Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de üniversite diploması artık iş bulmanın otomatik bir garantisi olmaktan çıkmış durumda. Küresel düzeyde yükseköğretimin yaygınlaşması, teknolojik dönüşüm ve iş piyasalarının giderek daha nitelik talep eden yapıya evrilmesi, genç mezunların istihdamını her iki bölgede de stratejik bir sorun haline getiriyor. Avrupa Birliği, genç istihdamını artırmak için çok yönlü politikalar geliştirirken; Türkiye, eğitim-istihdam uyumunu sağlamada benzer zorluklarla karşı karşıya. Ancak iki bölge arasındaki fark, sorunun niteliğinde ve çözüm yaklaşımlarında belirginleşiyor.
Avrupa’da Eğitim-İş Piyasası Uyumunun Krizi
Avrupa Birliği ülkelerinde üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı ortalama %14 civarında seyrediyor. Bu oran, İspanya (%26) ve Yunanistan (%24) gibi güney ülkelerinde daha yüksekken; Almanya, Hollanda ve Danimarka gibi kuzey ülkelerinde %6-8 aralığında. Farkın temel nedeni, eğitim sistemlerinin işgücü piyasasıyla ne ölçüde entegre olduğunda yatıyor.
Kuzey Avrupa’da öğrenciler daha mezun olmadan iş deneyimi kazanıyor. “Dual education” (ikili eğitim) sistemleriyle öğrenciler hem okulda teorik eğitim alıyor hem de işletmelerde pratik deneyim elde ediyor. Bu model, gençlerin mezuniyet sonrası işsizlik riskini azaltıyor. Örneğin Almanya’da yeni mezunların %80’i bir yıl içinde kalıcı bir işe yerleşebiliyor.
Buna karşılık Güney Avrupa’da yükseköğretim daha akademik, iş dünyasıyla bağlantısı daha zayıf. Üniversite mezunları genellikle alan dışı, geçici ya da düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu ülkelerde gençlerin kamu sektörüne yönelmesi ve beyin göçü oranının yüksek olması da dikkat çekici. Avrupa Komisyonu verilerine göre, 2020–2025 arasında İtalya, İspanya ve Yunanistan’dan yaklaşık 1,2 milyon genç mezun başka AB ülkelerine göç etti.
Türkiye’de Mezun İstihdamı: Yüksek Eğitim, Düşük Uyum
Türkiye’de de tablo Avrupa’nın güney kesimlerine benzer nitelikler taşıyor. TÜİK’in 2025 verilerine göre, yükseköğretim mezunları arasındaki işsizlik oranı %11,4 seviyesinde. Ancak genç yaş grubunda (20–29) bu oran %21’in üzerine çıkıyor. Yani Türkiye’de her beş üniversite mezunu gençten biri iş bulmakta zorlanıyor.
Sorunun temelinde, mezun olunan alanlarla iş piyasasının ihtiyaçları arasındaki derin uyumsuzluk yatıyor. Türkiye’de yükseköğretim kontenjanları son 20 yılda hızla artarken, sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinin nitelikli istihdam yaratma kapasitesi aynı hızda genişlemedi. Her yıl yaklaşık 900 bin öğrenci üniversitelerden mezun olurken, özel sektör çoğu zaman “deneyim” talep ediyor ve yeni mezunları riskli yatırım olarak görüyor.
Ayrıca, üniversite eğitiminin içeriksel niteliği ile pratik beceri kazandırma kapasitesi sınırlı kalıyor. Gençler, teorik bilgiye sahip olmalarına rağmen dijital beceri, takım çalışması, iletişim ve analitik düşünme gibi iş dünyasının talep ettiği yetkinliklerde yetersiz kalabiliyor. Bu durum, mezunların “ne iş olsa yaparım” yaklaşımına sıkışmasına ve alan dışı işlerde çalışmasına neden oluyor.
Ortak Sorun: Niteliksel Uyum Eksikliği ve Esnek Çalışma Gerçeği
Hem Avrupa’da hem Türkiye’de üniversite mezunları için asıl zorluk artık “iş bulmak” değil, “nitelikli iş bulmak” haline gelmiş durumda. Dijitalleşme, otomasyon ve yapay zekâ gibi faktörler, özellikle hizmet sektöründeki orta beceri gerektiren işleri azaltırken, yüksek teknik bilgiye dayalı meslekleri ön plana çıkarıyor. Bu dönüşüme ayak uyduramayan mezunlar, geçici sözleşmeli, yarı zamanlı ya da düşük ücretli işlerde istihdam ediliyor.
