“Ben Bu Utancı Kabul Etmiyorum”
Bir çocuğun ölümü, sadece bir failin işlediği suç değildir. Bazen tüm bir sistemin, tüm bir kurum zincirinin ihmallerinin sonucudur. Bugün 15 yaşındaki bir çocuğun başına gelenler hepimizin yüzüne tokat gibi çarpıyor. Çünkü olay bir sokak köşesinde değil; devletin bilgisiyle, onayıyla gönderildiği bir iş yerinde yaşandı. Çocuğu İş yerine Gönderen Sistem, Ölümüne Ortak Oldu.
Baba konuştu.
Sesi titredi, gözleri karardı, kelimeler boğazından zor çıktı.
“Çocuğumu okula gönderdim. Çıraklık eğitimi için bir iş yerine teslim ettim. Güvendim.” dedi.
“Çıraklık Değil Cinayet Teslimi: Bu Çocuğu Kim Koruyacaktı?”
Bir baba neye güvenecek?
Devlete.
Milli Eğitim’e.
Okula.
Öğretmenlere.
Oğluna emanet ettiği sisteme.
Peki o sistem nerede şimdi?
Çıraklık eğitimi diye çocuklarımızı iş yerlerine gönderen Milli Eğitim Bakanlığı nerede?
Çocuğun haftalık yoklamasını imzalayan öğretmenler nerede?
İş yerlerini denetlemek zorunda olan müfettişler nerede?
“Bu çocuğun sorumluluğu bizdedir.” demesi gereken makamlar nerede?
Sessizlik… Karanlık… Kayıtsızlık…
Bu ülkenin çocukları okula gider gibi iş yerine gönderiliyor ama o iş yerinde ne olup bittiğini bilen yok.
Çıraklık eğitimi sistemi kâğıt üzerinde güzel, ama pratikte sahipsiz çocuklar demek.
Denetim yok.
Takip yok.
Güvenlik yok.
Çocukları koruyacak mekanizma yok.
Ve sonra bir vahşet yaşanıyor.
Bir çocuğun bedenine işkence yapılıyor.
Sapkınca bir eylem “şaka” diye savunulabiliyor.
Baba gözyaşlarıyla dünyaya sesleniyor.
ABD’deki gazeteler bile bu rezaleti manşet yapıyor.
Biz ise en basit soruyu soruyoruz:
Nerede bu devlet? Nerede bu Milli Eğitim? Nerede bu öğretmenler?
Bu sorular acımasız değil; bu sorular gecikmiş.Çünkü bu ülkenin çocuklarının güvenliği, sadece ailelerin değil; okulların, bakanlıkların, öğretmenlerin, denetçilerin sorumluluğudur.
Bir çocuk ölüyorsa, bu sadece bir “failin” değil, aynı zamanda bir “ihmal zincirinin” katilliğidir.Sadece saldırganların değil, bu çocuğu korumayanların da vebali var.Çıraklık eğitimi adı altında çocukları sahipsiz bırakıp sonra onların başına gelenleri “olay” diye sınıflandıran bir devlet anlayışı olamaz.Bu ölüm, sadece bir suç değil; bir sistemin çöküş belgesidir.
Ben, kendi adıma, bu çocuğun babasının sesi kulağımdayken susmayacağım.
Hiçbir çocuk bir daha böyle bir karanlığa teslim edilmesin diye soruyorum:
Devlet nerede?
Milli Eğitim nerede?
Yoklama imzalayan öğretmen nerede?
Denetimden sorumlu müfettiş nerede?
Bir çocuğu kaybettik.
Bu defa sadece fail değil; bu konuda yetkili olup da hiçbir şey yapmayan herkes hesap vermeli.
Çünkü çocuklarımızın hayatı, hiçbir ihmale, hiçbir kayıtsızlığa, hiçbir sistem kusuruna kurban edilemez.Ben, bir insan olarak, bir kadın olarak, bir anne olarak, bir yurttaş olarak bu utancı sırtımda taşımayı reddediyorum.Bugün öfkelenmek hakkımız değil; görevimizdir.
Bu öfke adalet isteğine dönüşmedikçe, başka çocuklar da aynı kaderi yaşar.
Bu yazı sadece acının kaydı değil; bir sesleniştir:
Bu ölümü normalleştirmeyin.
Bu suçu hafife almayın.
Bu çocuk için adalet talep edin.
Çünkü hukuk susarsa, sokak susar, insanlık susar.
Ve ben susmayacağım.
