Amerika turnesindeki ikinci maçını Meksika karşısında oynayan, bizim çocuklar, maçı 1-0 kaybetti.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Meksika milli takımı, çok sinsi ve düşük futbol ahlakı olan oyunculardan kurulu bir takımmış maalesef... Bunlarla hazırlık maçı falan yapılmaz. Her pozisyonda, haince, arkadan ince tekmelerle oyuncularımızın sinirini bozdular. Eskilerin deyimiyle,bütün ikili mücadelelerde kılçık attılar! Hakem de, bu sinir bozucu oyuna çanak tutunca, keyifsiz ve temposuz bir maç izledik. Milli takımımızı da hiç beğenmedim.
Montella'nın oynattığı futboldan ve bu futbol felsefesinden hiç memnun değilim. Bizden kuvvetli takımlara karşı işe yarıyormuş gibi görünen bu santraforsuz sistemde ısrar ederse, bu güzel jenerasyona yazık olacak. Hiçbirisi kendi takımında, böyle bir sistemle oynamıyor. Kötü de olsa, alt liglerde bile oynasa, fizik kuvveti yerinde bir pivot santrafora çok ihtiyaç var. Böyle bir oyuncu, geriden gelecek kabiliyetli ayaklara koridor açabilir. Ama Montella buna asla yanaşmıyor! Ayrıca bu oynadığımız oyun, artık rakipler tarafından çözülmüş. Bunu Meksika maçında gördük. Oyunu geriden başlatmadılar, pasla çıkacağız diye diretmediler ve hücum presimizi her kırdıklarında, arkada büyük boşluklar buldular. Montella artık hatasından dönmeli ve kendine bir santrafor bulmalı.
Son birkaç yılda gereksiz abartıldığını düşündüğüm iki oyuncu var. Biri Barış Alper diğeri de Kerem Aktürkoğlu. Yanlış anlaşılmasın, bu iki oyuncu, kötü topçular demiyorum. Sadece fazla abartıldıklarını düşünüyorum. Barış için, kulübü 30 milyon euro bonservis bedeli belirlemiş. İlk duyduğumda güldüm, 5 milyon euro veren olursa, hemen satın! diye düşünmüştüm. Gelen tek ciddi teklif sadece ve sadece 3 milyon euro oldu! Fizik gücü gerçekten çok yukarıda olan bu oyuncumuz, futbol mantelitesi ve top tekniği açısından zayıf.Milli takımda oynamaz demiyorum, ama forvet oynayamıyor, bu net. Çizgi oyuncusu olarak, çok daha yararlı olur. Kerem ise iyi bir ikinci forvet. Asla bir takımı tek başına taşıyacak bir oyuncu değil. Hamle oyuncusu olarak, çok değerli olduğunu bir çok kez gösterdi. Kadroda mutlaka olmalı.
Televizyonda maçı anlatan spiker, bir kaç kez uzaktan attığımız şutlara övgü yaptı. Ama gözden kaçırdığı husus, başka bir alternatifimizin olmaması! Santrafor yok! Orta yapsan, 170cm boyu. ile Kerem mi vuracak kafayı? Rakip savunmalar, böyle yüksek topları, armut toplar gibi topladılar. Oyunumuzun bir B planı mevcut değil.
Bir paragraf da Arda Güler kardeşime açmak istiyorum. Arda, hemen ve lütfen Real Madrid'den kurtul! Kaç, kurtar kendini! Bizim sihirli solağı, Ancelotti sıradan, vasat bir oyuncuya çevirmiş! Eski Arda topu ayağına aldı mı, sanki uhu sürmüş gibi kramponuna yapıştırırdı. Olumlu bir iş yapmadan da rahat etmezdi. Ancelotti'nin Arda'sı ise topu en yakınındaki arkadaşına vermekle yetiniyor! Ama bu bize yetmiyor!
80'lerde hepimizin içine işlemiş bir dizi vardı. Beyaz Gölge. Kenar mahalle lisesinde okuyan, bir grup basketbolcu öğrenci ve onların coach'larının başından geçenleri anlatan çok güzel bir diziydi. Bir bölümünde, takımın yıldız oyuncusuna, önemli bir kolej'den burs veriliyor, bu yetenekli genç de bu şansı kullanıyor ve okul değiştiriyordu. Fakat yeni takımındaki ırkçı koç, basketleri bu oyuncunun atmasını istemiyor ve hiç şut çekmemesini ve topu sürekli, boştaki beyaz oyunculara vermesini istiyordu. Bu mobbing'e dayanamayan oyuncu da eski takımına dönüyordu. Arda'nın durumu, bana, dizinin bu bölümünü hatırlattı! Arda, kaç abicim! Yıldız olacağın, meziyetlerini eksiksiz sergileyeceğin bir takıma git! Maradona bile o büyük takımlarda yapamadı ama gitti hiç şampiyon olamamış Napoli'yi şampiyon yaptı! Efsane oldu! Sen de git Ancelotti hangi takımla anlaşırsa, rakiplerinden biri ile anlaş! Şu eski kafalı İtalyana neler yapabileceğini göster!
Bu jenerasyon heba olmamalı! Benim gönlümden geçen, Milli Takımımızın bir an evvel Sergen Yalçın hocaya teslim edilmesi. Sergen hocamızla, bu takımın, birden fazla kere kupa kaldıracağına eminim.
Sevgi ve Saygılarımla