Avrupa’da “gig economy” adı verilen serbest çalışma modeli giderek yaygınlaşıyor. 2025 itibarıyla AB’de 25–34 yaş arası mezunların %27’si geçici sözleşmeli çalışıyor. Türkiye’de bu oran resmi istatistiklerde tam olarak ölçülmese de gençler arasında freelance ya da kısa vadeli proje bazlı çalışma biçimlerinin hızla arttığı biliniyor. Ancak bu esneklik, sosyal güvence ve gelir istikrarı açısından ciddi sorunlar yaratıyor.
İki bölgede de mezunların önemli bir kısmı kariyerlerinin ilk yıllarında “stajyer” pozisyonlarında uzun süreli olarak düşük ücretlerle çalışıyor. Bu durum, gençlerin ekonomik bağımsızlıklarını geciktiriyor ve orta sınıfın yeniden üretimini zayıflatıyor.
Politika Yaklaşımlarında Farklılaşma: Avrupa’nın Sistematikliği, Türkiye’nin Reaktifliği
Avrupa Birliği, genç istihdamı konusunda uzun vadeli stratejilere sahip. “Youth Guarantee” (Gençlik Garantisi) programı kapsamında, 25 yaş altı bireylere mezuniyet veya işsizlik sonrası dört ay içinde bir iş, staj veya eğitim olanağı sağlanması hedefleniyor. Bu program, Finlandiya, Avusturya ve İrlanda gibi ülkelerde başarıya ulaştı; genç işsizliği belirgin biçimde azaldı.
Türkiye’de ise genç istihdam politikaları genellikle dönemsel teşviklere ve kısa vadeli istihdam kampanyalarına dayanıyor. İşverenlere sigorta primi desteği, genç girişimcilere vergi muafiyetleri gibi adımlar önemli olsa da yapısal sonuçlar üretmekte yetersiz kalıyor. Asıl eksik olan, üniversitelerin müfredatlarının sektörlerle koordineli biçimde yeniden düzenlenmesi ve mesleki yönlendirme sistemlerinin güçlendirilmesi.
Türkiye’nin ayrıca bölgesel eşitsizlik sorunuyla da karşı karşıya olduğu unutulmamalı. Üniversite mezunu bir gencin istihdam şansı, İstanbul veya Ankara gibi büyük kentlerde çok daha yüksekken; Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oran ciddi biçimde düşüyor. Bu da iç göç ve beyin göçü sorunlarını derinleştiriyor.
Geleceğe Bakış: Diplomadan Ziyade Beceri Ekonomisi
Hem Avrupa’da hem Türkiye’de genç istihdamının geleceği, “diploma ekonomisinden “beceri ekonomisi” ne geçişle şekillenecek. Artık işverenler sadece mezuniyet belgesine değil, adayın sahip olduğu somut becerilere, yenilik kapasitesine ve adaptasyon yeteneğine bakıyor.
Avrupa bu dönüşümü sistematik biçimde yönetmeye çalışıyor: “Skills for the Future” (Geleceğin Becerileri) programı, dijital okuryazarlık, yeşil beceriler ve yaşam boyu öğrenmeyi merkeze alıyor. Türkiye’de de benzer biçimde “Mesleki Eğitim Merkezleri” ve “İstihdam Odaklı Üniversite Modeli” gibi girişimler umut verici, ancak bunların ulusal düzeyde bütüncül hale gelmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Avrupa’nın ve Türkiye’nin genç mezunları ortak bir geçiş döneminden geçiyor. Ne Avrupa’da diploma tek başına refah getiriyor, ne de Türkiye’de yükseköğrenim iş güvencesi sağlıyor. Geleceğin iş piyasasında kazananlar, sadece bilgiye sahip olanlar değil; bilgiyi sürekli yenileyen, teknolojiyi kullanan ve üretkenliğe dönüştürebilen gençler olacak.
Eğitim sistemlerinin yeniden yapılandırılması, iş dünyasıyla güçlü köprülerin kurulması ve gençlere sürdürülebilir kariyer olanakları sunulması hem Avrupa’nın hem Türkiye’nin geleceği açısından kritik öneme sahip. Aksi halde “eğitimli işsizlik” olgusu, yeni kuşakların toplumsal hayal kırıklığını derinleştiren kalıcı bir ekonomik yara haline gelebilir.
Anasayfa
Yazarlar
ZAFER ÖZCİVAN
Yazı Detayı
Bu yazı 128 kez okundu.
