casino siteleri slot siteleri
bahis siteleri canlı bahis siteleri
Hakan KANBER / KöşeliYorum
Köşe Yazarı
Hakan KANBER / KöşeliYorum
 

Kefe Yaylası’na giden ‘bin’ gitmeyen ‘bir’ pişman!

HAKAN KANBER - Gezi /Analiz En baştan yazmakta yarar var; aşağıdaki gözlem, ikili görüşmeler ve analizlerime dayalı yazıyı; adı geçen kurum ve kuruluşları incitmek, aşağılamak, ticari faaliyetlerine darbe vurmak vs güdülerle yazmadım… Bir gazeteci ve karavancı olarak, hatta bir tüketici olarak yaşadıklarımı bütün eksiklikleriyle dile getirerek, hizmet verenlere bir ayna tutmak istedim… Amacım kimseyi kırmak değil, aksine yapıcı tenkitlerle hizmet kalitesinin yükseltilmesine yardımcı olmak… Yazıyı hazırlamadan çok önce tüm burada dile getirdiğim eksiklikleri; tesisin müdürüne defalarca birkaç karavancı ile birlikte anlattım, çeşitli yapıcı önermelerde bulundum. Ama sonuç alamadım… Unutulmamalıdır ki; İZAHI OLMAYAN BİR ŞEYİN MİZAHI OLUR… Merak ettiğim; Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Zolan’ın tüm bunlardan haberi var mı? Varsa, ne kadarından var? KEFE YAYLASI… Denizli’nin Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahallesi sınırları içerisinde kalıyor. 1.350 rakımıyla serin, çoğunlukla çam ağaçlarıyla kaplı harika bir doğası var. Soğuk suları ve nemi az havasıyla; Ege’nin kavurucu sıcaklarında adeta cennetten bir köşe… Bu doğal yaylanın bir bölümü karavan, çadır kamp alanı ve günübirlik piknikçilere açık. Kamp alanını daha çok yerel halk kullanıyor. Ne Türkiye’ye ne de Türkiye dışına açılabilmiş değiller. Aslında bunu hak eden eşsiz bir doğaya sahip… Ama ne yazık ki öyle olmamış ya da oldurulamamış! Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşu olan BELTAŞ isimli bir firma, bu yaylanın yaklaşık 17 dönümlük bir arazi parçasını çitlerle çevirmiş, içerisine de çeşitli sosyal tesisler inşa etmiş. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan kiralanmış ticari bir işletme yani… Buraya kadar her şey çok güzel ve normal görünüyor. Fakat BELTAŞ’ın bu işletmeyi, ‘işletemediği’ni rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu söylerken haksızlık da etmiş sayılmayız. Neden mi? Gelin nedenlerini tek tek sıralayalım… SİYASİ NEDENLERLE TESİSE HİZMET VERMEKTEN İMTİNA EDEN CHP’Lİ SERİNHİSAR BELEDİYESİ… Girişi ve konaklaması ücretli olan tesis, CHP’li Serinhisar Belediyesi sınırları içerisinde kalıyor. Denizli Büyükşehir Belediyesi ise AK Parti’li… “Filler tepişir, çimenler ezilir…” lafı buradaki keşmekeşe ‘cuk’ oturuyor. Buradan hizmet alan ya da ‘almaya çalışan’ vatandaş ise devasa fil tepişmesinin arasında ‘pestil’ oluyor! Serinhisar Belediyesi, çöpleri ‘lütfen’ edasıyla ‘haftada 1 gün’ topluyor! Bir hafta boyunca dolan çöp konteynırlarının çevresinde ‘çöpten dağlar’ oluşuyor! Bunun doğal sonucu olarak pek tabi ki burası bir karasinek ve sivrisinek cennetine dönüşüyor! Serinhisar Belediyesi, çöp işinde olduğu gibi ilaçlama işinde de oldukça ağırdan alıyor! Belki de ve muhtemelen bu hizmetleri ‘kerhen’ veriyor! Çünkü bu garabet görüntülerin başka bir izahı olamaz! Olan orada konaklayan karavancı ve çadırcılara oluyor… Günübirlikçi zaten adı üstünde günübirlikçi… Yiyip, içip, çerini-çöpünü de bırakarak evine dönüyor… Yeri gelmişken kamp alanının en büyük sağlık ve hijyen sorunlarından biri olan ‘kene’ işine de dikkat çekmek istiyorum. Burada her sene kene popülasyonu artıyormuş! Bu yıl da kampçılar aynı mesele ile karşı karşıya… İlaçlama ve denetlemenin ‘az’ın bile altında olduğu kamp alanında kene terörü yine hortlamış vaziyette… Kene yapışan kampçı vatandaş, herhangi bir sağlık kuruluşunun yolunu tutuyor! *** Gelelim madalyonun öbür yüzüne… Bu görüntülere tanık olduktan sonra BELTAŞ için rahatlıkla şunu söyleyebilirim; “Kasaba minnet ediyor…” Serinhisar Belediyesi, bunları yaparken AK Parti’li Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin tesis işletmecisi BELTAŞ ne yapıyor? Hiçbir şey! Evet, hiçbir şey! Mesela tesis içerisinde sürekli orta boy bir çöp toplama kamyonu bulunduramaz mı? Böylece sık sık çöpleri toplayabilir. Hayır, bulundurmuyor! Mesela gerektiği anlarda ilaçlama yapabilecek bir kamyonet bulunduramaz mı? Kene vs haşere sorunu kökünden halledilmiş olur. Hayır, bulundurmuyor! Böyle kamp alanlarında küçük bir sağlık kabini olur ve yasalara göre zorunludur… Vatandaşın ufak tefek sağlık sorunlarına sağlık kabininde müdahale edilir, sorun büyükse; tam teşekküllü bir hastaneye sevki sağlanır. Burada o da yok! Biliyor musunuz; 17 dönümlük koca kamp alanında müdür beyi saymazsak sadece 3 personel var! Onun da biri tesisin marketinde duruyor…  Geriye kalıyor sadece ve sadece 2 kişi… Varın gerisini siz