Dun & Bradstreet’in “2024 Küresel İflas Raporu’na göre, dünya genelinde şirket iflasları son 12 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Küresel ekonomideki kırılganlık, finansmana erişimde yaşanan zorluklar ve yüksek faiz politikaları, işletmeler üzerinde baskıyı artırırken Türkiye’de de durum pek farklı değil. Rapora göre Türkiye’de şirket iflasları bir yılda %23 oranında artarken, bu artış ülkeyi küresel ortalamanın üzerine taşıdı.
Bu tablo, artık sadece ekonomik bir zorluk değil; aynı zamanda üretimin daraldığı, istihdamın tehlikeye girdiği ve piyasada güven duygusunun ciddi biçimde sarsıldığı bir yapısal krizin işareti.
KÜRESEL EKONOMİDE ZİNCİRLEME KRİZ: HER SEKTÖR ETKİLENİYOR
47 ülkenin verilerinin analiz edildiği rapora göre, ülkelerin %65’inde şirket iflaslarında artış yaşanmış durumda. Savaş ve ekonomik yıkımla mücadele eden Ukrayna, %126’lık oranla listenin zirvesinde yer aldı. Bu oran, şirketlerin sadece finansal değil, fiziksel varlığının da tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Avrupa’daki tablo da iç açıcı değil: Almanya gibi üretim devi bir ülkede iflaslar %22 arttı. Bu oran, tedarik zincirinin belkemiği olan bir ülke için çok ciddi bir uyarı niteliğinde. İtalya’da %20, İspanya’da ise %26 oranında artış yaşandı. Bu ülkelerde yüksek enerji maliyetleri, azalan ihracat siparişleri ve faiz baskısı öne çıkıyor.
ABD'de 2023'teki %79’luk büyük artışın ardından 2024’te %6’ya gerileme yaşansa da hala kriz devam ediyor. Çünkü yalnızca oranlar düşse de toplam iflas eden firma sayısı yüksek seyretmeye devam ediyor. ABD gibi finansal sistemin kalbi sayılan bir ülkede bile işler rayına oturmamışken, gelişmekte olan ülkelerdeki tabloyu tahmin etmek zor değil.
TÜRKİYE’DE İŞ DÜNYASI GÜN GÜN ERİYOR
Türkiye’de ise iflaslardaki %23’lük artış yalnızca sayıların değil, sistemin alarm verdiğini gösteriyor. 2024 yılı boyunca iflas eden şirket sayısı 465 olarak kaydedildi. Bu, her gün ortalama 1-2 şirketin faaliyetlerini durdurduğu anlamına geliyor. Ancak asıl önemli olan, bu sayıların arkasında yatan dinamikler.
Pandemi döneminde devletin sağladığı kısa vadeli teşvikler, krediler ve destekler, şirketleri ayakta tutmuştu. Ancak bu desteklerin sona ermesiyle birlikte işletmeler yalnız kaldı. Aynı dönemde yükselen faiz oranları, girdi maliyetlerindeki patlama, döviz kurlarındaki oynaklık ve durgunlaşan iç talep, adeta şirketlerin üstüne yıkıldı.
Üstelik bu tablo yalnızca büyük şirketleri değil, sokaktaki esnafı ve binlerce KOBİ’yi de kapsıyor. Türkiye'de toplam şirketlerin %99’undan fazlası KOBİ statüsünde ve bu işletmeler üretimden perakendeye, ulaşımdan turizme kadar her alanda ekonomik yapının temel taşı. Bugün bu yapı kırılıyor.
FİNANSMAN KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Ekonomik krizin en görünmeyen ama en keskin yüzlerinden biri finansmana erişim sorunu. Faiz oranlarının %50’leri aştığı bir ortamda, hiçbir işletme kolay kolay yatırım yapamaz, nakit akışını çeviremez. Üstelik bankaların riskten kaçınmak için kredi musluklarını kısmış olması da bu durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Özellikle KOBİ’ler için bu durum ölümcül. Günlük nakit akışına dayalı çalışan küçük işletmeler, birkaç ay üst üste zarar ettiğinde ya konkordato ilan etmek zorunda kalıyor ya da kepenk indiriyor. Üretim düşüyor, çalışanlar işsiz kalıyor ve tüketim zinciri bozuluyor.
İFLAS SAYISI DEĞİL, YIKIMIN DERİNLİĞİ ÖNEMLİ
Dun & Bradstreet’in raporunda dikkat çeken bir diğer detay, iflasın sadece şirket kapanması anlamına gelmediği. Bir şirketin iflası, çoğu zaman onlarca tedarikçiyi, yüzlerce çalışanı ve binlerce müşteriyi etkileyen zincirleme bir reaksiyon yaratıyor. Dolayısıyla rakamların ötesinde, bu iflasların ekonomide yarattığı yankılar çok daha büyük.
YARIN DAHA KÖTÜ OLABİLİR Mİ?
Uzmanlar, sıkı para politikalarının bir süre daha devam edeceğini ve küresel talebin zayıf seyredeceğini öngörüyor. Türkiye’de ise yüksek faiz, yapısal reform eksikliği, verimsiz kredi dağılımı ve tüketim-temelli büyüme modeli nedeniyle iflasların artarak sürebileceği ifade ediliyor.
Özellikle seçim ekonomilerinin ardından yaşanacak tasarruf politikaları, kamunun piyasaya olan desteğini azaltabilir. Bu da 2025 yılında daha fazla sayıda şirketin kapanmasına yol açabilir.
SONUÇ: TÜRKİYE’DE ŞİRKETLERİN DİRENÇ NOKTASI AŞILDI
Bugün artık net bir şekilde görülüyor ki; Türkiye'de şirketler hayatta kalmaya değil, ayakta kalmaya çalışıyor. Artan iflaslar yalnızca ekonomik verilerle açıklanabilecek bir konu değil; bu durum aynı zamanda toplumsal ve sosyal sonuçlar doğuruyor. İstihdam kayıpları, vergi gelirlerinin düşmesi ve gelir dağılımının daha da bozulması gibi zincirleme etkiler, bu krizin yalnızca bir başlangıç olduğunu gösteriyor.
Eğer şimdi güçlü adımlar atılmazsa, iflaslar yarın sadece şirketleri değil, milyonlarca vatandaşı doğrudan etkileyecek bir sosyal meseleye dönüşebilir. Bu nedenle acil bir şekilde KOBİ’leri hedefleyen, borç yapılandırma ve faiz destekli yeni finansman modellerine dayalı, kapsamlı bir ekonomik koruma planına ihtiyaç var. Aksi halde, 2025 yılı iflasların değil, iflas etmiş bir ekonomik modelin yılı olabilir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]