casino siteleri slot siteleri
bahis siteleri canlı bahis siteleri
Muharrem Kaynak
Köşe Yazarı
Muharrem Kaynak
 

BULGARİSTAN ve ROMANYA GEZİSİNİN ARDINDAN

  21-26 NİSAN 2024 tarihlerinde, 1970’li İZMİR Grubu Kara Harp Okulu Mezunu Emekli Subay arkadaşlarımız ve eşlerimiz ile birlikte 36 kişi BULGARİSTAN ve ROMANYA ‘yı da içine alan bir gezi yaptık. Sevdiğimiz ve samimi olduğumuz bazı eş, dost ve değerli arkadaşlarımız da bizimle birlikte bu geziye katılmışlardır. Gezi ile ilgili izlenim ve anılarımızı sizlerle paylaşıyorum.   Gezimizin tertipleyicisi ve planlayıcısı olan Başkanımız Feryal Türköz ve değerli eşi Nursel Hanım’a çok teşekkür ediyoruz. Tur organizatörümüz Tatil Lideri Şirket Temsilcisi Serkan Daysal ile Rehberimiz Şafak İnan’ı, Kaptan şoförümüz Gökhan Öcansu ve yardımcısını ilgi, gayret, tecrübe, sabır ve samimi davranışlarından dolayı kutluyoruz ve kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.   Yurdumuzun ve Trakya’nın devamında, Karadeniz’de de kıyısı bulunan bu iki ülkenin varlığını ve tarihini bilmemize rağmen, bilmediğimiz ve görmediğimiz bu Coğrafyanın çok önemli özellikleri var. Bu özellik ve güzellikler ile ilginizi çekeceğini umduğum yer ve değerleri konu olarak kaleme aldım.   Her iki ülkenin toprakları genel olarak, düz ve çok verimli ovalara sahiptir. Her iki ülkenin toprakları tarım- ziraat ve hayvancılık için çok uygun olup, çok geniş düzlükleri ihtiva eden topraklara sahiptir. Bulgaristan’ın bazı kesimleri hariç ekilip sürülmeyen toprak ve arazi parçası yoktur. Büyük çiftliklerde, mera ve tarlalarda klasik ve modern usullerle küçük ve büyükbaş hayvancılık da yapılmaktadır.   Tüm tarım alanları; buğday, kanola, mısır ve ayçiçeği tarlası olarak göz alabildiğine uzanmaktadır. Ekilmeyen alanlar ağaçlık ve ormanlıktır. Akarsuların ve tatlı su göllerinin varlığı ve bölgenin zamanında yeterli yağmur almasından dolayı topraklarından bereket fışkırmaktadır. Son dönemde de üzüm bağları yaratılmakta olup, asma ekimi rağbet görmektedir. Göz alabildiğince… Her yer uçsuz bucaksız, yemyeşil buğday veya sap - sarı kanola tarlalarından oluşan renk armonisi bahşetmektedir.   Her iki ülkenin yetiştirdiği tarım ürünleri ile AVRUPA değil, bir kaç KITA ahalisi doyabilir. Bu iki ülke asla BATMAZ ve AÇ KALMAZ, ürünlerinin zenginliği ve topraklarının verimliliğinden dolayı varlığını sonsuza kadar korur ve sürdürür.   Bulgaristan; 110.994 kilometre kare yüzölçümü ve 6.465 milyon nüfusu ile Avrupa’nın 16ncı büyük devletidir. Kendi para birimi Leva (BGN) olup aynı zamanda Avrupa Birliği üyesidir. BALKAN, RODOP ve RİLA dağları var olmasına rağmen çok geniş ova ve düzlüklere sahiptir. Başkenti SOFYA’dır. Bulgaristan KRİL alfabesini kullanmaktadır.   Romanya da bir Avrupa Birliği devletidir, 238.398 kilometre kare yüzölçümüne ve 19.050 milyon nüfusa sahiptir. Kendi para birimini halen kullanmaktadır. KARPAT DAĞLARI, APUSENİ DAĞLARI ve TRANSYLVANYA yaylası buradadır. İki ülke arasında TUNA nehri doğal bir hudut oluşturur, aralarında Kardeşlik Köprüsü vardır. Başkenti BÜKREŞ olup, ülkede Latin Alfabesi kullanılmaktadır. Kurşunlanarak idam edilen Çavuşesko’nun ülkesidir.     Geziye İzmir ‘den başladık. İZMİR – ÇANAKKALE – GELİBOLU – EDİRNE – KAPIKULE GÜMRÜK Kapısından BULGARİSTAN’a girdik. Dönüşte; Bükreş - Köstence - Varna - Burgas ve Hamzabeyli Gümrük Kapısı, Edirne - Çanakkale - İzmir yolu ile yolculuk yaptık.   Her zaman olduğu gibi bu gezimizde de bizleri yalnız bırakmayan Emekli Korgeneralimiz Muzaffer Şen ve Eşi Sn. Hülya Şen’e çok teşekkür ediyoruz. Eşlerimizin kendi elleri ile yaparak ikram ettikleri; kek, çörek, börek, sandviç ve kurabiye ikramları unutulmayacak kadar güzeldi, eşlerimizin elerine sağlık diyoruz. “Eşlerimizin birbirlerine verdiği kurabiye TARİFLER’i notlar alınarak paylaşılmıştır.     -GÖRDÜKLERİNİZ ARASINDA SİZİ EN ÇOK ETKİLEYEN KONULAR NELERDİR DERSENİZ:   1. Her iki ülkenin Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinden kurtulmalarından sonra, tarihte eşine ve benzerine rastlanmayacak değer ve büyüklükte ANITLAR yaptırmış olmalarıdır. Keza S.S.C.B’nin Komünist rejiminden kurtulmaları şerefine dikilen anıtları da vardır. Buna rağmen Rusya’ya karşı hala minnet duydukları hissedilmektedir. 