düşününün… Tesiste konaklayan birisi olarak ister ağlayın ister sinirden kahkaha atın… Müdür bey, BELTAŞ’a ait daha başka sosyal alanlara da idarecilik yapıyor. Dolayısıyla aynı anda birden başka bir yerde olabilmesi ihtimal dışı… Müdür bey, kah o tesiste kah bu tesiste! Yani sürekli olarak bir tesisin başında olamıyor! *** Market demişken o noktayı pas geçmek olmaz, bir iki şey yazmak gerek: Efendim, bu market dondurma başta olmak üzere sadece çeşitli içecek, çikolata, gofret ve atıştırmalıklar satan bir tür büfe… Bir de geliş saati ve adedi belli olmayan ekmek… Sabah ekmek almaya gidersiniz; gelmiş ve bitmiş olur, bir başka sabah gidersiniz ekmek gelmemiştir, öğleye kadar ağaç olur beklersiniz falan… *** 7 kilometre uzaklıkta bulunan Yatağan’a gidecek bir vasıtanız yoksa sizin için ‘açlık kapıda’ demek… Günde 3 öğün dondurma, bisküvi, içecek ve diğer atıştırmalıklar sizi bekliyor… Şayet burada uzun süreli konaklayacaksanız vay halinize… Karavancılar bilir; karavan, öyle her canınız istediğinde yerinden kaldırıp şuraya buraya gidebileceğiniz bir otomobil gibi değildir… Yerleştiniz mi bir kere, açılır saçılırsınız ve gidinceye kadar orada kalmak zorunda olursunuz… Biz meselalarımıza devam edelim; mesela BELTAŞ, buraya her pazar günü orada konaklayanları pazar alışverişi ve diğer market işleri için Yatağan’a ‘ücreti mukabilinde’ götürecek bir minibüs tahsis edemez mi? Hayır, etmiyor! Mesela, haydi minibüs tahsis etmiyor… Marketi geliştiremez mi? Hayır, geliştirmiyor! Dondurmaya, atıştırmalıklara devam… “Neden?” diye soracak olursanız gözlemlerimi anlatayım: Market dedikleri yer, günübirlikçi piknikçilere tahsis edilen alanda yer alıyor. Yani? Yanisi şu; çoluk çocuk oraya doluşan piknikçilerin irili ufaklı bebeleri, orada satılan ıvır zıvır ürünler için potansiyel müşteri… Çadırcıların genelde otomobilleri oluyor, onlar rahatlıkla alışverişlerini dışarıdan karşılayabiliyorlar. Geriye kalıyor karavancılar… Karavancı sayısını market için tatminkâr bir potansiyel olarak görmüyorlar diye düşünüyorum! Marketi öyle ana tüketim gıda ürünleriyle doldurmak ‘ticari bir isabetsizlik olur’ diye düşünüyorlar sanıyorum! Olan pek tabi karavancılara oluyor… Gülmeyin ama sınırlı miktardaki erzaklarıyla ‘kıt kanaat’ geçinmek zorunda kalıyorlar. KAMPÇILIK VE DOĞA BİLİNCİ FUKARASI BİR KİTLENİN SINIRSIZCA KIYIM YAPTIĞI YER… Yukarıda da belirttiğim gibi bu ‘tesis’ten genel olarak yerel halk hizmet alıyor. Arada sırada dışarıdan gelen sınırlı sayıda karavancı da yok değil… Çadırlı kampçılar yerel halktan, günübirlikçi piknikçiler yine yerel halktan… Büyük çoğunluğu çevre ve temizlik bilincinden yoksun, hatta böyle bir şeyin varlığından dahi haberdar olmayan bir kitle… Yolunuz falan düşerse sakın uyarmayın ha! Uyarınızın bir adım ötesi dayak olur bilesiniz… Gördüğüm kötü manzaralardan ve bu kötü manzaralara yönetimin müdahale etmemesinden şu çıkarımı yaptım; sanırım ortada bir ‘oy’ kaygısı var… Tesise gelen yerel halktan oy alıyorlar, dışarıdan gelenler onların seçmeni değil sonuçta… Dolayısıyla adamlar ortalığı ateşe de verseler son derece müsamaha görüyorlar! Ateş demişken, zurnanın tam da ‘zırt’ dediği yer olan bu konuyu da irdelemekten geçmek olmaz… BELKİ DE ATEŞ YAKMA YASAĞI OLMAYAN TÜRKİYE’DEKİ TEK YER! Kefe Yaylası için ‘ateş cenneti’ desek yeridir… Semaverler, mangallar ve çadır önlerine kurulan ‘köy işi’ devasa yer ocakları ya da fırınları!!! Abartmıyorum, lütfen yanlış anlamayın yazdıklarımı… Gerçekten manzara bu… Rüzgârsız havalarda koca kamp alanında göz gözü görmüyor, gözleriniz ve genziniz yanıyor, karavanlarınızın içi, üstünüz başınız is kokuyor! Başkaları rahatsız olurmuş, orada belki solunum yolu hastalığı olan varmış, yok kardeşim… Herkes iki bildiğinin birinden geri kalmıyor! Bu gözler, sabahın 08.30’unda mangal yakıp, et pişiren kalabalık bir piknikçi aileyi bile gördü! Sanki kıtlıktan çıkmışlardı! Geldikleri birkaç otomobilden bir anda ortalığa dökülen kalabalık, aceleyle bir mangal ve bir semaver yaktı! Ortalık is-duman… Üstelik bunu yönetimin sözde ‘karavan alanı’ olarak ayırdığı yerde yaptılar! Oysa piknikçilerin bölgesi kamp alanının başka bir yerinde… Orada yönetimin uyarmadığı, hoş gördüğü böyle manzaralara müdahale etmek, uyarmak; kavga demek! Burada tüp yerine umumiyetle, ekseriyetle ve genellikle ‘ateş’ kullanılıyor! Yerel halk, çayını çorbasını bu yolla pişiriyor… Hatta keyif için ocağını sürekli yakık tutanını bile gördüm! Nedenini sorduğumda; “Ben ateş hastasıyım, ateş yasağı olmadığı için buraya geliyor ve iki ay kalıyorum. O yanımı tatmin ediyorum!” şeklinde cevap verdi! Dumura uğradım, duyduklarıma inanamadım… *** Yönetim mi? Bu duruma