Ali Onar
Köşe Yazarı
Ali Onar
 

BİR ANNENİN FERYADI,BİR KADININ MANİFESTOSU ve İNSANLIĞIN VİCDANI...

Dünya siyasetinin en çarpıcı gerçeği, aynı anda farklı coğrafyalarda bambaşka tecrübelerin yaşanabilmesidir. Bu durumun en dramatik yansıması, Gazze'nin içine sürüklendiği açlık krizinde somutlaşmıştır. Birleşmiş Milletler'in gıda güvenliği sınıflandırmasına göre Gazze, maalesef ve utanç verici bir şekilde açlığın en yüksek aşamasında, insan onurunu tüketen bir kıtlığın pençesinde artık. Bunlar kitabik sözler değil insan onurunu ayaklar altına alan apaçık gerçekler. Gıdanın bulunmadığı, çocukların bir avuç ekmek, bir kaşık un uğruna hayatlarını kaybettiği, suyun bir damlasının ölüm kalım meselesine dönüştüğü bir gerçeklikten söz ediyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemin "çifte hakikat" dönemi olarak tanımlanması çok yerinde bir tespittir. Eş anlatımla Diplomasi masalarında bol bol iyimserlik , sahadaki gerçeklikte ise felaket,vahşet sürmektedir dünyada. Bir yandan uluslararası toplum, insani krizlerin durdurulması için toplantı üstüne toplantı yapmakta, bildiri üstüne bildiriler yayımlamaktadır; Öte yandan aynı uluslararası toplum, silah sevkiyatını sürdürerek savaş ekonomisini beslemektedir. Gazze'de açlığın, Ukrayna'da savaşın ve dünyanın başka köşelerinde sessizce devam eden trajedilerin ortak noktası, küresel sistemin adaletsizliğini ve iflasını ilan etmesidir. Bugün dünyada çocukların bir kısmı yapay zekâ destekli eğitim teknolojileriyle geleceğe hazırlanırken, diğer kısmı bir tas çorba bulamadığı için ölüme terk ediliyorsa, burada yalnızca siyasi değil, aynı zamanda de insani değer,vicdan krizinden bahsetmek gerekir. Neredeyse her hafta yazıyorum modern uluslararası düzen, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan normatif çerçevede sözde insanlığın barışı, güvenliği ve refahı vaadiyle inşa edilmişti. Ancak bu vaadin yalnızca güçlü devletlerin çıkarlarını korumaya hizmet eden bir kalkan olduğu bugün yadsınamaz bir gerçekliktir. Gazze'deki kıtlık, yalnızca bir insani felaket değil, aynı zamanda uluslararası düzenin iflasının kanıtıdır. Zira Birleşmiş Milletler'in açıkladığı en yüksek düzeydeki gıda krizi raporu bile savaşın durdurulmasına yetmemekte; çocukların açlıktan ölmesi, diplomatik masalarda yalnızca istatistik olarak kalmaktadır. Bu noktada siyasetin dilini dönüştürmek zorunda olduğu bir annenin mektubunda, bir kadının çığlığında dünyanın yüzüne vurulmuştur. Bu mektup, aslında bir kadının, bir annenin diliyle yazılmış bir vicdan manifestosudur. Bir annenin kalbinden çıkan satırlarda görülen feryat, aslında insanlığın vicdanının son parıltısı,gerçeğin ta kendisidir. O mektupta duyulan sessiz çığlık, bir annenin kaleminden çıkmış olabilir ama aslında bütün kadınların ortak sesidir. Ve bu yüzden bugün barışın dili, en çok kadınlar sayesinde sonuca ulaşabilir. Çünkü Anneler, çocuklarının açlıktan öldüğü bir dünyada hiçbir siyasetin meşruiyetini kabul etmez. Dolayısıyla bugün umut, büyük devletlerin içten pazarlıklı stratejilerinde değil; Bir annenin gözyaşında, bir kadının kaleminde, bir insanın vicdanında saklıdır. Barışın yalnızca kağıtlarda değil, sokaklarda, evlerde, sofralarda yaşanabilmesi için kadınların şefkatine, annelerin adalet duygusuna ihtiyaç olduğu kadar sorumluluk almalarına da ihtiyaç vardır. Çünkü onların eli değdiğinde, barış temenniden çıkar, gerçeğe dönüşür. Asıl umut buradadır; ve o mektup, bu umudu insanlığın önüne koyan barış için en güçlü manifestolarından biri olarak tarihteki yerini alacaktır.
Ekleme Tarihi: 23 Ağustos 2025 -Cumartesi

BİR ANNENİN FERYADI,BİR KADININ MANİFESTOSU ve İNSANLIĞIN VİCDANI...

