Türkiye siyasetinde muhafazakâr partiler, uzun yıllardır güçlü bir sosyolojik tabana yaslanarak varlık gösteriyor

Geleneksel aile yapısından dini değerlere, devletin merkezî otoritesinden ekonomik serbestiyete kadar uzanan geniş bir yelpazede söylem kuran bu partiler, zamanla sadece sağ seçmeni değil, kimi dönemlerde merkez seçmeni de cezbetmeyi başardı. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu partilerin çoğunun kendi içlerinde yaşadığı dönüşüm (ya da tıkanma), bir sorgulama zaruretini beraberinde getiriyor.

Muhafazakârlık, özü itibariyle "korumacı" bir anlayış. Değerleri, toplumsal yapıyı, gelenekleri ve dini motifleri tehdit altında görüp onları muhafaza etmeye çalışan bir ideolojik duruş. Türkiye'de ise bu ideoloji genellikle İslam dini etrafında şekillendi; siyasi partiler de bunun üzerinde politika üretmeye başladılar. Bu durum özellikle 1980 sonrası dönemde güçlenerek, kapatılan Milli selâmet, Refah Partisi, Fazilet Partisi, ardından Adalet ve Kalkınma Partisi (Akparti) ile büyük kitlelere ulaşan bir forma büründü. Saadet Partisi, Yeniden Refah, Büyük Birlik Partisi (BBP), Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) gibi aktörler de bu yelpazenin farklı uçlarında yer aldı.

Bu partilerin topluma sağladığı bazı önemli katkılar elbette görmezden gelinemez. Öncelikle, uzun yıllar boyunca sistemin dışında tutulmuş ya da görmezden gelinmiş muhafazakâr kitlelerin siyaset ve kamu alanında daha görünür hale gelmesini sağladılar. Özellikle başörtüsü yasağının kaldırılması, imam hatip okullarına uygulanan katsayı engelinin kaldırılması gibi adımlar, geniş muhafazakâr kesimler açısından bir adalet duygusu oluşturdu.

Akparti'nin 2002-2011 arası dönemi bu anlamda demokratikleşme, kalkınma ve siyasal katılım açısından birçok çevre tarafından örnek gösterildi. Anadolu sermayesinin yükselişiyle birlikte merkezdeki tekelleşmiş ekonomik yapı da çeşitlendi. Ancak işin bu kısmında bir virgül koymak gerekiyor. Çünkü bu yükseliş, zamanla bir "biz ve onlar" ikiliği üzerinden siyaset üretmeye evrildi. Mütedeyyin kimliği olan bireylerin haklarını savunmak bir noktadan sonra farklı yaşam tarzlarını ötekileştirme noktasına kadar vardı. Bu durum, muhafazakâr partilerin birçoğunda zamanla ideolojik daralma, otoriterleşme ve eleştiriye kapalı bir yapı oluşmasına neden oldu.

Örneğin, Saadet Partisi gibi daha ilkeli bir duruş sergilemeye çalışan partiler dahi, geniş kitlelere ulaşmakta zorlandı. Bunun temel nedeni ise, muhafazakâr seçmenin uzun yıllardır bir "lider kültü" üzerinden oy vermeye alışması. Kişiler, partilerin programlarından ziyade liderin dini söylemine, vakarına, "adamlığına" bakarak karar veriyor. Bu, sorgulayıcı yurttaş profilinin gelişmesini engelliyor.

Bir diğer sorun ise ekonomi politikalarında ortaya çıkıyor. Türkiye'deki muhafazakâr partiler çoğunlukla serbest piyasa ekonomisini benimser görünse de, bunun uygulamada karşılığı çoğu zaman nepotizm, yandaşlık ve denetimsizlik oluyor. Özellikle son yıllarda Akparti örneğinde görüldüğü gibi, muhafazakâr kimlikli iktidarların rant ekonomisine sapması, yoksul muhafazakâr seçmenin reel hayatında ciddi bir kırılma yaratıyor. Fakat bu seçmen grubunun büyük kısmı, yaşadığı ekonomik zorluklara rağmen "bizimkiler çalıyor ama çalışıyor" mantığını terk etmiyor.