karşı adamlarda ‘tıs’ yok! “Kontrollü yakabilirsiniz” şeklinde nasihat veriyorlar sadece! Daha önce gördüğüm bütün ücretli kamp yerlerinde mangal vs için özel bölümlere yönlendirilir insanlar… Vatandaş oralarda yiyeceğini pişirir, kül dökme yerlerine küllerini döker… Ama burada öyle bir bölüm yok! Olsa da kimsenin oraya gideceğine, bu yasağı takacağına dair içimde en küçük bir his kırıntısı bile yok ne yazık ki! Bilindiği gibi tüm Türkiye’de yaz aylarında ormanlara giriş ve ateş yasağı uygulanıyor. Kefe Yaylası’nda bu uygulama yok! Sadece girişte yasak olduğunu belirten dev bir afiş var. Sınırsız ve sorumsuzca ateşler yakılabiliyor orada! Hem de öbek öbek… Söndürülmemiş sigara izmaritleri, fütursuzca kurumuş otlarla dolu alana atılıyor! Ki bu yaylanın neredeyse tamamı gür ve sık çam ağaçlarıyla dolu! Çıkabilecek bir yangında ne yayla kalır ne de o kamp alanındaki araç, çadır vs… İnsanlar dahi ölebilir! Kamp alanından acil çıkış yolu bile yok! Kargacık-burgacık, daracık yollardan akrobatik hareketlerle zar zor geçiyor araçlar… Panik halinde o yolların ne hale geleceğini, nasıl anında tıkanabileceğini düşünün artık… *** Oysa T.C Orman Kanunu’nda ilgili madde şöyledir: Madde 3 – Orman Kanunu'nun 76'ncı maddesinde yer alan “Ormanlarda izin verilen ve ocak yeri olarak belirlenen yerler dışında ateş yakmak yasaktır' hükmü uyarınca, orman alanları içerisinde (yetkili kurumlarca belirlenmiş tescilli piknik ve mesire alanları hariç) mangal/semaver/ateş yakılması yasaktır. *** Tam ‘kara mizah’ tarzındaki şu durumu da konu etmek isterim; Kefe Yaylası Kamp Alanı’nın girişinde bulunan nizamiye ve otopark kısmında koskocaman bir uyarı afişi asılı… Bu uyarıyı görmemek için insanın ‘kör’ olması lazım! Afişte şunlar yazıyor: “Valilik kararı ile ormanlık alanda mangal ve ateş yakmak yasaktır! Ormanlar bizim değerimizdir.” Bu dev uyarı afişinin alt satırında ise bu yasağı destekleyen 7 kuruluşun logosu bulunuyor! Evet, gerçekten durum bu… İroni falan yapmıyorum… Girişte bu afiş, içeride ise her yerde öbek öbek yakılan ateşler! Adeta ateş partileri yapılıyor… *** Allah korusun! Yukarıda da belirttim; olası bir yangında tam bir facia yaşanabilir! Önlem olarak ‘yönetici nasihatları’nın yanında birkaç yerde itfaiye yangın musluğu gördüm. Yangın tüpü vs aparatlara ise hiç rastlamadım! TÜM BUNLAR BİR DE YETERSİZ PERSONEL SAYISI İLE BİRLEŞİNCE… Yukarıda da yazdığım gibi koskocaman kamp alanında 4 personel var; 1’i müdür, 1’i marketçi, 2’si ise alana bakıyor! Personel sayısı kalıcı olarak artırılmıyor, çevreden bulunan geçici iş gücü ile bu açık kapatılmaya çalışılıyormuş. Onda da pek başarılı olunamıyormuş… Temizlik, teşrifatçılık, tuvaletler, duşlar, ufak tefek arızaların tamiri vs vs… Tüm bu işler ve işte bu personel sayısı! Belirtmeden geçmeyeyim; görev yapanların hepsi (müdür bey ve diğer 3 personel) son derece güler yüzlü ve yardımsever kişiliklere sahipler… Sağ olsunlar, var olsunlar… Ama güler yüzlü olmak sorunları çözmeye hiç ama hiç yetmiyor. KARAVANCI, ÇADIRCI, GÜNÜBİRLİK PİKNİKÇİ BİR ARADA OLMAZ! Bilenler bilir; bu tür ücretli kamp alanlarında yukarıdaki başlıkta saydığım kampçılar bir arada olmazlar. Hepsinin alandaki yerleri ayrı ayrıdır. Ve hatta kullandıkları banyo, tuvalet vs yerler bile ayrıdır. Çit vs sistemlerle aralarda bölmeler olur… Bu şekilde tesisin kontrolü, temizliği daha kolay ve hızlı olur. Tesiste kırılan, dökülen, zarar gören yerlerin tespiti kolayca yapılır. Öbür türlü olduğunda tesisin ortak kullanım alanları kim vurduya gider, faili de bulunamaz. Ama Kefe Yaylası’nda hepsi bir arada… Karavanın önünde piknik yapan günübirlikçi veya çadırcı… Günübirlikçinin yanında bilmem neci… Durumu yönetime ilettiğinizde aldığınız cevaplar ise oldukça manidar: “Bugün çok kalabalık, idare ediverin.” Veya; “Bir şey olmaz, onlar bizim tanıdığımız!” İyi de kardeşim, benim tanıdığım değil. Niye tanımadığım insanla kucak kucağa oturayım? Artısı da şu; çok kalabalıksa, kapasiten kadar insan al tesisine. Neden balık istifi yapıyorsun ki? Hem bunlardan bana ne… BASINDA ÇIKAN HABERLERDEKİ KEFE YAYLASI… Arama motoruna yazdığınızda Kefe Yaylası ile ilgili birçok habere rast gelirsiniz. Gazetecilik tabiriyle hemen hepsi ‘yıkama-yağlama’ türünden haberlerdir. Öve öve bitiremezler. Doğası konusunda haklıdırlar da… Ama madalyonun arka yüzünü nedense gören bir habere rastlamanız olası değildir. Herhangi bir basın kuruluşundan yaylaya getirilen muhabir, birkaç saat içinde kendisine anlatılanları not almış, üstüne de birkaç kare fotoğraf çekerek hazırlamıştır bu haberi. Bu çok bellidir. Bir iki gece burada kalıp, gözlem yaparak hazırlanmış haberler değillerdir. Çoğunluğu algıya dayalı, yönlendirici bilgilerdir. Serin havası, yüzölçümü, sosyal tesisleri vs vs konuları içeren, çok yüzeysel, sadece teknik bilgiler içeren haberler… EVLERE ŞENLİK BIÇAK FESTİVALİ! Yatağan; Türklerde ve özellikle Osmanlı’da eğri kılıçtır, önemli bir saldırı ve savunma silahıdır. Şirin Yatağan kasabası, Osmanlı döneminde Türk Ordusu’na silah yapmasıyla ünlü bir yer… Kasabadaki kesici alet yapımı günümüzde de sürüyor. Bu geleneği duyurmak ve sürdürmek adına her yıl Kefe Yaylası’nda festival düzenleniyormuş. Biz de bu festivali görme şerefine nail olan ‘şanslı’ insanlardan olduk! 