2. Her iki ülke topraklarının uçsuz bucaksız düz ve çok verimli ovalara sahip olması. Verimli ovalarla varlığı inkâr edilmeyen dağların sanki hiç insan eli değmemiş - yemyeşil ormanlarla kaplı olması. Geniş ve ağaçlandırılmış alan, park, bahçe, cadde ve sokakların çok ve her yerde bulunması. 3. Uyduruk bina ve gecekondu tarzı yapıların yok denecek kadar az olması, modern ve planlı bir şekilde yapılaşmanın mevcudiyeti bizleri etkilemiştir. 4. Gezimiz esnasında gördüğümüz ESMAHAN ve Burgas’daki Türk camileri perişan durumdadır. Esmahan camiindeki Osmanlı Padişahı tarafından armağan edilen 45 metre karelik Türk halısı 483 kg. ağırlığında olup, çok kirlidir ve cami içi bakımsızdır, cami halen Müze olarak kullanılmaktadır.  -Burgas’daki cami mütevazı hali ile kullanılmaktadır. Camide Türkiye’den atanan bir imam görev yapmaktadır. Ancak cami bahçesi ve civarı yeni düzenlemelere ihtiyaç göstermektedir. Yardım elimizin uzatılmasını beklemektedir. Yurt dışındaki camilere Türk Hükümeti’nin maaşlı imam atamasına ilk kez şahit olduk ve gördük. Diğer İslam ülkelerinin böyle bir sorumluluğu yok mudur? 5. (160 odalı) PELEŞ şatosunu yaptıran Kral Carol ile 1000 odalı yeni parlamento sarayını yaptıran Çavuşesko’ya kendi yaptırdıkları saraylarda yaşamak maalesef nasip ve kısmet olmamıştır. Şatonun ve Parlamento Sarayının müze olarak kullanılıyor olması dikkate alındığında, alınan giriş ücretleri ile yeni şato ve saraylar yapılabilir.(Çok fazla ziyaretçisi olduğu görülmüştür, girişte izdiham yaşanıyor.)    Her iki ülke ile diğer AB ülkelerinin gümrük kapılarından, Almanya’da çalışan yurttaşlarımız ile turistik amaçlı giden - gelen yurttaşlarımızın önceki dönemlerde “Avrupa Birliği’ne girmeden önce” rüşvet, avanta ve haraç vermeden geçememiş olmaları artık sona ermiştir. Bu memnuniyet vericidir. Buna rağmen, her iki ülkeye giriş - çıkış için kilometrelerce uzunlukta sıra bekleyen TIR kuyruklarının varlığı ve TIR şoförlerinin saatlerce ve günlerce beklemeleri ve onların çektikleri ÇİLE yüreğimizi sızlatmıştır. Sizde olsanız TIR şoförlerine ve Lojistik faaliyet gösteren şirketlere acımadan geçemezsiniz.                    “GEZİP GÖRDÜĞÜMÜZ YERLER HAKKINDA ÖZET BİLGİLER” -BİRİNCİ GÜN BULGARİSTAN’DA: Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı STARAO  ZAGORA’yı gördükten sonra AYIN Boğazından geçerek dağları aştık ve eski başkent VELİKO TIRNOVA’ya vardık. Ulusal Müzeyi, Kırk Azizler Müzesini, Tsarvest Kalesi ve kilisesi ile Smovadska Çarşısını, Tarihi Hanlar ile demirci ve el sanatları mağazalarını, kurucu ASSEN sülalesi adına yapılan anıtı da uzaktan gördükten sonra Osmanlı’nın en önemli donanma üslerinden RUSCUK’a vardık. Burada özgürlük anıtını gördük ve bilgi aldık, panoramik ve yaya olarak yaptığımız tur ile HOLYTRİNİTY katedrali ve Ulusal Müzeyi dışarıdan gördük, Geceleyin Rusçuk’ta konakladık, bazı arkadaşlarımız geceleyin Tuna kıyısından güneşin batışında grubu izlediler. Sabah Tuna kıyısına Mithat Paşa’nın valiliği sırasında âşık olduğu kadın adına yaptırdığı KALİPO evi ve müzesini de yürüyerek gidip gördük.   -İKİNCİ GÜN ROMANYA’DA: Ruse ve Curcevo arasındaki çelik KARDEŞLİK köprüsünden geçtik ve TUNA nehrinin muhteşem manzarasını izleyerek Romanya’ya girdik. Karpat dağlarını aşarak film ve romanlara konu olan TRANSİLİVANYA BÖLGESİ’ni gördük ve POLOLOŞTİ’nin efsanevi yerlerinin yanından geçerek BRAN ‘a vardık, ERDEL BRAN’daki tarihi DRAKULA ŞATOSU’nu uzaktan gördük ve bilgi aldık. BRAŞOV’a gelince Siyah kiliseyi, Konsey binasını, Trompetçi kulesini, ortaçağda cadı kabul edilerek birçok kadının yakılarak öldürüldüğü ALMAN PAZARI (Marktplatz)’ı ve PLATA STAFULİ meydanını gördük, SNAİA Kilisesini de gördükten sonra akşam BRAŞOV’da konakladık.     -ÜÇÜNCÜ GÜN: Otelimizden ayrıldıktan sonra, bir gün önce kapalı olduğu için göremediğimiz Romanya Krallığının eski başkentindeki 160 odalı PELEŞ şatosunu ve kalesini gördük. Şato Romanya’nın ilk kıralı 1nci Carol tarafından 1873-1914 yıllarında yazlık saray olarak yapılmıştır. Müteakiben başkent Bükreş’e vardık. Cumhuriyet meydanını, Büyük kütüphaneyi, Milli tiyatroyu, Kraliyet sarayı ve ZAFER TAKI’nı, Çavuşeşko zamanında yaptırılan 1000 odalı ikinci büyük Parlamento binasını, KRETZULEŞTİ ve STAVREPOLES kiliselerini, DİMİTREE GUSTİ köy evi müzesini, devrim meydanı ve yeniden doğuş anıtını gördük ve anlamı hakkında bilgiler aldık. Aniden önümüze çıkan ATATÜRK anıtı bizim için çok güzel bir sürpriz oldu ve gururlandık. Gece BÜKREŞ’te konakladık ve Bükreş gecelerine aktık, müzikli ve eğlenceli gazino programlarına iştirak ettik. Romanya halkı çok rahat ve gülen yüzleri ile çok güzel eğlenebiliyorlar, halk büyük bir refah içinde görülüyor…   -DÖRDÜNCÜ GÜN: Otelimizden ayrıldıktan sonra, bir gün önce göremediğimiz FİLERMONİ üniversitesine ev sahipliği yapan ATENEUL tiyatrosu gezildi ve müteakiben, DOBRUCA bölgesindeki adını Roma Kralı Konstantin’den alan Karadeniz kıyısındaki KÖSTENCE’ye vardık. Şair OVİDUS meydanında gezdik, BUROVİDİUS Meydanını, 26 metrelik Cenevizliler zamanında yapılan Deniz Feneri, Tarih ve Arkeoloji Müzesi, Aslanlı ev, balıkçı bekleyen kadın heykeli görüldü, Mahmudiye Camisinin temelleri üzerine yapılan Kral camisi “Romanya’nın ilk betonarme binası olup 26 metrelik bir minaresi vardır” Ortodoks Katedralini, Katolik Kilisesini, dünyaca ünlü MAMMAMİA sahilini, sahil şehri MANGALYA’yı, Türk ve Tatar azınlığın halen hayatını sürdürdüğü bu bölgede yer alan ESMAHAN camiini ziyaret ettik ve Bulgaristan’ın en büyük üçüncü şehri olan VARNA’ya Drankulak sınır kapısından geçerek ulaştık, panoramik bir şehir turu ile Roma hamamı, Arkeoloji kompleksi, Deniz Parkı, Bakire Meryem Ana kilisesi, saat kulesi, Varna ODESSAS meydanı, Bazilika ve Katedral’i gördük, burada akşam yemeği de yedik. Kulüp, bar, kafe ve restoranları ile ünlü olan kordon da gezdik. Varna çarşısında alışveriş yaptık ve burada konakladık. Geceleyin Varna’daki müzikli ve eğlenceli gazino ve kafelerde çok güzel vakit geçirdik.   -BEŞİNCİ GÜN: Dönüş günümüzdü, sabahleyin kahvaltıyı müteakip otelimizden ayrıldık ve 1983’te UNESCO kültür mirası listesinde yerini alan sahil kasabası NESSEBAR’ı gezdik, Bulgar evlerini de gördükten sonra, HAMZABEYLİ sınır kapısından yurdumuza giriş yaptık. Geliş güzergâhımızı takip ederek saat 05.00 gibi İZMİR’e sıcak yuvalarımıza salimen döndük. Geliş ve gidişimizde; ÇANAKKALE - İZMİR ücretli otoyolunu, KAZ DAĞLARI tünellerini ve 18 MART ÇANAKKALE Köprüsü’nü kullandık. Köprü bizim geçişimize tahsis edildiği için otobüsümüzden başka geçen başka bir araca rastlamadık (!)   -İki sayfa ile anlatılması ve aktarılması mümkün olmayan Bulgaristan ve Romanya gibi iki AB üyesi devleti tanımak ve tanıtmak kolay olmuyor. Gezimizin bir nevi özetini yaparak sizlerle paylaşıyorum. Gezi boyunca çok güzellikler yaşadık; sohbet, şaka, yardımlaşma ve muhabbet içerisinde güle oynaya gezimizi tamamladık. Aramızdaki arkadaşlarımızın varlığını ve değerini bizler biliyoruz, hepsi ayrı ayrı özel ve güzel özellikleri ile gezimize renk katmışlardır.   -Muzaffer Paşamız tarafından planlanan ve bir kroki ile desteklenen, çok değişik faraziyelere dayanan plan(!) “PELEŞ KALESİ’nin ele geçirilmesi HAREKÂT PLANI’nın açıklanması “Grup sözcümüz Muharrem Kaynak tarafından grup üyelerimize gizlilik içerisinde, otobüsümüzde mikrofon ile duyurulmuştur. Kaleyi ölesiye savunan Kraliyet ordusu üzerine amansız olarak taarruz eden Türk Kuvvetleri yıllar sonra FETİH muharebelerini zaferle taçlandırmıştır. Asıl ve tali taarruz kuvvetleri ile ihtiyat kademesinde yer alan Komutanlarımız; Albay Feryal, Albay Turgay ile ihtiyat kuvvetleri Komutanı Mehmet Gökmen idi. Düşmanın savunma hattı birinci gün yarılamadığı gibi bu hatta ne bir GEDİK açılabilmiş, nede bu gedik genişletilerek YARMA harekâtı başarılabilmiştir. Ertesi gün sabah 04.30 ‘da yoğun bir TOPÇU HAZIRLIK ATEŞİ ile harekât sürdürülmüştür. Asıl taarruz bölgesinde açılan bir GEDİK genişletilerek GİRME sağlanmıştır. Düşmanın girme cebine yandan yaptığı KARŞI TAARUZLAR her defasında başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Başarıdan faydalanma harekâtında Albay Mehmet Gökmen Komutasındaki ihtiyat kuvetlerimizin de kullanılması ile cephe tümü ile yarılmış ve KALE ele geçirilmiştir.   -NOT: Bu senaryo; hepsi muharip, muvazzaf ve emekli subaylardan oluşan grup üyesi arkadaşlarımız arasında, bir espri konusu olarak yaratılmış ve düşünce aşamasında kalmıştır, tamamen hayal ürünüdür.(!)   -Her yerde ve özellikle PELEŞ şatosuna girişte, yiyip, içip, eğlendiğimiz yer ve mekânlarda yokluğunu hissettiğimiz Başkan Yardımcımız Sn. Kamil Tatlıcı ile eşi Sn. Semra Tatlıcı’yı çok aradık. Aramızda olsalardı Sn. Kamil Tatlıcı arkadaşımız CAZİBESİ’ni de kullanarak tüm kapıları açar ve her türlü olayı önleyebilirdi. Yokluğunda göğüs - göğüse muharebe edercesine bizzat Başkanımız Feyal Türköz mücadele etmek zorunda kalmıştır.(!)   -Bükreş gecelerinde müzikli gazinolara eğlenmeye giden ve felekten bir gece çaldığını da düşünen, adeta kendisinden geçen bazı arkadaşlarımız olmuştur. Aralarında diğer bir Başkan Yardımcımızın da bulunduğu bazı arkadaşlarımız, sanatçı Mariana’nın güzelliği ve onun yaptığı değerlendirme anketine katılım esnasında, bu güzel dilber ile biraz fazla ve yakından ilgilenmişlerdir.(!)   -Aramıza eşi Dilek Başaran ile beraber katılan İlkay Rıza Başaran kardeşimize gezi boyunca kendi fotoğraf makinesinin objektifine takılan toplam 236 adet fotoğraf karesini bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz. Fotoğraflarının güzelliği ve özelliği kendisinin Komando Subayı olması ve aynı zamanda sınıf arkadaşlarımız Mehmet Gökmen ve Zafer Yasa ile birlikte çalışmış olmasından ve onlardan feyzalmasındandır diye değerlendirilmektedir.(!) Eline ve emeğine sağlık diyoruz.   -Dönüşte, LİDL marketlerden ve FREE SHOP’lardan aldığı cam şişelerdeki içecekleri kilitli poşetlere yerleştirmeyen ve düşüp kırılmaması için gerekli emniyet tedbirlerini almayan bir arkadaşımızın başına gelen kaza sebebi ile otobüsümüzün içi bizleri içmeden sarhoş olmuş bir hale getirmiştir. …olsun buda değişik bir İKRAM ŞEKLİ ve alınacak bir DERS olarak anılarımızdaki yerini alacaktır.(!)   -Nerede ise 75 yıllık hayatımızın sergilendiği aile albümlerinde bile bulunmayan sayı ve değerde fotoğraf karelerine sahip olduk. Arkadaşlarımız kendi makineleri ve cep telefonları ile çektiği fotoğrafları paylaştılar ve birbirimize gönderdik. Büyük bir ANI ve SERMAYE sahibi olduk.   -Türkiye’mizdeki gibi ucuz iş gücü sağlayan “Suriyeli ve Afgan sığınmacı”  işçi ve eleman göremedik, herkes kendi işini kendisi yapıyor veya çalışanlar yerli halktan oluşturuluyor. Bir kaç yerde Türk ve Türkiye’mizden gelip kebap, döner, pide ve lahmacun yapan ve satan işyeri sahiplerini gördük.   SONUÇ: Sağlığı ve ekonomik durumu müsait olan vatandaşlarımızın komşumuz olan bu iki devleti görmelerinin çok iyi olacağını değerlendiriyorum. Eskiden “At Koşturduğumuz” bu güzel coğrafyanın, Osmanlı’nın mirasçısı olan tüm vatandaşlarımız tarafımızdan görülmesi gerekir diye düşünüyorum.   -Atatürk’ün Türk Gençliğine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm fertlerinin ilim, bilim, fen ve teknik gelişmelerden istifade ederek çağı yakalamasını, bu değerlerden uzak kalmamasını, oralara da gitmesini, gezmesini ve görmesini arzu ediyorum. Ancak o zaman Atatürk’ün dediği gibi “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” diyerek kendi cennet yurdumuzda huzura erişebileceğimize inanıyorum.   -Bu maksatla; devletimizin de ÜCRETSİZ ve EKONOMİK turlar düzenlemesinin uygun olacağını değerlendiriyor ve öneriyorum. Konu ile ilgili olarak, öncelikle ve özellikle çok geniş ovalardan oluşan, verimli ve bereketli toprakların, yemyeşil ova ve dağların görülmesini öneriyorum.   -İnsan olarak ihtiyaç duyduğumuz; tarım - ziraat ve hayvancılığın nasıl yapıldığını, bu alandaki ürünlerin nasıl elde edildiğini görebilmemiz açısından sadece bu iki ülkenin değil, çağı yakalayan diğer ülkelerin de görülmesi gerektiğine inanıyor ve öneriyorum. Başka yer ve diyarları da sağlık içinde, bir ve beraber gezip görebilmek umudu ile tüm arkadaşlarımı ve okuyucularımı selamlıyorum. Sağlıcakla kalın…                                                                                                                     29 NİSAN 2024                                                                                                             Muharrem KAYNAK
Ekleme Tarihi: 29 Nisan 2024 - Pazartesi

