demokrasinin en kutsal alanlarından biridir.

Milletin iradesini temsil eden vekiller, burada düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidir.

 Bu özgürlük, rejimin nefesidir.

Ancak kürsüden indikten sonra vekilin o nefesinin bir zehre dönüşmemesi gerekir.

Bugün özellikle muhalefet cephesinde başta da CHP Genel başkanı ve üst yönetiminin, “dokunulmazlık” kalkanını bir saldırı aracına dönüştürdüğü görülmektedir.

 Cumhurbaşkanına, bakana, yargıca, savcıya, bürokrata yönelik ağır hakaretler, hedef göstermeler, küçültücü ithamlar artık “ifade özgürlüğü” değil, siyasal linç aparatı haline gelmiştir.

Eleştiri, hukuk devletinin vazgeçilmez unsurudur.

Ancak hakaret, hedef gösterme, kişilik haklarını ihlal etme, kamu görevlilerini itibarsızlaştırma özgürlük değildir.

Yasama sorumsuzluğu, milletvekillerine “yalan söyleme” veya “hakaret etme”  “tehdit etme” , “hedef gösterme” yetkisi vermez.

Anayasa’nın 83. maddesi milletvekillerine iki tür koruma sağlar:

Bunlardan ilki kürsü dokunulmazlığı, yani yasama faaliyetinden doğan söz ve oy sorumsuzluğu,

İkincisi ise cezai dokunulmazlık, yani yargıdan geçici koruma.

 İlkine yukarıda izah ettiğim üzere kimse itiraz etmemelidir.

Çünkü bu fikir özgürlüğünün garantisidir.

Ancak ikinci tür dokunulmazlık, yani cezai dokunulmazlık, artık yozlaşmanın ve siyasi hesaplaşmanın aracı haline gelmiştir.

 

Ne yazık ki bu sapmayı en çok istismar eden de en fazla hak,hukuk,adalet diye bağıran CHP ve onun üst yönetimidir.

CHP, uzun süredir “ifade özgürlüğü” perdesi altında, hakaret, iftira ve itibarsızlaştırmayı bir siyaset tekniği haline getirmiştir.

Genel Başkan ve parti yöneticileri, dokunulmazlığı bir demokratik güvence olarak değil,  yargıdan kaçış mekanizması olarak görmektedir.

Milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı’na, yüksek yargı mensuplarına, devletin bürokratına karşı kullanılan ölçüsüz dil, artık siyasal eleştiri değil, kurumsal suç işleme niteliği taşımaktadır.

CHP’nin mevcut yönetimi hukuku, radikal popülizme feda etmiş ve Anayasal hakkı anti demokratik bir saldırı aracına dönüştürmüştür.

Sonuçta ortaya çıkan tablo, yalnızca bir hukuk sorunu değil, bir ahlaki yozlaşma göstergesidir.

Milletin vekiline suç işleme özgürlüğü verilmesi devletin temeline konulan dinamittir.

Dokunulmazlığın bu hali, “temsil”i değil, “temelsizliği” temsil etmektedir.

Artık cezai dokunulmazlığın sınırları, demokratik denge ilkesine uygun biçimde yeniden tanımlanmalıdır.

Milletin vekilleri, seçilme amaçlarına uygun olarak yalnızca yasama faaliyetleriyle sınırlı “kürsü sorumsuzluğu” çerçevesinde korunmalı; -uygulama yöntemleri tartışılması kaydıyla- bunun dışındaki tüm fiilleri bakımından sade vatandaş gibi yargı önünde hesap verebilmelidir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.