Bebek katili TBMM’ye gelip konuşsun mu?
Ona “umut hakkı” verelim mi?
Meclis komisyonu kalkıp İmralı’ya mı gitsin?
Hatta Komisyon karar alamıyorsa, Sayın Bahçeli üç arkadaşıyla oturup o katille sohbet mi etsin?
Günlerdir memleketin gündemine boca edilen sorular bunlar…
Sanki bu milletin başka derdi yokmuş gibi.
Sanki bu halkın acısı, umutsuzluğu, sıkışmışlığı kimsenin umurunda değilmiş gibi.
Uzaktan kumandalı medya da bu tartışmaları köpürtmekle meşgul.
Hayatın içindeki gerçek acıları, sessiz çığlıkları, ev ev büyüyen dramları görmemek için adeta özel çaba harcıyorlar.
Oysa önceki gün İzmir Gaziemir’de öyle bir acı öyle büyük bir dram yaşandı ki…
Bir baba, kanserle pençeleşen bir baba…
Doğuştan engelli kızına kimsenin sahip çıkamayacağını düşünen bir baba…
Pompalı tüfeği önce kızına, sonra kendisine doğrulttu.
Biri çaresizlikten, diğeri sevgiden doğan iki kurşun ile bir evde hayat söndü.
Uzaktan kumandalı medya ne yaptı peki?
Manşeti bastı: “Babanın vahşeti!”
Vahşet mi?
Hayır!
Asıl vahşet, bir insanı öyle bir çaresizliğe iten düzendir.
Asıl vahşet, 63 yaşındaki Hüseyin Sayılır’ın kolon kanseri teşhisi sonrası “Ben ölürsem kızımı kim korur? Kim bakar? Kim sahip çıkar?” diye kıvranmasına rağmen kimsenin el uzatmamasıdır.
Bu koca insanlık dramına, ekranlardan “vahşet” deyip geçtiler.
Dramı görmediler.
Görmek istemediler.
Ama ülkenin gündemine bakın…
Bahçeli İmralı’ya gidecekmiş.
Bebek katiliyle konuşacakmış.
Barış tesis edecekmiş…
Vay ki vay!
Bir baba, çaresizlikten kızının ve kendi hayatının fişini çekiyor.
Hayatlar, evler, ocaklar bir anda sönüyor.
Bizim memlekette tartışılan konu hala aynı:
“Bebek katili ile görüşülsün mü, görüşülmesin mi?”
Bir vatandaşa sorun…
Sokaktaki insana, pazardaki esnafa, minibüste ayakta yolculuk eden o işsize sorun…
Ne diyor, ne istiyor?
Hayatlar bitiyor.
Feryatlar duyulmuyor.
Ama bu ülkenin gündemi hala bebek katili…
Allah aşkına…
Ne oldu da bir anda bu terörist başı bu kadar kıymetli hale geldi?
Kim, neyin hesabını yapıyor?
Birileri de çıkıp anlatsa da biz de öğrensek…
