Bir yapının duvarları sadece tuğla, taş ya da harçtan oluşmaz.Bazen o duvarların içinde bir kentin geçmişi, bir toplumun belleği ve bir dönemin ruhu gizlidir.İşte bu yüzden, bir tarihi yapının değerini hesaplarken sadece metrekaresine değil; geçmişine, yaşanmışlığına ve taşıdığı kültürel mirasa da bakmak gerekir.
Tescilli yapılar, artık sıradan binalar değildir.Koruma altına alınmış, “Dokunulmaz” hale getirilmiş bir tarihin parçalarıdır.Ama bu dokunulmazlık aynı zamanda büyük bir sorumluluk getirir.Bir duvarı onarmak, bir pencereyi değiştirmek ya da çatıyı yenilemek bile Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu izni gerektirir.Her çivi, her boya katmanı, bir onay sürecinin ardından hayat bulur.Bu da zaman demek, maliyet demek.
Restorasyon ise başlı başına bir maceradır.Tarihi dokuyla uyumlu malzeme bulmak, ustalık gerektiren işçilik, projelendirme ve onay süreçleri…Tüm bunlar, yapının ekonomik değerine doğrudan etki eder.
Bazı tescilli yapılar, özellikle sit alanları içinde yer alıyorsa,altyapı hizmetlerini bile getirmek özel izin ve sabır ister.Yani bir tarihi yapının değerlemesi sadece “Piyasa koşullarıyla” ölçülmez;onun değeri, taşıdığı tarih, kimlik ve kültürel yük ile biçimlenir.
Ama bu hikâyenin bir de güzel tarafı vardır.Doğru şekilde restore edilen tescilli yapılar,birer kültürel yatırım haline gelebilir.Bir zamanların harap konağı, bugün bir butik otel olabilir.Bir eski taş ev, sanat galerisine, kütüphaneye ya da kafeye dönüşebilir.Bu dönüşüm, hem geçmişi korur hem de geleceğe nefes olur.
Tarihi yapılar, sabırla yaklaşana değerini gösterir.Çünkü onların kıymeti sadece taşında, duvarında değil;zamanda, hafızada ve yaşattığı hikâyededir.Bir yapının değeri, aslında onun bize hatırlattıklarında saklıdır.Kimi zaman bir aileyi, kimi zaman bir dönemi, kimi zaman bir kenti…
O yüzden bir tescilli yapının önünden geçerken, sadece eski bir bina görmeyin.Belki de o duvarların ardında, geçmişin sessiz bir hikâyesi sizi bekliyordur.
