2025 yılı temmuz ayı itibarıyla Türkiye’de vatandaşların bankalara olan kredi borçları, kredi kartı harcamaları ve takibe düşen borçları rekor seviyelere ulaşmış durumda.

Ekonomik belirsizlik, yüksek enflasyon ve alım gücündeki gerileme hane halklarını daha fazla borçlanmaya iterken, tüketici kredilerinde ve kredi kartı limitlerinde yaşanan artış, beraberinde geri ödeme sorunlarını da büyüttü.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre Temmuz 2025 sonu itibarıyla toplam bireysel kredi borcu 2,2 trilyon TL’yi aştı. Bu tutarın yaklaşık 800 milyar TL’si ihtiyaç kredilerinden, 600 milyar TL’si konut kredilerinden ve 180 milyar TL’si taşıt kredilerinden oluştu. En dikkat çekici artış ise kredi kartı borçlarında yaşandı. Kredi kartı borç bakiyesi Temmuz itibarıyla 950 milyar TL seviyesini geçerek geçen yıla göre yüzde 60’tan fazla artış gösterdi. Özellikle günlük harcamaların dahi kredi kartıyla yapılması, kart kullanımının bir geçim aracı haline geldiğini ortaya koyuyor.
Enflasyonun yıllık bazda hâlâ yüzde 45’in üzerinde seyretmesiyle birlikte hane halkı gelirleri giderleri karşılamada yetersiz kalıyor. TÜİK’in hane halkı gelir-dağılım araştırması, dar gelirli grupların borçlanma eğiliminin önceki yıllara kıyasla iki katına çıktığını gösteriyor. Bu durum, borçlanmanın yalnızca bir tüketim tercihi değil, bir zorunluluk haline dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
KREDİ KARTLARINDA TAKİPTEKİ ALACAKLAR ARTIYOR
2025 yılı temmuz ayı itibarıyla kredi kartı borçlarının ödeme zorluğu yaşayan kesimler açısından ciddi bir riske dönüştüğü görülüyor. Bankalararası Kart Merkezi (BKM) ve TBB Risk Merkezi verileri, bireysel kredi kartı borçlarının takibe düşme oranında son üç ayda hızlı bir yükseliş olduğunu ortaya koyuyor. Haziran sonunda 43 milyar TL olan takipteki bireysel kredi kartı borcu, temmuz sonu itibarıyla 48 milyar TL’ye ulaşmış durumda.
Özellikle asgari ödeme oranlarını bile karşılayamayan vatandaş sayısındaki artış dikkat çekiyor. Giderek artan faiz oranları, bu borçların katlanarak büyümesine neden oluyor. Temmuz ayında ortalama kredi kartı faiz oranı aylık yüzde 4,25 düzeyinde gerçekleşirken, gecikmeye düşen borçlarda bu oran yüzde 5,50’yi buluyor.
Kredi kartlarına tanınan limitlerin, kullanıcıların gelir düzeylerine kıyasla oldukça yüksek olması da borçlanmayı tetikleyen başka bir unsur. Son bir yılda 500 binden fazla kişinin kart borcu nedeniyle yasal takibe alındığı, özellikle büyükşehirlerde genç nüfus ve yeni mezun çalışanlar arasında bu oranın çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor.
Bu durum yalnızca bireyler için değil, bankacılık sistemi için de bir risk oluşturuyor. Nitekim bankaların takibe düşen alacaklar oranı yüzde 2,7 seviyelerine kadar yükseldi. Özellikle düşük gelir grubuna yönelik verilen kredilerde geri dönüş oranlarının zayıfladığı görülüyor.
BORÇ SARMALINDAN ÇIKIŞ MÜMKÜN MÜ?
Türkiye’de vatandaşların artan borçluluğu, sadece ekonomik bir mesele değil aynı zamanda sosyal bir sorun haline geliyor. Psikolojik baskı altında yaşayan, borçlarını çevirebilmek için başka borçlara yönelen bireylerin sayısı giderek artıyor. Borç sarmalından çıkmak, gelir artışı olmadan neredeyse imkânsız hale geliyor.
Uzmanlara göre bu tablonun temelinde birkaç ana neden yatıyor:
Gelirlerin enflasyon karşısında erimesi: Asgari ücret ve ortalama maaşlardaki artışlar, enflasyon oranının çok gerisinde kalıyor. Bu da halkın reel alım gücünü azaltıyor.
Tüketici davranışlarının zorunlulukla değişmesi: Eskiden yalnızca büyük harcamalar için kredi çekilirken, artık market alışverişi gibi temel harcamalar bile kredi kartıyla yapılıyor.
Finansal okuryazarlık eksikliği: Hane halklarının büyük bölümü borç-faiz ilişkisini doğru değerlendiremiyor, kart kullanımında kontrolsüz hareket edebiliyor.
Sosyal yardım sistemlerinin yetersizliği: Devletin dar gelirli hanelere yönelik sosyal yardım mekanizmalarının yetersiz kalması da vatandaşı borca itiyor.
Peki çözüm ne?
Ekonomistler, borç yükünün azaltılması için kısa vadede kredi yapılandırma kolaylıklarının artırılması, faiz oranlarında düşüş sağlanması ve gelir artırıcı sosyal politikaların devreye sokulması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca finansal okuryazarlık eğitimlerinin yaygınlaştırılması, vatandaşın bilinçli borçlanma davranışı geliştirmesi açısından önem arz ediyor.
Uzun vadede ise kalıcı çözüm, enflasyonun kontrol altına alınması ve sürdürülebilir gelir politikalarının hayata geçirilmesiyle mümkün. Aksi halde borçlanma kültürü giderek derinleşecek, sosyal ve ekonomik sorunlar büyüyerek kronikleşecek.
Sonuç:
2025 Temmuz verileri, Türkiye’de bireysel borçluluğun kritik seviyelere ulaştığını net biçimde ortaya koyuyor. Artan kredi ve kredi kartı borçları, hane halkı üzerindeki ekonomik baskıyı artırırken, takibe düşen alacaklar finansal sistem açısından risk teşkil ediyor. Bu tablo, acil çözüm gerektiren bir sosyal ve ekonomik sorun olarak hükümetin ve finans otoritelerinin önünde duruyor.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]