21.yüzyılın uluslararası ilişkilerinde diplomasi artık sadece masa başında yürütülen görüşmelerle sınırlı değil. Ülkeler, askeri ve siyasi güç kadar ekonomik yaptırımları da bir baskı aracı olarak kullanıyor. Bu bağlamda ABD’nin 2017 yılında yürürlüğe koyduğu CAATSA (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act – Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası), küresel siyasette ekonomik yaptırımların en belirgin örneklerinden biri haline geldi.
CAATSA’nın temel amacı, ABD’nin dış politika çıkarlarına ters düşen ülkeleri sınırlandırmak, onları uluslararası alanda yalnızlaştırmak ve özellikle savunma sanayi ile enerji sektörlerinde etkisiz hale getirmektir. Ancak bu yaptırımlar, yalnızca hedef ülkelere değil, küresel ticaretin dengelerine, uluslararası iş birliklerine ve bölgesel güvenlik mimarisine de doğrudan etki ediyor.
Yasanın Kapsamı: Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye Odaklı Bir Araç
CAATSA esasen üç ülkeye karşı uygulanmak üzere hazırlanmıştır: Rusya, İran ve Kuzey Kore. ABD Kongresi, bu ülkelerin özellikle nükleer faaliyetleri, balistik füze programları ve bölgesel güvenlik tehditleri nedeniyle yaptırımlarla kontrol altına alınması gerektiğini savunmuştur.
Rusya: 2014’te Kırım’ın ilhakı, Doğu Ukrayna’daki çatışmalardaki rolü ve ABD seçimlerine müdahale iddiaları nedeniyle yaptırımların merkezindedir. Özellikle Rus savunma sanayii şirketleri ve enerji projeleri CAATSA’nın doğrudan hedefi olmuştur.
İran: Nükleer programı ve Orta Doğu’daki askeri-siyasi nüfuzu nedeniyle baskı altına alınmıştır. CAATSA, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (IRGC) karşı sert maddeler içermektedir.
Kuzey Kore: Balistik füze denemeleri ve uluslararası izolasyonu kırma çabaları nedeniyle yasada özel yaptırımlarla hedef alınmaktadır.
Bu üç ülke dışında, CAATSA’nın dolaylı olarak etkilediği pek çok ülke vardır. Çünkü yasa, yalnızca “hedef ülkelere” değil, onlarla iş yapan üçüncü ülke kurumlarına da yaptırım uygulanmasını öngörmektedir. İşte bu nokta, uluslararası ticaretin doğrudan siyasetle kesiştiği yerdir.
Türkiye ve CAATSA: S-400 Krizi Üzerinden Gelen Yaptırımlar
Türkiye, ABD’nin geleneksel müttefiklerinden biri olmasına rağmen CAATSA yaptırımlarıyla doğrudan karşı karşıya kalan az sayıdaki NATO üyesi ülkeden biridir. Bunun nedeni, Ankara’nın Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini satın almasıdır. Washington, bu alımı hem NATO’nun güvenlik uyumuna aykırı hem de Rus savunma sanayiine ekonomik kazanç sağlayan bir adım olarak değerlendirmiştir.
2020’nin aralık ayında ABD, CAATSA kapsamında Türkiye’nin Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ve bazı üst düzey yetkililerine yaptırım kararı almıştır. Bu yaptırımlar arasında:
ABD’den savunma sanayi ihracat lisanslarının engellenmesi,
Uluslararası kredi kuruluşları nezdinde kısıtlamalar,
Hedef alınan yetkililerin ABD finans sistemine erişimlerinin durdurulması,
Gibi önemli yaptırımlar yer almıştır. Her ne kadar Türkiye’nin savunma sektörünü tamamen kilitleyen bir yaptırım paketi olmasa da bu karar Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir gerginlik başlatmıştır.
Küresel Etkiler: Müttefikler Arasında Çatlak
CAATSA yaptırımları, yalnızca hedef ülkeleri değil, ABD’nin kendi müttefiklerini de zor durumda bırakıyor. Örneğin:
Avrupa ülkeleri, Rusya ile enerji iş birliklerinde (özellikle doğal gaz projelerinde) CAATSA’nın baskısını hissetmiştir. Kuzey Akım 2 projesi bu bağlamda en çok tartışılan örneklerden biridir.
Hindistan, Rusya’dan S-400 sistemi aldığı için CAATSA tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. ABD, Asya’daki stratejik ortaklarından birine yaptırım uygulayıp uygulamama ikilemine düşmüştür.
Orta Doğu’daki ülkeler, İran’la ticaret ilişkilerinde Washington’un baskısı altında kalmış, enerji ticaretinde alternatif güzergâh arayışına yönelmiştir.
Bu örnekler, CAATSA’nın sadece bir “yaptırım yasası” değil, aynı zamanda ABD’nin küresel ekonomik ve stratejik çıkarlarını güvence altına almak için kullandığı jeopolitik bir kaldıraç olduğunu gösteriyor.
Eleştiriler: Uluslararası Hukuk ve Egemenlik Sorunları
CAATSA, birçok uzman ve ülke tarafından uluslararası hukuka aykırı bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Çünkü yasa, ABD’nin kendi iç hukukunu küresel ölçekte dayatması anlamına gelmektedir. Bu durum:
Ülkelerin egemenlik hakkını zedelemektedir.
Çok taraflı kurumların (BM, Dünya Ticaret Örgütü gibi) otoritesini bypass etmektedir.
Küresel finans sisteminde tek taraflı baskı yaratmaktadır.
Özellikle AB ülkeleri, CAATSA’nın kendilerine yönelmesi ihtimalini “ekonomik zorbalık” olarak yorumlamış ve ABD ile ciddi görüş ayrılıklarına düşmüştür.
Sonuç: Yaptırımların Geleceği
CAATSA, günümüz uluslararası ilişkilerinde ekonomik yaptırımların ne kadar stratejik bir silaha dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Ancak bu tür yaptırımların uzun vadede ne kadar etkili olacağı tartışmalıdır. Çünkü hedef ülkeler zamanla kendi alternatif finansal ve ticari ağlarını kurmaya yönelmekte, yeni iş birlikleri geliştirmektedir.
Türkiye örneğinde olduğu gibi, yaptırımlar bir ülkeyi caydırmaktan çok yeni stratejik arayışlara sürükleyebilir. Rusya ile enerji, savunma ve finans alanlarında daha yakın ilişkiler, bu sürecin bir sonucudur. Benzer şekilde İran, Çin ve Rusya üçgeninde yeni ticaret hatları ve iş birlikleri doğmuştur.
Sonuç olarak, CAATSA yaptırımları yalnızca ekonomik değil, siyasi ve stratejik bir mesaj niteliği taşımaktadır. Washington, bu yasa aracılığıyla “ABD çıkarlarına ters düşen her adımın ekonomik bedeli olur” demektedir. Ancak bu bedelin ne kadar sürdürülebilir olduğu, uluslararası sistemin çok kutuplu hale gelmesiyle birlikte daha fazla tartışma konusu olacaktır.
ZAFER ÖZCİVAN