casino siteleri slot siteleri
bahis siteleri canlı bahis siteleri
Hakan KANBER / KöşeliYorum
Köşe Yazarı
Hakan KANBER / KöşeliYorum
 

Altın altılı

Yıllar önceydi… İsim vermeyeyim… Şimdilerde aramızda olmayan siyasi parti liderlerinden birinin basın toplantısıydı. Kendisi çeşitli açıklamalarda bulunmuş, sonrasında basın mensuplarından soruları kabul ediyordu. Meslekte ilk yıllarımdı. Ben de bir soru sordum. Soru, o günkü koşullarda oldukça ‘sert’ bir soru olmalı ki, hangi gazeteden olduğumun cevabını bir daha istedi (Oysa zaten sorudan önce isim, soy isim ve mensubu olduğum basın kuruluşunu söylemiştim.) Yeniden verdiğim bilgilerimi bu sefer not aldı (!) ve ‘nüktedan’ bir tarzla ama ‘nazikçe’ soruyu cevapladı. Benim soru, toplantının sonlarına doğru denk gelmişti. Çok da tatminkâr bir cevap alamamıştım. Olsun, ‘yarım cevap’ bile haberdi sonuçta… Toplantı bitince salondan dışarı çıktık. Koridorda iki iri kıyım adam bir anda beni her iki kolumdan kavradı. Ayaklarım neredeyse yerden kesilmişti. Sorum, canlarını sıkmıştı sanırım(!) Onlar da benim iki kolumu iki yandan sıkıyorlardı(!) Bana, bir daha bu tarz sorular sormamamı ‘kibarca’ öğütlüyorlardı! Ben debelenmeye başlayınca, sağdan soldan (yetkili olduklarını bildiğim) birkaç partili beyefendi geldi ve beni o cendereden kurtardılar. O iki iri kıyım herife de okkalı fırça attılar. Benden ‘özür’ dileyip, o iki kişinin kendini bilmez birkaç partiliden başka bir şey olmadığını izah ettiler.   ***   Diğer birçok arkadaşım gibi yaşımız gereği ben de artık sahalarda değilim. İşin ‘mutfak’ kısmındayım. Masa başı yani… Şimdilerde bu işi yapana ‘editör’ diyorlar. Eskiden ‘yayın yönetmeni’ vs tanımlamalar kullanılırdı. Sahada olmasak da her gün yüzlerce saha haberi önümüze geliyor. Tabi sahada yaşanan ilginçlikler de… Mesleğimiz, öyle bir ‘dönüşüm’ geçirmiş ki bunu anlatmaya ne kelimeler yeter ne de ‘dönüşüm gereği (!)’ biz anlatabiliriz… Fakat;   *** Benim ‘Habercilikte altın altılı’ adını yakıştırdığım teknik bir silsile vardır: 5N 1K… Gazetecilikte haber yazmanın temelidir 5N 1K… “Ne, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman ve Kim?” Aslında bana göre, sadece haber yazmanın değil; insan ilişkilerinin de temelidir bu cevap arayan sorular. Biri bize bir şeyler anlatmaya başladığında; istem dışı olayın 5N 1K’sını soruşturmaya başlarız. Bu sistemle, olayın tamamını kavramaya çalışırız. Karşı taraftan meseleyi etraflıca anlatmasını bekleriz. Doğal olarak haber de bu 6 ayak üzerine kurulur. 1 ayağı eksik haber; yalandır, algıya dönüktür, kamuoyunu yanlış yönlendirmedir ve sadece ‘çöpe manşet’ olur. Sayfaya giremez. Biz gazeteciler; okuyucuya doğruyu aktarabilmek adına, habere konu olayın ayak izlerini böyle takip eder; yazıp, hazırlar ve servis ederiz.   ***   Girişteki anımı, bunun için paylaştım… Eskiden 5N 1K’ya ulaşabilmek için ‘can sıkıcı’ sorular da pek tabi sorulabilirdi. Karşındaki ya direkt cevabını verir ya da yan yollardan vaziyeti kurtarmaya çalışırdı. Sonuç, haberci için değişmezdi. Aldığın cevabı, oturur yazardın. ‘Çanak’ ve ‘tezgâh’ sorular sorulmazdı… ‘Devr-i Saadet’te; siyasetçi de bürokrat da durumun böyle olduğunu bilirdi. Şimdi ‘Devr-i Rezalet’ yaşanıyor! Sıkıysa; can sıkıcı bir soru sor da sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstersinler oracıkta. Aslında soru-cevap; kendi içinde dinamikleri olan bir sistemdir. Adam kürsüye çıkar konuşur, anlatır. Mutlaka soru sormanızı gerektiren birkaç şey yakalatır size. Sorarsınız, verdiği cevaplardan da sorular çıkar. Ta ki, doğru cevabı alana kadar… Bu bir sürgittir.   ***   Kısa süre önce bir basın toplantısındaydım… Uzun süredir ‘mutfak’ta olduğum için hoş bir değişiklik olmuştu benim için. Fakat tanık olduklarıma inanasım gelmedi. Bayağı bir abartmışlardı… Gerçi bu durumun artık aşağıda anlatacağım gibi olduğunu sahadaki arkadaşlardan biliyordum ama… Ev sahibi kurumun basın danışmanı zat, gazetecilerin oturduğu masaya geldi. Ayaküstü bir “hoş geldin” faslından sonra fotokopi olduğu çok belli olan küçük notları her birimize ayrı ayrı verdi. Sonra masaya eğildi ve ‘küçük bir rica’da bulundu: “Arkadaşlar, lütfen sorularımızda o kâğıtta yazılı olanların dışına çıkmayalım.” … (?!) Nasıl yani ?! Herifçioğlu, gazetecileri hür iradeleriyle soru sormaktan ‘men’ ediyordu resmen! Hepi topu, notta da 5-6 soru vardı. Gazeteci grup ise en az 15 kişi… Yani dediğini yapsak bile her birimize birer soru düşmüyordu bile… Sorular, 5-6 arkadaşın arasında paylaşıldı. Konuşma sonunda o sorular sorulacaktı… Toplantı bitti, ‘tezgâh’ sorular soruldu, ‘tezgâh’ cevaplar verildi ve herkes çalıştığı gazetenin yolunu tuttu.  
Ekleme Tarihi: 11 Ocak 2023 - Çarşamba

