Son günlerde emlak vergisine esas rayiç değerlerin artışıyla birlikte ortalık karıştı. Herkes haklı olarak tepkili. Çünkü artan rayiç değerler doğrudan vergilere yansıyor, bu da özellikle dar gelirli mülk sahiplerini zorluyor.
Ancak asıl tartışmamız gereken mesele bu değil. Mesele, taşınmazların gerçek değerlerinin sistemli ve şeffaf bir şekilde gösterilmemesi. Bugün ülkemizde bir taşınmazın satış değeri başka, vergide esas alınan değeri başka, kamulaştırmada, teminat alınırken dikkate alınan değeri bambaşka. Oysa bu karmaşa hem mülk sahiplerini mağdur ediyor hem de kamu kaynaklarının etkin kullanımını engelliyor.
Çözüm basit ama siyasi irade ve teknik yeterlilik gerektiriyor: "Vergiye esas değer" diye ayrı bir kavram olmamalı. Bir taşınmazın gerçek değeri neyse, sistemde de o görünmeli. Vergi bu gerçek değer üzerinden alınmalı. Tabii burada adil bir vergi oranı belirlenmesi şart.
Ayrıca tüm alanlarda değer tespit komisyonlarının kimlerden oluştuğu da ayrı bir sorun. Emlak vergisi gibi doğrudan vatandaşı etkileyen bir konuda, bu komisyonların alanında uzman, etik ilkelere bağlı ve yerel dinamikleri bilen kişilerden oluşması gerekiyor. Aksi takdirde yalnızca yüksek vergi değil, kamulaştırmada, harçlarda adaletsizlik zinciri büyümeye devam edecek.
Gelelim vergilere itiraz meselesine. Değer artışlarına karşı başvuruda bulunmak isteyenlere şunu hatırlatmak gerekir: Evet, itiraz yolları açık ve bölgesel değerlerle uyumsuzluk gibi haklı gerekçeler olabilir. Ancak komisyonların belirlediği rayiç, taşınmazın gerçek piyasa değerinin altında kalıyorsa ya da ona çok yakınsa, bu durumda yapılan başvurulardan bir sonuç beklemek gerçekçi olmayabilir.
Rayiç değer artışlarına tepki göstermek anlaşılır bir refleks. Ancak uzun vadede, asıl sorunu görmezden gelmeden, kalıcı çözümler üretmemiz gerekiyor. Taşınmazların gerçek değerlerinin saklanması yerine bu değerlerin doğru şekilde belirlenip şeffaf, anlaşılır bir sistem kurulması, hem mülk sahiplerinin hem kamunun yararına olacaktır.