BULGARİSTAN ve ROMANYA GEZİSİNİN ARDINDAN

 

21-26 NİSAN 2024 tarihlerinde, 1970’li İZMİR Grubu Kara Harp Okulu Mezunu Emekli Subay arkadaşlarımız ve eşlerimiz ile birlikte 36 kişi BULGARİSTAN ve ROMANYA ‘yı da içine alan bir gezi yaptık. Sevdiğimiz ve samimi olduğumuz bazı eş, dost ve değerli arkadaşlarımız da bizimle birlikte bu geziye katılmışlardır. Gezi ile ilgili izlenim ve anılarımızı sizlerle paylaşıyorum.

 

Gezimizin tertipleyicisi ve planlayıcısı olan Başkanımız Feryal Türköz ve değerli eşi Nursel Hanım’a çok teşekkür ediyoruz. Tur organizatörümüz Tatil Lideri Şirket Temsilcisi Serkan Daysal ile Rehberimiz Şafak İnan’ı, Kaptan şoförümüz Gökhan Öcansu ve yardımcısını ilgi, gayret, tecrübe, sabır ve samimi davranışlarından dolayı kutluyoruz ve kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

 

Yurdumuzun ve Trakya’nın devamında, Karadeniz’de de kıyısı bulunan bu iki ülkenin varlığını ve tarihini bilmemize rağmen, bilmediğimiz ve görmediğimiz bu Coğrafyanın çok önemli özellikleri var. Bu özellik ve güzellikler ile ilginizi çekeceğini umduğum yer ve değerleri konu olarak kaleme aldım.

 

Her iki ülkenin toprakları genel olarak, düz ve çok verimli ovalara sahiptir. Her iki ülkenin toprakları tarım- ziraat ve hayvancılık için çok uygun olup, çok geniş düzlükleri ihtiva eden topraklara sahiptir. Bulgaristan’ın bazı kesimleri hariç ekilip sürülmeyen toprak ve arazi parçası yoktur. Büyük çiftliklerde, mera ve tarlalarda klasik ve modern usullerle küçük ve büyükbaş hayvancılık da yapılmaktadır.

 

Tüm tarım alanları; buğday, kanola, mısır ve ayçiçeği tarlası olarak göz alabildiğine uzanmaktadır. Ekilmeyen alanlar ağaçlık ve ormanlıktır. Akarsuların ve tatlı su göllerinin varlığı ve bölgenin zamanında yeterli yağmur almasından dolayı topraklarından bereket fışkırmaktadır. Son dönemde de üzüm bağları yaratılmakta olup, asma ekimi rağbet görmektedir. Göz alabildiğince… Her yer uçsuz bucaksız, yemyeşil buğday veya sap - sarı kanola tarlalarından oluşan renk armonisi bahşetmektedir.

 

Her iki ülkenin yetiştirdiği tarım ürünleri ile AVRUPA değil, bir kaç KITA ahalisi doyabilir. Bu iki ülke asla BATMAZ ve AÇ KALMAZ, ürünlerinin zenginliği ve topraklarının verimliliğinden dolayı varlığını sonsuza kadar korur ve sürdürür.

 

Bulgaristan; 110.994 kilometre kare yüzölçümü ve 6.465 milyon nüfusu ile Avrupa’nın 16ncı büyük devletidir. Kendi para birimi Leva (BGN) olup aynı zamanda Avrupa Birliği üyesidir. BALKAN, RODOP ve RİLA dağları var olmasına rağmen çok geniş ova ve düzlüklere sahiptir. Başkenti SOFYA’dır. Bulgaristan KRİL alfabesini kullanmaktadır.

 

Romanya da bir Avrupa Birliği devletidir, 238.398 kilometre kare yüzölçümüne ve 19.050 milyon nüfusa sahiptir. Kendi para birimini halen kullanmaktadır. KARPAT DAĞLARI, APUSENİ DAĞLARI ve TRANSYLVANYA yaylası buradadır. İki ülke arasında TUNA nehri doğal bir hudut oluşturur, aralarında Kardeşlik Köprüsü vardır. Başkenti BÜKREŞ olup, ülkede Latin Alfabesi kullanılmaktadır. Kurşunlanarak idam edilen Çavuşesko’nun ülkesidir.

 

 

Geziye İzmir ‘den başladık. İZMİR – ÇANAKKALE – GELİBOLU – EDİRNE – KAPIKULE GÜMRÜK Kapısından BULGARİSTAN’a girdik. Dönüşte; Bükreş - Köstence - Varna - Burgas ve Hamzabeyli Gümrük Kapısı, Edirne - Çanakkale - İzmir yolu ile yolculuk yaptık.

 

Her zaman olduğu gibi bu gezimizde de bizleri yalnız bırakmayan Emekli Korgeneralimiz Muzaffer Şen ve Eşi Sn. Hülya Şen’e çok teşekkür ediyoruz. Eşlerimizin kendi elleri ile yaparak ikram ettikleri; kek, çörek, börek, sandviç ve kurabiye ikramları unutulmayacak kadar güzeldi, eşlerimizin elerine sağlık diyoruz. “Eşlerimizin birbirlerine verdiği kurabiye TARİFLER’i notlar alınarak paylaşılmıştır.

 

 

-GÖRDÜKLERİNİZ ARASINDA SİZİ EN ÇOK ETKİLEYEN KONULAR NELERDİR DERSENİZ:

 

1. Her iki ülkenin Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinden kurtulmalarından sonra, tarihte eşine ve benzerine rastlanmayacak değer ve büyüklükte ANITLAR yaptırmış olmalarıdır. Keza S.S.C.B’nin Komünist rejiminden kurtulmaları şerefine dikilen anıtları da vardır. Buna rağmen Rusya’ya karşı hala minnet duydukları hissedilmektedir.