HÜDA PAR gibi partiler ise daha dar ve sert ideolojik çizgilere sahip. Kürt muhafazakâr seçmene hitap etmeye çalışsalar da, kadın hakları, laiklik, bireysel özgürlükler gibi temel meselelerde neredeyse hiçbir ilerici perspektif sunamıyorlar. Bu partilerde, dinin siyasal alanda baskı unsuru olarak kullanılmasına dair çok az eleştirel refleks var.

BBP'ye gelince; milliyetçi-muhafazakâr çizgide duran bu yapı, sembolik çıkışlar yapmayı seviyor ancak toplumsal karşılığı oldukça sınırlı. Alperen Ocakları'nın geçmişteki sert söylemleri, partinin merkez sağla bağ kurmasını engelledi.

Yeniden Refah Partisi ise son yıllarda muhafazakâr siyasette dikkat çeken yeni bir aktör olarak öne çıkıyor. Erbakan geleneğini devam ettirme iddiasıyla yola çıkan parti, Saadet Partisi'ne kıyasla daha genç ve dinamik bir kadro ile çalışsa da söylem bazında oldukça sert ve gerici refleksler taşıyor. Kadın hakları, bireysellik ve laiklik gibi konularda geliştirdikleri dil, çoğu zaman yalnızca muhafazakâr değil, aynı zamanda muhafazakâr olmayan kesimleri de tedirgin edecek kadar dışlayıcı olabiliyor. Ekonomide "milli kaynak paketleri" gibi popülist önerilerle dikkat çekmeye çalışsalar da bu öneriler teknik dayanaklardan yoksun, sloganik söylemler olarak kalıyor. Diğer yandan, genç seçmen arasında bir karşılık bulmaya başlamaları da dikkat çekici. Bu da bize, dini ve milli söylemin hâlâ duygusal bir aidiyet yarattığını, fakat bu aidiyetin her zaman rasyonel politikalarla desteklenmediğini gösteriyor. Yeniden Refah, sistemin eleştirisini yaparken kendini onun dışında konumlandırıyor ama çözüm üretmekte çoğu zaman aynı sistemin diline mahkûm oluyor.

Peki tüm bu tablo içinde, muhafazakâr partilerin geleceği ne olacak?

Aslında cevap, Türkiye toplumunun geçirdiği dönüşümde gizli. Genç muhafazakârlar artık geçmiş kuşaklar kadar sessiz değil. Kendi yaşam alanlarına saygı beklerken başkalarının alanına müdahale etmeyi de sorguluyorlar. Kadınların ve gençlerin artan görünürlüğü, dindar kesimde bile daha özgürlükçü bir damar oluşturuyor. Ancak bunu görüp siyasal dile dönüştürebilen bir muhafazakâr aktör henüz çıkmadı.

Kısacası Türkiye'deki muhafazakâr partiler, bir yandan meşru taleplerin siyaset sahnesine taşınmasına katkı sunarken, öte yandan bu meşruiyeti kullanarak zamanla sorgulanamaz bir iktidar ve otorite üretmeye başladılar. Bugün artık ihtiyaç duyulan şey, sadece değerleri muhafaza etmek değil; bu değerlerin çağın ruhuyla yeniden yorumlanabilmesini sağlamak. Yani sadakat kadar sorgulama da gerekli.

Yoksa "muhafaza" kelimesi, sadece güce tutunmanın ve eleştiriye kapalı bir dünyanın kılıfı olmaktan öteye gidemez.

Yani sonuç olarak AK Parti'nin iyi başlayıp 2012 yılına kadar muhafazakar partileri iyi temsil ettiği, seçmenin iyi ki muhafazakar bir parti başımızda dediği durum yok oldu. Hem de son 13 yılda yaptığı hatalar sinsilesi sonucu. Hatta seçmende güven kaybı yaratarak! Bir sonraki dönem muhafazakar partilerin işi zor gözüküyor.