AVRUPA VE TÜRKİYE’DE YENİ ÜNİVERSİTE MEZUNLARININ İSTİHDAMI
Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de üniversite diploması artık iş bulmanın otomatik bir garantisi olmaktan çıkmış durumda. Küresel düzeyde yükseköğretimin yaygınlaşması, teknolojik dönüşüm ve iş piyasalarının giderek daha nitelik talep eden yapıya evrilmesi, genç mezunların istihdamını her iki bölgede de stratejik bir sorun haline getiriyor. Avrupa Birliği, genç istihdamını artırmak için çok yönlü politikalar geliştirirken; Türkiye, eğitim-istihdam uyumunu sağlamada benzer zorluklarla karşı karşıya. Ancak iki bölge arasındaki fark, sorunun niteliğinde ve çözüm yaklaşımlarında belirginleşiyor.
Avrupa’da Eğitim-İş Piyasası Uyumunun Krizi
Avrupa Birliği ülkelerinde üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı ortalama %14 civarında seyrediyor. Bu oran, İspanya (%26) ve Yunanistan (%24) gibi güney ülkelerinde daha yüksekken; Almanya, Hollanda ve Danimarka gibi kuzey ülkelerinde %6-8 aralığında. Farkın temel nedeni, eğitim sistemlerinin işgücü piyasasıyla ne ölçüde entegre olduğunda yatıyor.
Kuzey Avrupa’da öğrenciler daha mezun olmadan iş deneyimi kazanıyor. “Dual education” (ikili eğitim) sistemleriyle öğrenciler hem okulda teorik eğitim alıyor hem de işletmelerde pratik deneyim elde ediyor. Bu model, gençlerin mezuniyet sonrası işsizlik riskini azaltıyor. Örneğin Almanya’da yeni mezunların %80’i bir yıl içinde kalıcı bir işe yerleşebiliyor.
Buna karşılık Güney Avrupa’da yükseköğretim daha akademik, iş dünyasıyla bağlantısı daha zayıf. Üniversite mezunları genellikle alan dışı, geçici ya da düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu ülkelerde gençlerin kamu sektörüne yönelmesi ve beyin göçü oranının yüksek olması da dikkat çekici. Avrupa Komisyonu verilerine göre, 2020–2025 arasında İtalya, İspanya ve Yunanistan’dan yaklaşık 1,2 milyon genç mezun başka AB ülkelerine göç etti.
Türkiye’de Mezun İstihdamı: Yüksek Eğitim, Düşük Uyum
Türkiye’de de tablo Avrupa’nın güney kesimlerine benzer nitelikler taşıyor. TÜİK’in 2025 verilerine göre, yükseköğretim mezunları arasındaki işsizlik oranı %11,4 seviyesinde. Ancak genç yaş grubunda (20–29) bu oran %21’in üzerine çıkıyor. Yani Türkiye’de her beş üniversite mezunu gençten biri iş bulmakta zorlanıyor.
Sorunun temelinde, mezun olunan alanlarla iş piyasasının ihtiyaçları arasındaki derin uyumsuzluk yatıyor. Türkiye’de yükseköğretim kontenjanları son 20 yılda hızla artarken, sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinin nitelikli istihdam yaratma kapasitesi aynı hızda genişlemedi. Her yıl yaklaşık 900 bin öğrenci üniversitelerden mezun olurken, özel sektör çoğu zaman “deneyim” talep ediyor ve yeni mezunları riskli yatırım olarak görüyor.
Ayrıca, üniversite eğitiminin içeriksel niteliği ile pratik beceri kazandırma kapasitesi sınırlı kalıyor. Gençler, teorik bilgiye sahip olmalarına rağmen dijital beceri, takım çalışması, iletişim ve analitik düşünme gibi iş dünyasının talep ettiği yetkinliklerde yetersiz kalabiliyor. Bu durum, mezunların “ne iş olsa yaparım” yaklaşımına sıkışmasına ve alan dışı işlerde çalışmasına neden oluyor.
Ortak Sorun: Niteliksel Uyum Eksikliği ve Esnek Çalışma Gerçeği
Hem Avrupa’da hem Türkiye’de üniversite mezunları için asıl zorluk artık “iş bulmak” değil, “nitelikli iş bulmak” haline gelmiş durumda. Dijitalleşme, otomasyon ve yapay zekâ gibi faktörler, özellikle hizmet sektöründeki orta beceri gerektiren işleri azaltırken, yüksek teknik bilgiye dayalı meslekleri ön plana çıkarıyor. Bu dönüşüme ayak uyduramayan mezunlar, geçici sözleşmeli, yarı zamanlı ya da düşük ücretli işlerde istihdam ediliyor.