2. Her iki ülke topraklarının uçsuz bucaksız düz ve çok verimli ovalara sahip olması. Verimli ovalarla varlığı inkâr edilmeyen dağların sanki hiç insan eli değmemiş - yemyeşil ormanlarla kaplı olması. Geniş ve ağaçlandırılmış alan, park, bahçe, cadde ve sokakların çok ve her yerde bulunması.

3. Uyduruk bina ve gecekondu tarzı yapıların yok denecek kadar az olması, modern ve planlı bir şekilde yapılaşmanın mevcudiyeti bizleri etkilemiştir.

4. Gezimiz esnasında gördüğümüz ESMAHAN ve Burgas’daki Türk camileri perişan durumdadır.

Esmahan camiindeki Osmanlı Padişahı tarafından armağan edilen 45 metre karelik Türk halısı 483 kg. ağırlığında olup, çok kirlidir ve cami içi bakımsızdır, cami halen Müze olarak kullanılmaktadır. 

-Burgas’daki cami mütevazı hali ile kullanılmaktadır. Camide Türkiye’den atanan bir imam görev yapmaktadır. Ancak cami bahçesi ve civarı yeni düzenlemelere ihtiyaç göstermektedir. Yardım elimizin uzatılmasını beklemektedir. Yurt dışındaki camilere Türk Hükümeti’nin maaşlı imam atamasına ilk kez şahit olduk ve gördük. Diğer İslam ülkelerinin böyle bir sorumluluğu yok mudur?

5. (160 odalı) PELEŞ şatosunu yaptıran Kral Carol ile 1000 odalı yeni parlamento sarayını yaptıran Çavuşesko’ya kendi yaptırdıkları saraylarda yaşamak maalesef nasip ve kısmet olmamıştır. Şatonun ve Parlamento Sarayının müze olarak kullanılıyor olması dikkate alındığında, alınan giriş ücretleri ile yeni şato ve saraylar yapılabilir.(Çok fazla ziyaretçisi olduğu görülmüştür, girişte izdiham yaşanıyor.) 

 

Her iki ülke ile diğer AB ülkelerinin gümrük kapılarından, Almanya’da çalışan yurttaşlarımız ile turistik amaçlı giden - gelen yurttaşlarımızın önceki dönemlerde “Avrupa Birliği’ne girmeden önce” rüşvet, avanta ve haraç vermeden geçememiş olmaları artık sona ermiştir. Bu memnuniyet vericidir. Buna rağmen, her iki ülkeye giriş - çıkış için kilometrelerce uzunlukta sıra bekleyen TIR kuyruklarının varlığı ve TIR şoförlerinin saatlerce ve günlerce beklemeleri ve onların çektikleri ÇİLE yüreğimizi sızlatmıştır. Sizde olsanız TIR şoförlerine ve Lojistik faaliyet gösteren şirketlere acımadan geçemezsiniz.

 

               

 “GEZİP GÖRDÜĞÜMÜZ YERLER HAKKINDA ÖZET BİLGİLER”

-BİRİNCİ GÜN BULGARİSTAN’DA: Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı STARAO  ZAGORA’yı gördükten sonra AYIN Boğazından geçerek dağları aştık ve eski başkent VELİKO TIRNOVA’ya vardık. Ulusal Müzeyi, Kırk Azizler Müzesini, Tsarvest Kalesi ve kilisesi ile Smovadska Çarşısını, Tarihi Hanlar ile demirci ve el sanatları mağazalarını, kurucu ASSEN sülalesi adına yapılan anıtı da uzaktan gördükten sonra Osmanlı’nın en önemli donanma üslerinden RUSCUK’a vardık. Burada özgürlük anıtını gördük ve bilgi aldık, panoramik ve yaya olarak yaptığımız tur ile HOLYTRİNİTY katedrali ve Ulusal Müzeyi dışarıdan gördük, Geceleyin Rusçuk’ta konakladık, bazı arkadaşlarımız geceleyin Tuna kıyısından güneşin batışında grubu izlediler. Sabah Tuna kıyısına Mithat Paşa’nın valiliği sırasında âşık olduğu kadın adına yaptırdığı KALİPO evi ve müzesini de yürüyerek gidip gördük.

 

-İKİNCİ GÜN ROMANYA’DA: Ruse ve Curcevo arasındaki çelik KARDEŞLİK köprüsünden geçtik ve TUNA nehrinin muhteşem manzarasını izleyerek Romanya’ya girdik. Karpat dağlarını aşarak film ve romanlara konu olan TRANSİLİVANYA BÖLGESİ’ni gördük ve POLOLOŞTİ’nin efsanevi yerlerinin yanından geçerek BRAN ‘a vardık, ERDEL BRAN’daki tarihi DRAKULA ŞATOSU’nu uzaktan gördük ve bilgi aldık. BRAŞOV’a gelince Siyah kiliseyi, Konsey binasını, Trompetçi kulesini, ortaçağda cadı kabul edilerek birçok kadının yakılarak öldürüldüğü ALMAN PAZARI (Marktplatz)’ı ve PLATA STAFULİ meydanını gördük, SNAİA Kilisesini de gördükten sonra akşam BRAŞOV’da konakladık.

 

 

-ÜÇÜNCÜ GÜN: Otelimizden ayrıldıktan sonra, bir gün önce kapalı olduğu için göremediğimiz Romanya Krallığının eski başkentindeki 160 odalı PELEŞ şatosunu ve kalesini gördük.

