İzmir, her zaman kendi yolunu çizen bir şehir olmuştur. Havası da, suyu da, denizi de farklıdır, Üç bin yıldır hep kendi rotasını çizmiştir.

Kendi bildiğini okur, doğduğum, yaşadığım ve sonsuzluğa buradan ayrılmayı dilediğim bu şehir.

Neden mi bunları yazıyorum?

İzmir’de nihayet toplu iş görüşmeleri sona erdi de ondan...

Aynı İzmir gibi Cemil Tugay'da sözde hak arama mücadelesinde alışılmış belediyecilik çizgisinden farklı bir duruş sergiledi. Kendi rotasından şaşmadı.

Ne var ki, bu “ben klasik başkan olmayacağım” çıkışı, beraberinde zorlukları getirdi,yalnız bırakıldı.

Geçmişten bugüne gelen yanlış uygulamaların, belediyeyi iflasa sürükleyecek kararların faturası ona kesilmek istendi.

Hatta bunun üzerinden siyasi operasyonlar da çekildi.

Sözde hak arama mücadelesi aba altından sopa göstermeye dönüştü.

Hakkını teslim etmek lazım Cemil Tugay bu süreci sorumlu, şeffaf ve İzmir’e yakışır bir şekilde yönetmeye çalıştı.

Elini masaya vuran değil, masayı ayağa kaldıran bir anlayışla davrandı.

Sertleşmeden, bağırmadan ama geri adım da atmadan...

Haklı olduğu için sakin kaldı,

Sakin kaldığı için de haklılığını ispatladı.

Yine açıkça söylemek gerekir ki bu süreçte siyasi olarak yalnız bırakıldı.

Ancak, siyaseten beklenenin tersine İzmirli her zaman olduğu gibi ferasetini konuşturdu. Belki siyaseten yalnız kaldı ama İzmir’li verdiği oyun yani Cemil Tugay’ın arkasında dimdik durdu.

Hem de çok güçlü bir şekilde…

Ve belki de ona beklemediği kadar büyük bir misyon yükledi;

Artık İzmir’in zincirlerini kırarak dürüst, şeffaf ve sorumlu belediyeciliğin temsilcisi olmak.

Cemil Tugay’ın da İzmir’linin kendisine yüklediği bu misyona, bu anlayışa uygun bir başkanlık yapacağına inancım yüksek.

Yönettiği şehre dokunan, gündelik politik hesaplardan uzak, günü kurtarmaya değil geleceği inşa etmeye çalışan gerçekçi bir yaklaşımla...

Tıpkı İzmir’linin istediği gibi...

Zaten siyasi olarak yalnız bırakılmasının nedeni de parti rozetini cebine koyarak başkanlık yapması aslında.

Bu da bazılarını, bazı kesimleri rahatsız ediyor.

Alışılmış kalıpların dışına çıkan her duruş gibi…

Farklılığı ve güzelliğine yakışmayan hakketmediği ve acil çözülmeyi bekleyen kronik sorunları var İzmir’in...

Çünkü geçmiş dönemde İzmir, ne yazık ki vizyonsuzlukla yoğrulmuş bir yönetim anlayışının kurbanı oldu.

Verilen emanet kötüye kullanıldı!

Kentin potansiyeli heba edilirken, kaynaklar plansız ve keyfi biçimde kullanıldı! Şeffaflıktan uzak kararlarla kamu yararı yerine kişisel ve ideolojik tercihler öne çıktı!

Şehircilik anlayışı popülizmle gölgelenirken, altyapı sorunları görmezden gelindi!

Bu süreçte İzmir’in yıllarını çalan bu zihniyet, sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına almaya çalışmadı mı?

Belediyeyi iflasa sürükleyecek harcamalar yapmadı mi?

Bunlar için geçmiş yönetimleri çok eleştirdik hem de en sert şekliyle...

Ancak özellikle son grevlerle birlikte İzmir’linin yüklediği misyona uygun olarak Cemil Tugay yeni bir yol açmaya çalışıyor.

Belki de bu nedenle bu yolu uzun süre yalnız yürüyecek.

Ama bilecek ki İzmir’li arkasında olacak.

Zamanla daha da hissedecek bu desteği.

Yeter ki o, aynı çizgide aynı bu sakinlik ve kararlılıkla yürümeye devam etsin.