3 gün süren festival; öncesindeki 1 günlük hazırlık ve sonrasındaki 1 günlük toparlanma süreciyle birlikte 5 güne çıktı. Gerçekten tam bir ‘festival’ yaşadık! Organizasyonsuzluğun zirve yaptığı 5 koca gün! Tam bir ‘kaos’ yaşandı! Araçlarını yanlış yerlere park edenlere yapılan uyarı anonsları gece yarılarına kadar sürdü! Uyuyamadık, kan uykulardan uyandırıldık… Birbirine karışan yüksek volümlü müzik sesleri, ellerinde bira şişeleriyle karavancılar arasında fink atan berduş tipli mütecaviz sarhoşlar ve daha neler neler… Cüzdan, cep telefonu ve hatta ‘çocuk’ kaybedenlere yapılan anonslar ise işin cabasıydı! Festival takipçilerinin büyük bir bölümü konaklamak üzere gelmişlerdi. Birbirinin üstüne binmiş ve rastgele konumlanmış çadırlar, dışarılarda tuvalet ihtiyaçlarını gideren bu insan manzaraları karşısında küçük dilimizi bırakıp, büyüğünü yuttuk! Karavancılar olarak resmen ‘çile’ çektik! Ne tuvaletleri ne duşları ne de diğer sosyal alanları kullanabildik. Gerçi normalde de cumartesi ve pazar günleri pislik içinde kalan bu alanları zaten sağlıklı bir şekilde kullanamıyorduk ama 5 koca gün bayağı etkili oldu hani… Yukarıda saydığım, sıraladığım eksiklikleri devasa bir insan kalabalığının olduğu 5 gün için varın siz düşünün artık… Oysa konaklamalı kamp yerlerinin belli kuralları vardır; oralarda değil festival yapmak, akşam saat 21.00’den sonra aracınızı çalıştırmak, giriş-çıkış yapmak dahi yasaktır… Ana ilkeler; konaklayanların rahatı-konforu-güvenliği ve sükûnetin sağlanması gibi başlıklar altında birleşir. Acizane fikrim; burasının en uygunu günübirlik piknikçilere açık olması olacaktır. Ya önlem alınmalı ya da gece konaklamasına kapatılmalıdır. Ondan sonra istenirse her gün festival yapılsın… SON SÖZ… Yazımın başında da belirttiğim gibi amacım kişi ve kurumları karalamak, aşağılamak değil… Elbette ki bu tür işletmelerde eksikler, gedikler olacaktır. Ama eksiler artılardan çok ise o işletmede kalite yerlerde sürünür, tüketicisinin de ne tahammülü ne de müsamahası kalır. Kısa sürede tükenir… Tam tersi olur ise kalite ve verilen hizmet tavan yapar. Konaklamalı hizmet veren işletmelerin/kamp yerlerinin çoğunda turistik otellerde yöneticilik yapan isimler seçilir ve görevlendirilir genelde… Böylece alan da satan da memnun olur. İşletme zarar değil, kar eder… Hizmet alan ise “Buraya nereden ve neden geldim?” diye hayıflanmaz, güzel anılarla evine döner. Biz de güzel anılarla evimize dönemeyeceğimizi anladığımız için Kefe Yaylası maceramızı programladığımızdan çok daha önce kapatarak ayrılmayı uygun gördük. Her geçen gün kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça da aldığımız hizmetin yerlerde süründüğü bir yer, bizi mutlu etmekten ziyade sinir sistemimizi bozmaya başladı. O nedenle noktayı koyduk. BAHSETTİĞİM KONULARDAN BİRKAÇ ENSTANTANE… Kefe Yaylası Tesisi giriş nizamiyesi ve ateş yakılmaması gerektiğini belirten uyarı afişi. Bu uyarıyı ne uygulayan ne de uygulatan var! Mangal keyfi dururken kim takar yasakları? Ateş ocaklarından geriye kalanlar, ayrı bir çevre kirliliği oluşturuyor! Kamp alanının her yeri duman ve is kokusu! Kefe Yaylası Tesis girişi... Tesiste devasa köy ocakları bile mevcut! Mülteci kampını andıran, çevre ve görüntü kirliliği yaratan bu tür ilginç manzaralar orada çok sıradan karşılanıyor! ​Sabah gün doğumuyla birlikte yakılan semaverler ortalığı dumana boğuyor! Kamp alanında kangal cinsi iri köpeğini tasma ve zincirsiz dolaştıran bu çadırcı, kendisine yapılan uyarılara tehdit ve şiddet içerikli tepkiler veriyor! Kavga çıkarıyor! Koca kangalı süs köpeği edasıyla bütün kamp alanında dolaştıran bu sorumsuz şahıs ve köpeği, kamp sakinlerinin korkulu rüyası oldu! Yönetim ise her zamanki gibi suskun... Burası tesisin mescidi... İbadet için mescide gidenler de duman altı... Bir karavancının ateş takımı; semaver ve iki adet mangalımsı soba! Başka kamp alanında olsa bu karavancıyı kapı dışarı ederler. Kefe'de bu görüntüler çok normal... Gelip alınmayı bekleyen çöp konteynırlarından sadece ikisi...   
Ekleme Tarihi: 22 Ağustos 2023 - Salı