Şato Romanya’nın ilk kıralı 1nci Carol tarafından 1873-1914 yıllarında yazlık saray olarak yapılmıştır. Müteakiben başkent Bükreş’e vardık. Cumhuriyet meydanını, Büyük kütüphaneyi, Milli tiyatroyu, Kraliyet sarayı ve ZAFER TAKI’nı, Çavuşeşko zamanında yaptırılan 1000 odalı ikinci büyük Parlamento

binasını, KRETZULEŞTİ ve STAVREPOLES kiliselerini, DİMİTREE GUSTİ köy evi müzesini, devrim meydanı ve yeniden doğuş anıtını gördük ve anlamı hakkında bilgiler aldık. Aniden önümüze çıkan ATATÜRK anıtı bizim için çok güzel bir sürpriz oldu ve gururlandık. Gece BÜKREŞ’te konakladık ve Bükreş gecelerine aktık, müzikli ve eğlenceli gazino programlarına iştirak ettik. Romanya halkı çok rahat ve gülen yüzleri ile çok güzel eğlenebiliyorlar, halk büyük bir refah içinde görülüyor…

 

-DÖRDÜNCÜ GÜN: Otelimizden ayrıldıktan sonra, bir gün önce göremediğimiz FİLERMONİ üniversitesine ev sahipliği yapan ATENEUL tiyatrosu gezildi ve müteakiben, DOBRUCA bölgesindeki adını Roma Kralı Konstantin’den alan Karadeniz kıyısındaki KÖSTENCE’ye vardık. Şair OVİDUS meydanında gezdik, BUROVİDİUS Meydanını, 26 metrelik Cenevizliler zamanında yapılan Deniz Feneri, Tarih ve Arkeoloji Müzesi, Aslanlı ev, balıkçı bekleyen kadın heykeli görüldü, Mahmudiye Camisinin temelleri üzerine yapılan Kral camisi “Romanya’nın ilk betonarme binası olup 26 metrelik bir minaresi vardır” Ortodoks Katedralini, Katolik Kilisesini, dünyaca ünlü MAMMAMİA sahilini, sahil şehri MANGALYA’yı, Türk ve Tatar azınlığın halen hayatını sürdürdüğü bu bölgede yer alan ESMAHAN camiini ziyaret ettik ve Bulgaristan’ın en büyük üçüncü şehri olan VARNA’ya Drankulak sınır kapısından geçerek ulaştık, panoramik bir şehir turu ile Roma hamamı, Arkeoloji kompleksi, Deniz Parkı, Bakire Meryem Ana kilisesi, saat kulesi, Varna ODESSAS meydanı, Bazilika ve Katedral’i gördük, burada akşam yemeği de yedik. Kulüp, bar, kafe ve restoranları ile ünlü olan kordon da gezdik. Varna çarşısında alışveriş yaptık ve burada konakladık. Geceleyin Varna’daki müzikli ve eğlenceli gazino ve kafelerde çok güzel vakit geçirdik.

 

-BEŞİNCİ GÜN: Dönüş günümüzdü, sabahleyin kahvaltıyı müteakip otelimizden ayrıldık ve 1983’te UNESCO kültür mirası listesinde yerini alan sahil kasabası NESSEBAR’ı gezdik, Bulgar evlerini de gördükten sonra, HAMZABEYLİ sınır kapısından yurdumuza giriş yaptık. Geliş güzergâhımızı takip ederek saat 05.00 gibi İZMİR’e sıcak yuvalarımıza salimen döndük. Geliş ve gidişimizde; ÇANAKKALE - İZMİR ücretli otoyolunu, KAZ DAĞLARI tünellerini ve 18 MART ÇANAKKALE Köprüsü’nü kullandık. Köprü bizim geçişimize tahsis edildiği için otobüsümüzden başka geçen başka bir araca rastlamadık (!)

 

-İki sayfa ile anlatılması ve aktarılması mümkün olmayan Bulgaristan ve Romanya gibi iki AB üyesi devleti tanımak ve tanıtmak kolay olmuyor. Gezimizin bir nevi özetini yaparak sizlerle paylaşıyorum.

Gezi boyunca çok güzellikler yaşadık; sohbet, şaka, yardımlaşma ve muhabbet içerisinde güle oynaya gezimizi tamamladık. Aramızdaki arkadaşlarımızın varlığını ve değerini bizler biliyoruz, hepsi ayrı ayrı özel ve güzel özellikleri ile gezimize renk katmışlardır.

 

-Muzaffer Paşamız tarafından planlanan ve bir kroki ile desteklenen, çok değişik faraziyelere dayanan plan(!) “PELEŞ KALESİ’nin ele geçirilmesi HAREKÂT PLANI’nın açıklanması “Grup sözcümüz Muharrem Kaynak tarafından grup üyelerimize gizlilik içerisinde, otobüsümüzde mikrofon ile duyurulmuştur. Kaleyi ölesiye savunan Kraliyet ordusu üzerine amansız olarak taarruz eden Türk Kuvvetleri yıllar sonra FETİH muharebelerini zaferle taçlandırmıştır. Asıl ve tali taarruz kuvvetleri ile ihtiyat kademesinde yer alan Komutanlarımız; Albay Feryal, Albay Turgay ile ihtiyat kuvvetleri Komutanı Mehmet Gökmen idi. Düşmanın savunma hattı birinci gün yarılamadığı gibi bu hatta ne bir GEDİK açılabilmiş, nede bu gedik genişletilerek YARMA harekâtı başarılabilmiştir. Ertesi gün sabah 04.30 ‘da yoğun bir TOPÇU HAZIRLIK ATEŞİ ile harekât sürdürülmüştür. Asıl taarruz bölgesinde açılan bir GEDİK genişletilerek GİRME sağlanmıştır. Düşmanın girme cebine yandan yaptığı KARŞI TAARUZLAR her defasında başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Başarıdan faydalanma harekâtında Albay Mehmet Gökmen Komutasındaki ihtiyat kuvetlerimizin de kullanılması ile cephe tümü ile yarılmış ve KALE ele geçirilmiştir.

