Kadının toplumda “ikinci sınıf vatandaş” statüsünde bulunduğu görüşü, buna gösterilen çeşitli tepkilerle birlikte, son yıllarda yeniden gündeme gelmiş bulunuyor. Kadın sorunu çok yönlü bir sorun. Ekonomide, eğitim sürecinde, ev yaşamında kadının emeği daha çok sömürülüyor. Toplum yaşantısında asıl yerinin “ailesi, evi” olduğu görüşü yüzünden, eğitim olanaklarından daha sınırlı yararlanıyor, meslek seçim alanı, çalışma olanakları daralıyor. İş hayatına katılabildiği zamanda eşit ücret ya da diğer haklar açısından, ne de ilerleme açısından eşit koşullardan yararlanabiliyor. Durumu düzeltme yolunun politikadan geçtiğini düşünse de, bu sefer “politika erkek işidir” deniyor ve bir köşeye itiliyor ya da olabildiğince az yer veriliyor. Şeklen her bakımdan eşit ilan edildiği zaman bile, kendi yaşantısının sorumluluğunu üstlendiğinde, iki ayağının üstüne basabilmesi tedirginlik yaratıyor, mutlak bağımlı kılınmak isteniyor, toplumun ona atfettiği role ayak uydurmak zorunda bırakılıyor. Onu yüzyıllardır mahkum olduğu “doğurganlık” durumundan kurtaran doğum kontrolü bile hala birçok toplumda yasak görülüyor. Kadının ezilişinin temelinde, kadının asli görevinin ailesi olmasını sağlamak üzere merkezinde “kutsal analık efsanesi” yer alan ideolojik bir yapı kurulmuştur. Felsefe, ahlak, din, eğitim, edebiyat ve tüm iletişim araçları kadının beşikten mezara kadar durumunu kabullenmesini sağlayan inançları yaratır ve yayar. Çok yönlü, çok karmaşık ve top yekün bir sorun olan kadın sorunu sadece bir boyuttan ele alınıp çözülmesi beyhude bir çabadır. Sorunun ekonomik, ideolojik, psikolojik, eğitim açılarından ele alınması ve bir bütün olarak çözülmesi gerekmektedir. Çözüm için en başta kadının emek gücüne sahip çıkması, çalışma hak ve özgürlüğüne kavuşması, emek gücünün sömürülmesine karşı çıkması, çıkılması gerekir. Çocuk yetiştirmenin, sadece kadınlara düşen bir görev olmadığı, çocukların babaları da olduğunu kabul etmek, çocuk yetiştirmenin birlikte yapılan bir eylem olduğunu karşılıklı kabul edilmelidir. İş yerlerine kreş açılması, en önemli mücadelenin kültür alanında verilmesi çok önmlidir. Sorun çok köklüdür, değer yargılarının değişmesi gerekmektedir. Eğitim içeriği, geleneksel cins rollerini sürdürmeye yönelik okul tipleri ve eğitim programlarının irdelenmesi çözüm için çok yararlı olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi “ Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli, en bilgili, en ağır kadını olmalıdır” Adam kadına sorar; Kaçınız çıplaklığınıza güvenmek yerine, karakterine güvenecek, etik değerlerinize sahip çıkacak kadar kadınsınız? Kadın cevap verir; Kaçınız çıplak bedeni sahiplenmek yerine, üstünü örtecek kadar adamsınız? Kadının bir birey olarak görüleceği nice pırıl pırıl aydınlık günlere… SERPİL GÜLEÇYÜZ 08.03.2021
Anasayfa
Yazarlar
Serpil GÜLEÇYÜZ
Yazı Detayı
Bu yazı kez okundu.
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Kadının toplumda “ikinci sınıf vatandaş” statüsünde bulunduğu görüşü, buna gösterilen çeşitli tepkilerle birlikte, son yıllarda yeniden gündeme gelmiş bulunuyor. Kadın sorunu çok yönlü bir sorun. Ekonomide, eğitim sürecinde, ev yaşamında kadının emeği daha çok sömürülüyor. Toplum yaşantısında asıl yerinin “ailesi, evi” olduğu görüşü yüzünden, eğitim olanaklarından daha sınırlı yararlanıyor, meslek seçim alanı, çalışma olanakları daralıyor. İş hayatına katılabildiği zamanda eşit ücret ya da diğer haklar açısından, ne de ilerleme açısından eşit koşullardan yararlanabiliyor. Durumu düzeltme yolunun politikadan geçtiğini düşünse de, bu sefer “politika erkek işidir” deniyor ve bir köşeye itiliyor ya da olabildiğince az yer veriliyor. Şeklen her bakımdan eşit ilan edildiği zaman bile, kendi yaşantısının sorumluluğunu üstlendiğinde, iki ayağının üstüne basabilmesi tedirginlik yaratıyor, mutlak bağımlı kılınmak isteniyor, toplumun ona atfettiği role ayak uydurmak zorunda bırakılıyor. Onu yüzyıllardır mahkum olduğu “doğurganlık” durumundan kurtaran doğum kontrolü bile hala birçok toplumda yasak görülüyor. Kadının ezilişinin temelinde, kadının asli görevinin ailesi olmasını sağlamak üzere merkezinde “kutsal analık efsanesi” yer alan ideolojik bir yapı kurulmuştur. Felsefe, ahlak, din, eğitim, edebiyat ve tüm iletişim araçları kadının beşikten mezara kadar durumunu kabullenmesini sağlayan inançları yaratır ve yayar. Çok yönlü, çok karmaşık ve top yekün bir sorun olan kadın sorunu sadece bir boyuttan ele alınıp çözülmesi beyhude bir çabadır. Sorunun ekonomik, ideolojik, psikolojik, eğitim açılarından ele alınması ve bir bütün olarak çözülmesi gerekmektedir. Çözüm için en başta kadının emek gücüne sahip çıkması, çalışma hak ve özgürlüğüne kavuşması, emek gücünün sömürülmesine karşı çıkması, çıkılması gerekir. Çocuk yetiştirmenin, sadece kadınlara düşen bir görev olmadığı, çocukların babaları da olduğunu kabul etmek, çocuk yetiştirmenin birlikte yapılan bir eylem olduğunu karşılıklı kabul edilmelidir. İş yerlerine kreş açılması, en önemli mücadelenin kültür alanında verilmesi çok önmlidir. Sorun çok köklüdür, değer yargılarının değişmesi gerekmektedir. Eğitim içeriği, geleneksel cins rollerini sürdürmeye yönelik okul tipleri ve eğitim programlarının irdelenmesi çözüm için çok yararlı olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi “ Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli, en bilgili, en ağır kadını olmalıdır” Adam kadına sorar; Kaçınız çıplaklığınıza güvenmek yerine, karakterine güvenecek, etik değerlerinize sahip çıkacak kadar kadınsınız? Kadın cevap verir; Kaçınız çıplak bedeni sahiplenmek yerine, üstünü örtecek kadar adamsınız? Kadının bir birey olarak görüleceği nice pırıl pırıl aydınlık günlere… SERPİL GÜLEÇYÜZ 08.03.2021
Ekleme
Tarihi: 21 Mart 2022 - Pazartesi
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.