Kefe Yaylası’na giden ‘bin’ gitmeyen ‘bir’ pişman!

HAKAN KANBER - Gezi /Analiz

En baştan yazmakta yarar var; aşağıdaki gözlem, ikili görüşmeler ve analizlerime dayalı yazıyı; adı geçen kurum ve kuruluşları incitmek, aşağılamak, ticari faaliyetlerine darbe vurmak vs güdülerle yazmadım…

Bir gazeteci ve karavancı olarak, hatta bir tüketici olarak yaşadıklarımı bütün eksiklikleriyle dile getirerek, hizmet verenlere bir ayna tutmak istedim… Amacım kimseyi kırmak değil, aksine yapıcı tenkitlerle hizmet kalitesinin yükseltilmesine yardımcı olmak…

Yazıyı hazırlamadan çok önce tüm burada dile getirdiğim eksiklikleri; tesisin müdürüne defalarca birkaç karavancı ile birlikte anlattım, çeşitli yapıcı önermelerde bulundum. Ama sonuç alamadım…

Unutulmamalıdır ki; İZAHI OLMAYAN BİR ŞEYİN MİZAHI OLUR…

Merak ettiğim; Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Zolan’ın tüm bunlardan haberi var mı? Varsa, ne kadarından var?

KEFE YAYLASI…

Denizli’nin Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahallesi sınırları içerisinde kalıyor.

1.350 rakımıyla serin, çoğunlukla çam ağaçlarıyla kaplı harika bir doğası var. Soğuk suları ve nemi az havasıyla; Ege’nin kavurucu sıcaklarında adeta cennetten bir köşe…

Bu doğal yaylanın bir bölümü karavan, çadır kamp alanı ve günübirlik piknikçilere açık. Kamp alanını daha çok yerel halk kullanıyor. Ne Türkiye’ye ne de Türkiye dışına açılabilmiş değiller. Aslında bunu hak eden eşsiz bir doğaya sahip… Ama ne yazık ki öyle olmamış ya da oldurulamamış!

Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşu olan BELTAŞ isimli bir firma, bu yaylanın yaklaşık 17 dönümlük bir arazi parçasını çitlerle çevirmiş, içerisine de çeşitli sosyal tesisler inşa etmiş. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan kiralanmış ticari bir işletme yani…

Buraya kadar her şey çok güzel ve normal görünüyor.

Fakat BELTAŞ’ın bu işletmeyi, ‘işletemediği’ni rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu söylerken haksızlık da etmiş sayılmayız. Neden mi?

Gelin nedenlerini tek tek sıralayalım…

SİYASİ NEDENLERLE TESİSE HİZMET VERMEKTEN İMTİNA EDEN CHP’Lİ SERİNHİSAR BELEDİYESİ…

Girişi ve konaklaması ücretli olan tesis, CHP’li Serinhisar Belediyesi sınırları içerisinde kalıyor. Denizli Büyükşehir Belediyesi ise AK Parti’li…

“Filler tepişir, çimenler ezilir…” lafı buradaki keşmekeşe ‘cuk’ oturuyor. Buradan hizmet alan ya da ‘almaya çalışan’ vatandaş ise devasa fil tepişmesinin arasında ‘pestil’ oluyor!

Serinhisar Belediyesi, çöpleri ‘lütfen’ edasıyla ‘haftada 1 gün’ topluyor! Bir hafta boyunca dolan çöp konteynırlarının çevresinde ‘çöpten dağlar’ oluşuyor! Bunun doğal sonucu olarak pek tabi ki burası bir karasinek ve sivrisinek cennetine dönüşüyor! Serinhisar Belediyesi, çöp işinde olduğu gibi ilaçlama işinde de oldukça ağırdan alıyor! Belki de ve muhtemelen bu hizmetleri ‘kerhen’ veriyor! Çünkü bu garabet görüntülerin başka bir izahı olamaz!

Olan orada konaklayan karavancı ve çadırcılara oluyor… Günübirlikçi zaten adı üstünde günübirlikçi… Yiyip, içip, çerini-çöpünü de bırakarak evine dönüyor…

Yeri gelmişken kamp alanının en büyük sağlık ve hijyen sorunlarından biri olan ‘kene’ işine de dikkat çekmek istiyorum. Burada her sene kene popülasyonu artıyormuş! Bu yıl da kampçılar aynı mesele ile karşı karşıya… İlaçlama ve denetlemenin ‘az’ın bile altında olduğu kamp alanında kene terörü yine hortlamış vaziyette… Kene yapışan kampçı vatandaş, herhangi bir sağlık kuruluşunun yolunu tutuyor!

***

Gelelim madalyonun öbür yüzüne…

Bu görüntülere tanık olduktan sonra BELTAŞ için rahatlıkla şunu söyleyebilirim; “Kasaba minnet ediyor…”

Serinhisar Belediyesi, bunları yaparken AK Parti’li Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin tesis işletmecisi BELTAŞ ne yapıyor?

Hiçbir şey! Evet, hiçbir şey!

Mesela tesis içerisinde sürekli orta boy bir çöp toplama kamyonu bulunduramaz mı? Böylece sık sık çöpleri toplayabilir. Hayır, bulundurmuyor!

Mesela gerektiği anlarda ilaçlama yapabilecek bir kamyonet bulunduramaz mı? Kene vs haşere sorunu kökünden halledilmiş olur. Hayır, bulundurmuyor!

Böyle kamp alanlarında küçük bir sağlık kabini olur ve yasalara göre zorunludur… Vatandaşın ufak tefek sağlık sorunlarına sağlık kabininde müdahale edilir, sorun büyükse; tam teşekküllü bir hastaneye sevki sağlanır. Burada o da yok!

Biliyor musunuz; 17 dönümlük koca kamp alanında müdür beyi saymazsak sadece 3 personel var! Onun da biri tesisin marketinde duruyor…  Geriye kalıyor sadece ve sadece 2 kişi… Varın gerisini siz düşününün… Tesiste konaklayan birisi olarak ister ağlayın ister sinirden kahkaha atın…

Müdür bey, BELTAŞ’a ait daha başka sosyal alanlara da idarecilik yapıyor. Dolayısıyla aynı anda birden başka bir yerde olabilmesi ihtimal dışı… Müdür bey, kah o tesiste kah bu tesiste! Yani sürekli olarak bir tesisin başında olamıyor!