Avrupa’da “gig economy” adı verilen serbest çalışma modeli giderek yaygınlaşıyor. 2025 itibarıyla AB’de 25–34 yaş arası mezunların %27’si geçici sözleşmeli çalışıyor. Türkiye’de bu oran resmi istatistiklerde tam olarak ölçülmese de gençler arasında freelance ya da kısa vadeli proje bazlı çalışma biçimlerinin hızla arttığı biliniyor. Ancak bu esneklik, sosyal güvence ve gelir istikrarı açısından ciddi sorunlar yaratıyor.
İki bölgede de mezunların önemli bir kısmı kariyerlerinin ilk yıllarında “stajyer” pozisyonlarında uzun süreli olarak düşük ücretlerle çalışıyor. Bu durum, gençlerin ekonomik bağımsızlıklarını geciktiriyor ve orta sınıfın yeniden üretimini zayıflatıyor.
Politika Yaklaşımlarında Farklılaşma: Avrupa’nın Sistematikliği, Türkiye’nin Reaktifliği
Avrupa Birliği, genç istihdamı konusunda uzun vadeli stratejilere sahip. “Youth Guarantee” (Gençlik Garantisi) programı kapsamında, 25 yaş altı bireylere mezuniyet veya işsizlik sonrası dört ay içinde bir iş, staj veya eğitim olanağı sağlanması hedefleniyor. Bu program, Finlandiya, Avusturya ve İrlanda gibi ülkelerde başarıya ulaştı; genç işsizliği belirgin biçimde azaldı.
Türkiye’de ise genç istihdam politikaları genellikle dönemsel teşviklere ve kısa vadeli istihdam kampanyalarına dayanıyor. İşverenlere sigorta primi desteği, genç girişimcilere vergi muafiyetleri gibi adımlar önemli olsa da yapısal sonuçlar üretmekte yetersiz kalıyor. Asıl eksik olan, üniversitelerin müfredatlarının sektörlerle koordineli biçimde yeniden düzenlenmesi ve mesleki yönlendirme sistemlerinin güçlendirilmesi.
Türkiye’nin ayrıca bölgesel eşitsizlik sorunuyla da karşı karşıya olduğu unutulmamalı. Üniversite mezunu bir gencin istihdam şansı, İstanbul veya Ankara gibi büyük kentlerde çok daha yüksekken; Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oran ciddi biçimde düşüyor. Bu da iç göç ve beyin göçü sorunlarını derinleştiriyor.
Geleceğe Bakış: Diplomadan Ziyade Beceri Ekonomisi
Hem Avrupa’da hem Türkiye’de genç istihdamının geleceği, “diploma ekonomisinden “beceri ekonomisi” ne geçişle şekillenecek. Artık işverenler sadece mezuniyet belgesine değil, adayın sahip olduğu somut becerilere, yenilik kapasitesine ve adaptasyon yeteneğine bakıyor.
Avrupa bu dönüşümü sistematik biçimde yönetmeye çalışıyor: “Skills for the Future” (Geleceğin Becerileri) programı, dijital okuryazarlık, yeşil beceriler ve yaşam boyu öğrenmeyi merkeze alıyor. Türkiye’de de benzer biçimde “Mesleki Eğitim Merkezleri” ve “İstihdam Odaklı Üniversite Modeli” gibi girişimler umut verici, ancak bunların ulusal düzeyde bütüncül hale gelmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Avrupa’nın ve Türkiye’nin genç mezunları ortak bir geçiş döneminden geçiyor. Ne Avrupa’da diploma tek başına refah getiriyor, ne de Türkiye’de yükseköğrenim iş güvencesi sağlıyor. Geleceğin iş piyasasında kazananlar, sadece bilgiye sahip olanlar değil; bilgiyi sürekli yenileyen, teknolojiyi kullanan ve üretkenliğe dönüştürebilen gençler olacak.
Eğitim sistemlerinin yeniden yapılandırılması, iş dünyasıyla güçlü köprülerin kurulması ve gençlere sürdürülebilir kariyer olanakları sunulması hem Avrupa’nın hem Türkiye’nin geleceği açısından kritik öneme sahip. Aksi halde “eğitimli işsizlik” olgusu, yeni kuşakların toplumsal hayal kırıklığını derinleştiren kalıcı bir ekonomik yara haline gelebilir.
Ekleme
Tarihi: 13 Kasım 2025 -Perşembe
AVRUPA VE TÜRKİYE’DE YENİ ÜNİVERSİTE MEZUNLARININ İSTİHDAMI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