Dünya siyasetinin en çarpıcı gerçeği, aynı anda farklı coğrafyalarda bambaşka tecrübelerin yaşanabilmesidir. Bu durumun en dramatik yansıması, Gazze'nin içine sürüklendiği açlık krizinde somutlaşmıştır. Birleşmiş Milletler'in gıda güvenliği sınıflandırmasına göre Gazze, maalesef ve utanç verici bir şekilde açlığın en yüksek aşamasında, insan onurunu tüketen bir kıtlığın pençesinde artık. Bunlar kitabik sözler değil insan onurunu ayaklar altına alan apaçık gerçekler. Gıdanın bulunmadığı, çocukların bir avuç ekmek, bir kaşık un uğruna hayatlarını kaybettiği, suyun bir damlasının ölüm kalım meselesine dönüştüğü bir gerçeklikten söz ediyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemin "çifte hakikat" dönemi olarak tanımlanması çok yerinde bir tespittir.

Eş anlatımla Diplomasi masalarında bol bol iyimserlik , sahadaki gerçeklikte ise felaket,vahşet sürmektedir dünyada.

Bir yandan uluslararası toplum, insani krizlerin durdurulması için toplantı üstüne toplantı yapmakta, bildiri üstüne bildiriler yayımlamaktadır; Öte yandan aynı uluslararası toplum, silah sevkiyatını sürdürerek savaş ekonomisini beslemektedir. Gazze'de açlığın, Ukrayna'da savaşın ve dünyanın başka köşelerinde sessizce devam eden trajedilerin ortak noktası, küresel sistemin adaletsizliğini ve iflasını ilan etmesidir. Bugün dünyada çocukların bir kısmı yapay zekâ destekli eğitim teknolojileriyle geleceğe hazırlanırken, diğer kısmı bir tas çorba bulamadığı için ölüme terk ediliyorsa, burada yalnızca siyasi değil, aynı zamanda de insani değer,vicdan krizinden bahsetmek gerekir. Neredeyse her hafta yazıyorum modern uluslararası düzen, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan normatif çerçevede sözde insanlığın barışı, güvenliği ve refahı vaadiyle inşa edilmişti.

Ancak bu vaadin yalnızca güçlü devletlerin çıkarlarını korumaya hizmet eden bir kalkan olduğu bugün yadsınamaz bir gerçekliktir.

Gazze'deki kıtlık, yalnızca bir insani felaket değil, aynı zamanda uluslararası düzenin iflasının kanıtıdır.

Zira Birleşmiş Milletler'in açıkladığı en yüksek düzeydeki gıda krizi raporu bile savaşın durdurulmasına yetmemekte; çocukların açlıktan ölmesi, diplomatik masalarda yalnızca istatistik olarak kalmaktadır.

Bu noktada siyasetin dilini dönüştürmek zorunda olduğu bir annenin mektubunda, bir kadının çığlığında dünyanın yüzüne vurulmuştur.

Bu mektup, aslında bir kadının, bir annenin diliyle yazılmış bir vicdan manifestosudur.

Bir annenin kalbinden çıkan satırlarda görülen feryat, aslında insanlığın vicdanının son parıltısı,gerçeğin ta kendisidir.

O mektupta duyulan sessiz çığlık, bir annenin kaleminden çıkmış olabilir ama aslında bütün kadınların ortak sesidir.

Ve bu yüzden bugün barışın dili, en çok kadınlar sayesinde sonuca ulaşabilir.

Çünkü Anneler, çocuklarının açlıktan öldüğü bir dünyada hiçbir siyasetin meşruiyetini kabul etmez.

Dolayısıyla bugün umut, büyük devletlerin içten pazarlıklı stratejilerinde değil;

Bir annenin gözyaşında, bir kadının kaleminde, bir insanın vicdanında saklıdır.

Barışın yalnızca kağıtlarda değil, sokaklarda, evlerde, sofralarda yaşanabilmesi için kadınların şefkatine, annelerin adalet duygusuna ihtiyaç olduğu kadar sorumluluk almalarına da ihtiyaç vardır.

Çünkü onların eli değdiğinde, barış temenniden çıkar, gerçeğe dönüşür.

Asıl umut buradadır; ve o mektup, bu umudu insanlığın önüne koyan barış için en güçlü manifestolarından biri olarak tarihteki yerini alacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.