***

Market demişken o noktayı pas geçmek olmaz, bir iki şey yazmak gerek:

Efendim, bu market dondurma başta olmak üzere sadece çeşitli içecek, çikolata, gofret ve atıştırmalıklar satan bir tür büfe…

Bir de geliş saati ve adedi belli olmayan ekmek…

Sabah ekmek almaya gidersiniz; gelmiş ve bitmiş olur, bir başka sabah gidersiniz ekmek gelmemiştir, öğleye kadar ağaç olur beklersiniz falan…

***

7 kilometre uzaklıkta bulunan Yatağan’a gidecek bir vasıtanız yoksa sizin için ‘açlık kapıda’ demek… Günde 3 öğün dondurma, bisküvi, içecek ve diğer atıştırmalıklar sizi bekliyor…

Şayet burada uzun süreli konaklayacaksanız vay halinize…

Karavancılar bilir; karavan, öyle her canınız istediğinde yerinden kaldırıp şuraya buraya gidebileceğiniz bir otomobil gibi değildir… Yerleştiniz mi bir kere, açılır saçılırsınız ve gidinceye kadar orada kalmak zorunda olursunuz…

Biz meselalarımıza devam edelim; mesela BELTAŞ, buraya her pazar günü orada konaklayanları pazar alışverişi ve diğer market işleri için Yatağan’a ‘ücreti mukabilinde’ götürecek bir minibüs tahsis edemez mi?

Hayır, etmiyor!

Mesela, haydi minibüs tahsis etmiyor… Marketi geliştiremez mi?

Hayır, geliştirmiyor! Dondurmaya, atıştırmalıklara devam…

“Neden?” diye soracak olursanız gözlemlerimi anlatayım:

Market dedikleri yer, günübirlikçi piknikçilere tahsis edilen alanda yer alıyor.

Yani?

Yanisi şu; çoluk çocuk oraya doluşan piknikçilerin irili ufaklı bebeleri, orada satılan ıvır zıvır ürünler için potansiyel müşteri…

Çadırcıların genelde otomobilleri oluyor, onlar rahatlıkla alışverişlerini dışarıdan karşılayabiliyorlar.

Geriye kalıyor karavancılar… Karavancı sayısını market için tatminkâr bir potansiyel olarak görmüyorlar diye düşünüyorum!

Marketi öyle ana tüketim gıda ürünleriyle doldurmak ‘ticari bir isabetsizlik olur’ diye düşünüyorlar sanıyorum!

Olan pek tabi karavancılara oluyor… Gülmeyin ama sınırlı miktardaki erzaklarıyla ‘kıt kanaat’ geçinmek zorunda kalıyorlar.

KAMPÇILIK VE DOĞA BİLİNCİ FUKARASI BİR KİTLENİN SINIRSIZCA KIYIM YAPTIĞI YER…

Yukarıda da belirttiğim gibi bu ‘tesis’ten genel olarak yerel halk hizmet alıyor. Arada sırada dışarıdan gelen sınırlı sayıda karavancı da yok değil… Çadırlı kampçılar yerel halktan, günübirlikçi piknikçiler yine yerel halktan…

Büyük çoğunluğu çevre ve temizlik bilincinden yoksun, hatta böyle bir şeyin varlığından dahi haberdar olmayan bir kitle… Yolunuz falan düşerse sakın uyarmayın ha! Uyarınızın bir adım ötesi dayak olur bilesiniz…

Gördüğüm kötü manzaralardan ve bu kötü manzaralara yönetimin müdahale etmemesinden şu çıkarımı yaptım; sanırım ortada bir ‘oy’ kaygısı var… Tesise gelen yerel halktan oy alıyorlar, dışarıdan gelenler onların seçmeni değil sonuçta… Dolayısıyla adamlar ortalığı ateşe de verseler son derece müsamaha görüyorlar!

Ateş demişken, zurnanın tam da ‘zırt’ dediği yer olan bu konuyu da irdelemekten geçmek olmaz…

BELKİ DE ATEŞ YAKMA YASAĞI OLMAYAN TÜRKİYE’DEKİ TEK YER!

Kefe Yaylası için ‘ateş cenneti’ desek yeridir… Semaverler, mangallar ve çadır önlerine kurulan ‘köy işi’ devasa yer ocakları ya da fırınları!!! Abartmıyorum, lütfen yanlış anlamayın yazdıklarımı… Gerçekten manzara bu…

Rüzgârsız havalarda koca kamp alanında göz gözü görmüyor, gözleriniz ve genziniz yanıyor, karavanlarınızın içi, üstünüz başınız is kokuyor!

Başkaları rahatsız olurmuş, orada belki solunum yolu hastalığı olan varmış, yok kardeşim… Herkes iki bildiğinin birinden geri kalmıyor! Bu gözler, sabahın 08.30’unda mangal yakıp, et pişiren kalabalık bir piknikçi aileyi bile gördü! Sanki kıtlıktan çıkmışlardı! Geldikleri birkaç otomobilden bir anda ortalığa dökülen kalabalık, aceleyle bir mangal ve bir semaver yaktı! Ortalık is-duman… Üstelik bunu yönetimin sözde ‘karavan alanı’ olarak ayırdığı yerde yaptılar! Oysa piknikçilerin bölgesi kamp alanının başka bir yerinde… Orada yönetimin uyarmadığı, hoş gördüğü böyle manzaralara müdahale etmek, uyarmak; kavga demek!

Burada tüp yerine umumiyetle, ekseriyetle ve genellikle ‘ateş’ kullanılıyor!

Yerel halk, çayını çorbasını bu yolla pişiriyor… Hatta keyif için ocağını sürekli yakık tutanını bile gördüm! Nedenini sorduğumda; “Ben ateş hastasıyım, ateş yasağı olmadığı için buraya geliyor ve iki ay kalıyorum. O yanımı tatmin ediyorum!” şeklinde cevap verdi! Dumura uğradım, duyduklarıma inanamadım…

***

Yönetim mi? Bu duruma karşı adamlarda ‘tıs’ yok! “Kontrollü yakabilirsiniz” şeklinde nasihat veriyorlar sadece!