 

-NOT: Bu senaryo; hepsi muharip, muvazzaf ve emekli subaylardan oluşan grup üyesi arkadaşlarımız arasında, bir espri konusu olarak yaratılmış ve düşünce aşamasında kalmıştır, tamamen hayal ürünüdür.(!)

 

-Her yerde ve özellikle PELEŞ şatosuna girişte, yiyip, içip, eğlendiğimiz yer ve mekânlarda yokluğunu hissettiğimiz Başkan Yardımcımız Sn. Kamil Tatlıcı ile eşi Sn. Semra Tatlıcı’yı çok aradık. Aramızda olsalardı Sn. Kamil Tatlıcı arkadaşımız CAZİBESİ’ni de kullanarak tüm kapıları açar ve her türlü olayı önleyebilirdi. Yokluğunda göğüs - göğüse muharebe edercesine bizzat Başkanımız Feyal Türköz mücadele etmek zorunda kalmıştır.(!)

 

-Bükreş gecelerinde müzikli gazinolara eğlenmeye giden ve felekten bir gece çaldığını da düşünen, adeta kendisinden geçen bazı arkadaşlarımız olmuştur. Aralarında diğer bir Başkan Yardımcımızın da bulunduğu bazı arkadaşlarımız, sanatçı Mariana’nın güzelliği ve onun yaptığı değerlendirme anketine katılım esnasında, bu güzel dilber ile biraz fazla ve yakından ilgilenmişlerdir.(!)

 

-Aramıza eşi Dilek Başaran ile beraber katılan İlkay Rıza Başaran kardeşimize gezi boyunca kendi fotoğraf makinesinin objektifine takılan toplam 236 adet fotoğraf karesini bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz. Fotoğraflarının güzelliği ve özelliği kendisinin Komando Subayı olması ve aynı zamanda sınıf arkadaşlarımız Mehmet Gökmen ve Zafer Yasa ile birlikte çalışmış olmasından ve onlardan feyzalmasındandır diye değerlendirilmektedir.(!) Eline ve emeğine sağlık diyoruz.

 

-Dönüşte, LİDL marketlerden ve FREE SHOP’lardan aldığı cam şişelerdeki içecekleri kilitli poşetlere yerleştirmeyen ve düşüp kırılmaması için gerekli emniyet tedbirlerini almayan bir arkadaşımızın başına gelen kaza sebebi ile otobüsümüzün içi bizleri içmeden sarhoş olmuş bir hale getirmiştir. …olsun buda değişik bir İKRAM ŞEKLİ ve alınacak bir DERS olarak anılarımızdaki yerini alacaktır.(!)

 

-Nerede ise 75 yıllık hayatımızın sergilendiği aile albümlerinde bile bulunmayan sayı ve değerde fotoğraf karelerine sahip olduk. Arkadaşlarımız kendi makineleri ve cep telefonları ile çektiği fotoğrafları paylaştılar ve birbirimize gönderdik. Büyük bir ANI ve SERMAYE sahibi olduk.

 

-Türkiye’mizdeki gibi ucuz iş gücü sağlayan “Suriyeli ve Afgan sığınmacı”  işçi ve eleman göremedik, herkes kendi işini kendisi yapıyor veya çalışanlar yerli halktan oluşturuluyor. Bir kaç yerde Türk ve Türkiye’mizden gelip kebap, döner, pide ve lahmacun yapan ve satan işyeri sahiplerini gördük.

 

SONUÇ: Sağlığı ve ekonomik durumu müsait olan vatandaşlarımızın komşumuz olan bu iki devleti görmelerinin çok iyi olacağını değerlendiriyorum. Eskiden “At Koşturduğumuz” bu güzel coğrafyanın, Osmanlı’nın mirasçısı olan tüm vatandaşlarımız tarafımızdan görülmesi gerekir diye düşünüyorum.

 

-Atatürk’ün Türk Gençliğine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm fertlerinin ilim, bilim, fen ve teknik gelişmelerden istifade ederek çağı yakalamasını, bu değerlerden uzak kalmamasını, oralara da gitmesini, gezmesini ve görmesini arzu ediyorum. Ancak o zaman Atatürk’ün dediği gibi “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” diyerek kendi cennet yurdumuzda huzura erişebileceğimize inanıyorum.

 

-Bu maksatla; devletimizin de ÜCRETSİZ ve EKONOMİK turlar düzenlemesinin uygun olacağını değerlendiriyor ve öneriyorum. Konu ile ilgili olarak, öncelikle ve özellikle çok geniş ovalardan oluşan, verimli ve bereketli toprakların, yemyeşil ova ve dağların görülmesini öneriyorum.

 

-İnsan olarak ihtiyaç duyduğumuz; tarım - ziraat ve hayvancılığın nasıl yapıldığını, bu alandaki ürünlerin nasıl elde edildiğini görebilmemiz açısından sadece bu iki ülkenin değil, çağı yakalayan diğer ülkelerin de görülmesi gerektiğine inanıyor ve öneriyorum.

Başka yer ve diyarları da sağlık içinde, bir ve beraber gezip görebilmek umudu ile tüm arkadaşlarımı ve okuyucularımı selamlıyorum. Sağlıcakla kalın…  

                                                                                                                  29 NİSAN 2024

                                                                                                            Muharrem KAYNAK

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.