Canım kadın, duygular bazen bir fırtına gibi gelir, değil mi? Bir bakarsın bir kelimeyle kalbin sıkışır, bir bakarsın bir anlık gülümsemeyle içini huzur kaplar.
Duygular işte böyle; gelir, geçer ama iz bırakır. Mesele o izleri nasıl yönettiğimizde.
Kızgınlığını bastırdığında, ağlamak istediğinde “güçlü olmalıyım” deyip yutkunduğunda… Aslında içindeki o enerjiyi sıkıştırırsın. Ve sıkışan her duygu bir gün başka bir yerden patlak verir — bazen hastalık olur, bazen tükenmişlik, bazen nedensiz bir boşluk hissi.
Halbuki duygular kötü değildir. Onlar sadece bir mesaj taşır.
Kızgınsan, bir sınırın ihlal edilmiştir.
Üzgünsen, bir kaybın vardır.
Korkuyorsan, güven arıyorsundur.
Duygu dediğin, ruhunun konuşma biçimidir aslında.
Canım kadın, duygularını bastırma. Ama onlara da esir olma.
Bir adım geri çekil, izle… Kendini o duygunun içinde kaybetmeden “şu an ne hissediyorum?” diye sor.
İşte o farkındalık anı, duyguyu yönetmenin ilk adımıdır. Çünkü farkında olduğun duygunun artık seni kontrol etmesine izin vermezsin.
Zamanla öğreniyorsun:
Duygular seni değil, sen duygularını yöneteceksin.
Ve bu farkındalıkla, artık tepki vermeyi değil, yanıt vermeyi seçiyorsun.
İşte o zaman hayatın değişmeye başlıyor.
Küçük Bir Egzersiz – Duygusal Farkındalık Ritüeli
Sessiz bir ortamda otur.
Gözlerini kapat ve birkaç kez derin nefes al.
Sonra içinden şu cümleyi tekrarla:
“Şu an içimde hangi duygu var?”
Ne geliyorsa adını koy: öfke, hüzün, kırgınlık, huzur, minnettarlık…
O duyguyu bastırmadan, sadece gözlemle. Sanki bir bulut gibi geliyor ve geçiyor.
Son olarak içinden şu cümleyi söyle:
“Bu duyguyu onurlandırıyor ve serbest bırakıyorum. Artık bana hizmet eden hisleri seçiyorum.”
Her gün sadece birkaç dakika bunu yap. Zamanla duygularının seni değil, senin duygularını yönettiğini fark edeceksin.
Ve o zaman canım kadın, senin içinde bir denge doğacak. Ne bastırılmış ne taşmış, sadece dingin ve farkında bir sen.