Altın altılı

Yıllar önceydi…

İsim vermeyeyim… Şimdilerde aramızda olmayan siyasi parti liderlerinden birinin basın toplantısıydı.

Kendisi çeşitli açıklamalarda bulunmuş, sonrasında basın mensuplarından soruları kabul ediyordu. Meslekte ilk yıllarımdı.

Ben de bir soru sordum. Soru, o günkü koşullarda oldukça ‘sert’ bir soru olmalı ki, hangi gazeteden olduğumun cevabını bir daha istedi (Oysa zaten sorudan önce isim, soy isim ve mensubu olduğum basın kuruluşunu söylemiştim.) Yeniden verdiğim bilgilerimi bu sefer not aldı (!) ve ‘nüktedan’ bir tarzla ama ‘nazikçe’ soruyu cevapladı.

Benim soru, toplantının sonlarına doğru denk gelmişti. Çok da tatminkâr bir cevap alamamıştım. Olsun, ‘yarım cevap’ bile haberdi sonuçta…

Toplantı bitince salondan dışarı çıktık.

Koridorda iki iri kıyım adam bir anda beni her iki kolumdan kavradı. Ayaklarım neredeyse yerden kesilmişti.

Sorum, canlarını sıkmıştı sanırım(!)

Onlar da benim iki kolumu iki yandan sıkıyorlardı(!)

Bana, bir daha bu tarz sorular sormamamı ‘kibarca’ öğütlüyorlardı!

Ben debelenmeye başlayınca, sağdan soldan (yetkili olduklarını bildiğim) birkaç partili beyefendi geldi ve beni o cendereden kurtardılar. O iki iri kıyım herife de okkalı fırça attılar. Benden ‘özür’ dileyip, o iki kişinin kendini bilmez birkaç partiliden başka bir şey olmadığını izah ettiler.

 

***

 

Diğer birçok arkadaşım gibi yaşımız gereği ben de artık sahalarda değilim.