Daha önce gördüğüm bütün ücretli kamp yerlerinde mangal vs için özel bölümlere yönlendirilir insanlar…

Vatandaş oralarda yiyeceğini pişirir, kül dökme yerlerine küllerini döker… Ama burada öyle bir bölüm yok! Olsa da kimsenin oraya gideceğine, bu yasağı takacağına dair içimde en küçük bir his kırıntısı bile yok ne yazık ki!

Bilindiği gibi tüm Türkiye’de yaz aylarında ormanlara giriş ve ateş yasağı uygulanıyor. Kefe Yaylası’nda bu uygulama yok! Sadece girişte yasak olduğunu belirten dev bir afiş var. Sınırsız ve sorumsuzca ateşler yakılabiliyor orada! Hem de öbek öbek…

Söndürülmemiş sigara izmaritleri, fütursuzca kurumuş otlarla dolu alana atılıyor!

Ki bu yaylanın neredeyse tamamı gür ve sık çam ağaçlarıyla dolu!

Çıkabilecek bir yangında ne yayla kalır ne de o kamp alanındaki araç, çadır vs… İnsanlar dahi ölebilir!

Kamp alanından acil çıkış yolu bile yok! Kargacık-burgacık, daracık yollardan akrobatik hareketlerle zar zor geçiyor araçlar… Panik halinde o yolların ne hale geleceğini, nasıl anında tıkanabileceğini düşünün artık…

***

Oysa T.C Orman Kanunu’nda ilgili madde şöyledir:

Madde 3 – Orman Kanunu'nun 76'ncı maddesinde yer alan “Ormanlarda izin verilen ve ocak yeri olarak belirlenen yerler dışında ateş yakmak yasaktır' hükmü uyarınca, orman alanları içerisinde (yetkili kurumlarca belirlenmiş tescilli piknik ve mesire alanları hariç) mangal/semaver/ateş yakılması yasaktır.

***

Tam ‘kara mizah’ tarzındaki şu durumu da konu etmek isterim; Kefe Yaylası Kamp Alanı’nın girişinde bulunan nizamiye ve otopark kısmında koskocaman bir uyarı afişi asılı… Bu uyarıyı görmemek için insanın ‘kör’ olması lazım! Afişte şunlar yazıyor: “Valilik kararı ile ormanlık alanda mangal ve ateş yakmak yasaktır! Ormanlar bizim değerimizdir.”

Bu dev uyarı afişinin alt satırında ise bu yasağı destekleyen 7 kuruluşun logosu bulunuyor! Evet, gerçekten durum bu… İroni falan yapmıyorum… Girişte bu afiş, içeride ise her yerde öbek öbek yakılan ateşler! Adeta ateş partileri yapılıyor…

***

Allah korusun! Yukarıda da belirttim; olası bir yangında tam bir facia yaşanabilir! Önlem olarak ‘yönetici nasihatları’nın yanında birkaç yerde itfaiye yangın musluğu gördüm. Yangın tüpü vs aparatlara ise hiç rastlamadım!

TÜM BUNLAR BİR DE YETERSİZ PERSONEL SAYISI İLE BİRLEŞİNCE…

Yukarıda da yazdığım gibi koskocaman kamp alanında 4 personel var; 1’i müdür, 1’i marketçi, 2’si ise alana bakıyor!

Personel sayısı kalıcı olarak artırılmıyor, çevreden bulunan geçici iş gücü ile bu açık kapatılmaya çalışılıyormuş. Onda da pek başarılı olunamıyormuş… Temizlik, teşrifatçılık, tuvaletler, duşlar, ufak tefek arızaların tamiri vs vs… Tüm bu işler ve işte bu personel sayısı!

Belirtmeden geçmeyeyim; görev yapanların hepsi (müdür bey ve diğer 3 personel) son derece güler yüzlü ve yardımsever kişiliklere sahipler… Sağ olsunlar, var olsunlar… Ama güler yüzlü olmak sorunları çözmeye hiç ama hiç yetmiyor.

KARAVANCI, ÇADIRCI, GÜNÜBİRLİK PİKNİKÇİ BİR ARADA OLMAZ!

Bilenler bilir; bu tür ücretli kamp alanlarında yukarıdaki başlıkta saydığım kampçılar bir arada olmazlar. Hepsinin alandaki yerleri ayrı ayrıdır. Ve hatta kullandıkları banyo, tuvalet vs yerler bile ayrıdır. Çit vs sistemlerle aralarda bölmeler olur… Bu şekilde tesisin kontrolü, temizliği daha kolay ve hızlı olur. Tesiste kırılan, dökülen, zarar gören yerlerin tespiti kolayca yapılır. Öbür türlü olduğunda tesisin ortak kullanım alanları kim vurduya gider, faili de bulunamaz.

Ama Kefe Yaylası’nda hepsi bir arada…

Karavanın önünde piknik yapan günübirlikçi veya çadırcı…

Günübirlikçinin yanında bilmem neci…

Durumu yönetime ilettiğinizde aldığınız cevaplar ise oldukça manidar: “Bugün çok kalabalık, idare ediverin.” Veya; “Bir şey olmaz, onlar bizim tanıdığımız!”

İyi de kardeşim, benim tanıdığım değil. Niye tanımadığım insanla kucak kucağa oturayım?

Artısı da şu; çok kalabalıksa, kapasiten kadar insan al tesisine. Neden balık istifi yapıyorsun ki?

Hem bunlardan bana ne…

BASINDA ÇIKAN HABERLERDEKİ KEFE YAYLASI…

Arama motoruna yazdığınızda Kefe Yaylası ile ilgili birçok habere rast gelirsiniz. Gazetecilik tabiriyle hemen hepsi ‘yıkama-yağlama’ türünden haberlerdir. Öve öve bitiremezler. Doğası konusunda haklıdırlar da… Ama madalyonun arka yüzünü nedense gören bir habere rastlamanız olası değildir.