İşin ‘mutfak’ kısmındayım. Masa başı yani…

Şimdilerde bu işi yapana ‘editör’ diyorlar. Eskiden ‘yayın yönetmeni’ vs tanımlamalar kullanılırdı.

Sahada olmasak da her gün yüzlerce saha haberi önümüze geliyor.

Tabi sahada yaşanan ilginçlikler de…

Mesleğimiz, öyle bir ‘dönüşüm’ geçirmiş ki bunu anlatmaya ne kelimeler yeter ne de ‘dönüşüm gereği (!)’ biz anlatabiliriz…

Fakat;

 

***

Benim ‘Habercilikte altın altılı’ adını yakıştırdığım teknik bir silsile vardır: 5N 1K

Gazetecilikte haber yazmanın temelidir 5N 1K…

“Ne, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman ve Kim?”

Aslında bana göre, sadece haber yazmanın değil; insan ilişkilerinin de temelidir bu cevap arayan sorular.

Biri bize bir şeyler anlatmaya başladığında; istem dışı olayın 5N 1K’sını soruşturmaya başlarız. Bu sistemle, olayın tamamını kavramaya çalışırız. Karşı taraftan meseleyi etraflıca anlatmasını bekleriz.

Doğal olarak haber de bu 6 ayak üzerine kurulur.

1 ayağı eksik haber; yalandır, algıya dönüktür, kamuoyunu yanlış yönlendirmedir ve sadece ‘çöpe manşet’ olur. Sayfaya giremez.

Biz gazeteciler; okuyucuya doğruyu aktarabilmek adına, habere konu olayın ayak izlerini böyle takip eder; yazıp, hazırlar ve servis ederiz.

 

***

 

Girişteki anımı, bunun için paylaştım…

Eskiden 5N 1K’ya ulaşabilmek için ‘can sıkıcı’ sorular da pek tabi sorulabilirdi. Karşındaki ya direkt cevabını verir ya da yan yollardan vaziyeti kurtarmaya çalışırdı. Sonuç, haberci için değişmezdi. Aldığın cevabı, oturur yazardın. ‘Çanak’ ve ‘tezgâh’ sorular sorulmazdı…

‘Devr-i Saadet’te; siyasetçi de bürokrat da durumun böyle olduğunu bilirdi.

Şimdi ‘Devr-i Rezalet’ yaşanıyor!

Sıkıysa; can sıkıcı bir soru sor da sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstersinler oracıkta.

Aslında soru-cevap; kendi içinde dinamikleri olan bir sistemdir. Adam kürsüye çıkar konuşur, anlatır. Mutlaka soru sormanızı gerektiren birkaç şey yakalatır size. Sorarsınız, verdiği cevaplardan da sorular çıkar. Ta ki, doğru cevabı alana kadar… Bu bir sürgittir.

 

***

 

Kısa süre önce bir basın toplantısındaydım…

Uzun süredir ‘mutfak’ta olduğum için hoş bir değişiklik olmuştu benim için. Fakat tanık olduklarıma inanasım gelmedi. Bayağı bir abartmışlardı… Gerçi bu durumun artık aşağıda anlatacağım gibi olduğunu sahadaki arkadaşlardan biliyordum ama…

Ev sahibi kurumun basın danışmanı zat, gazetecilerin oturduğu masaya geldi. Ayaküstü bir “hoş geldin” faslından sonra fotokopi olduğu çok belli olan küçük notları her birimize ayrı ayrı verdi.

Sonra masaya eğildi ve ‘küçük bir rica’da bulundu: “Arkadaşlar, lütfen sorularımızda o kâğıtta yazılı olanların dışına çıkmayalım.”

… (?!)

Nasıl yani ?!

Herifçioğlu, gazetecileri hür iradeleriyle soru sormaktan ‘men’ ediyordu resmen!

Hepi topu, notta da 5-6 soru vardı. Gazeteci grup ise en az 15 kişi…

Yani dediğini yapsak bile her birimize birer soru düşmüyordu bile…

Sorular, 5-6 arkadaşın arasında paylaşıldı. Konuşma sonunda o sorular sorulacaktı…

Toplantı bitti, ‘tezgâh’ sorular soruldu, ‘tezgâh’ cevaplar verildi ve herkes çalıştığı gazetenin yolunu tuttu.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberege.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.