Herhangi bir basın kuruluşundan yaylaya getirilen muhabir, birkaç saat içinde kendisine anlatılanları not almış, üstüne de birkaç kare fotoğraf çekerek hazırlamıştır bu haberi. Bu çok bellidir. Bir iki gece burada kalıp, gözlem yaparak hazırlanmış haberler değillerdir. Çoğunluğu algıya dayalı, yönlendirici bilgilerdir. Serin havası, yüzölçümü, sosyal tesisleri vs vs konuları içeren, çok yüzeysel, sadece teknik bilgiler içeren haberler…

EVLERE ŞENLİK BIÇAK FESTİVALİ!

Yatağan; Türklerde ve özellikle Osmanlı’da eğri kılıçtır, önemli bir saldırı ve savunma silahıdır.

Şirin Yatağan kasabası, Osmanlı döneminde Türk Ordusu’na silah yapmasıyla ünlü bir yer… Kasabadaki kesici alet yapımı günümüzde de sürüyor. Bu geleneği duyurmak ve sürdürmek adına her yıl Kefe Yaylası’nda festival düzenleniyormuş.

Biz de bu festivali görme şerefine nail olan ‘şanslı’ insanlardan olduk! 3 gün süren festival; öncesindeki 1 günlük hazırlık ve sonrasındaki 1 günlük toparlanma süreciyle birlikte 5 güne çıktı.

Gerçekten tam bir ‘festival’ yaşadık!

Organizasyonsuzluğun zirve yaptığı 5 koca gün! Tam bir ‘kaos’ yaşandı! Araçlarını yanlış yerlere park edenlere yapılan uyarı anonsları gece yarılarına kadar sürdü! Uyuyamadık, kan uykulardan uyandırıldık…

Birbirine karışan yüksek volümlü müzik sesleri, ellerinde bira şişeleriyle karavancılar arasında fink atan berduş tipli mütecaviz sarhoşlar ve daha neler neler…

Cüzdan, cep telefonu ve hatta ‘çocuk’ kaybedenlere yapılan anonslar ise işin cabasıydı! Festival takipçilerinin büyük bir bölümü konaklamak üzere gelmişlerdi. Birbirinin üstüne binmiş ve rastgele konumlanmış çadırlar, dışarılarda tuvalet ihtiyaçlarını gideren bu insan manzaraları karşısında küçük dilimizi bırakıp, büyüğünü yuttuk!

Karavancılar olarak resmen ‘çile’ çektik! Ne tuvaletleri ne duşları ne de diğer sosyal alanları kullanabildik. Gerçi normalde de cumartesi ve pazar günleri pislik içinde kalan bu alanları zaten sağlıklı bir şekilde kullanamıyorduk ama 5 koca gün bayağı etkili oldu hani…

Yukarıda saydığım, sıraladığım eksiklikleri devasa bir insan kalabalığının olduğu 5 gün için varın siz düşünün artık…

Oysa konaklamalı kamp yerlerinin belli kuralları vardır; oralarda değil festival yapmak, akşam saat 21.00’den sonra aracınızı çalıştırmak, giriş-çıkış yapmak dahi yasaktır… Ana ilkeler; konaklayanların rahatı-konforu-güvenliği ve sükûnetin sağlanması gibi başlıklar altında birleşir.

Acizane fikrim; burasının en uygunu günübirlik piknikçilere açık olması olacaktır. Ya önlem alınmalı ya da gece konaklamasına kapatılmalıdır. Ondan sonra istenirse her gün festival yapılsın…

SON SÖZ…

Yazımın başında da belirttiğim gibi amacım kişi ve kurumları karalamak, aşağılamak değil… Elbette ki bu tür işletmelerde eksikler, gedikler olacaktır. Ama eksiler artılardan çok ise o işletmede kalite yerlerde sürünür, tüketicisinin de ne tahammülü ne de müsamahası kalır. Kısa sürede tükenir…

Tam tersi olur ise kalite ve verilen hizmet tavan yapar. Konaklamalı hizmet veren işletmelerin/kamp yerlerinin çoğunda turistik otellerde yöneticilik yapan isimler seçilir ve görevlendirilir genelde… Böylece alan da satan da memnun olur. İşletme zarar değil, kar eder…

Hizmet alan ise “Buraya nereden ve neden geldim?” diye hayıflanmaz, güzel anılarla evine döner. Biz de güzel anılarla evimize dönemeyeceğimizi anladığımız için Kefe Yaylası maceramızı programladığımızdan çok daha önce kapatarak ayrılmayı uygun gördük. Her geçen gün kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça da aldığımız hizmetin yerlerde süründüğü bir yer, bizi mutlu etmekten ziyade sinir sistemimizi bozmaya başladı. O nedenle noktayı koyduk.

BAHSETTİĞİM KONULARDAN BİRKAÇ ENSTANTANE…

Kefe Yaylası Tesisi giriş nizamiyesi ve ateş yakılmaması gerektiğini belirten uyarı afişi.

Bu uyarıyı ne uygulayan ne de uygulatan var!

Mangal keyfi dururken kim takar yasakları?

Ateş ocaklarından geriye kalanlar, ayrı bir çevre kirliliği oluşturuyor!

Kamp alanının her yeri duman ve is kokusu!

Kefe Yaylası Tesis girişi...

Tesiste devasa köy ocakları bile mevcut!

Mülteci kampını andıran, çevre ve görüntü kirliliği yaratan bu tür ilginç manzaralar orada çok sıradan karşılanıyor!

​Sabah gün doğumuyla birlikte yakılan semaverler ortalığı dumana boğuyor!

Kamp alanında kangal cinsi iri köpeğini tasma ve zincirsiz dolaştıran bu çadırcı, kendisine yapılan uyarılara tehdit ve şiddet içerikli tepkiler veriyor! Kavga çıkarıyor! Koca kangalı süs köpeği edasıyla bütün kamp alanında dolaştıran bu sorumsuz şahıs ve köpeği, kamp sakinlerinin korkulu rüyası oldu! Yönetim ise her zamanki gibi suskun...

Burası tesisin mescidi... İbadet için mescide gidenler de duman altı...

Bir karavancının ateş takımı; semaver ve iki adet mangalımsı soba! Başka kamp alanında olsa bu karavancıyı kapı dışarı ederler. Kefe'de bu görüntüler çok normal...

Gelip alınmayı bekleyen çöp konteynırlarından sadece ikisi... 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.