İzmir'de yaz mevsimi resmen başladı. Güneş ısıtıyor, sahiller doluyor, yollar kalabalıklaşıyor. Ama bir şey daha başladı: Yangınlar. Hem de daha Haziran tam gelmeden… Alevler yine kıyılarımıza, dağlarımıza, ormanlarımıza, içimize düştü.
Yıllardır bu senaryo değişmiyor: Bir kıvılcım, bir ihmal, bir kasıt… Sonrası malum. Helikopterler, alevlerin önünde çaresiz kalan köylüler, kül olan doğa…
Peki biz neden hâlâ aynı hataları yapıyoruz?
Bu yangınların büyük kısmı önlenebilir. Sigara izmaritiyle ormana girenler, cam şişeyi doğaya atanlar, piknikte mangal yakıp söndürmeden kaçanlar... Her yaz, aynı sorumsuzluklar yüzünden milyonlarca ağaç yanıyor, canlılar ölüyor, ekosistem çöküyor.
Ama sadece vatandaş değil, yetkililer de artık daha fazla sorumluluk almalı.
Önleyici tedbirler yeterince alınıyor mu?
Yangına hassas bölgelerde 24 saat gözetleme yapılmalı.
Gönüllü orman koruyuculuğu sistemi genişletilmeli.
Yangın söndürme ekipmanları ve araçları yaz gelmeden tam teşekküllü hazır hale getirilmeli.
Ve en önemlisi: Caydırıcı cezalar ve sıkı denetimler hayata geçirilmeli.
Bakın, bu işin şakası yok. Orman dediğimiz sadece ağaç değil; oksijen, hayat, su, denge demek. Yanan sadece ormanlar değil; gelecek yanıyor, nefesimiz tükeniyor.
Vatandaşlar olarak da elimizi taşın altına koymalıyız. Bir yangını ihbar etmek, uyarıda bulunmak, şüpheli bir durumu bildirmek artık birer vatandaşlık görevi.
"Ben yapsam ne olacak" demeyin. Bir ihmal, bin hektar ormanı yakabilir. Bir dikkat, binlerce canlıyı kurtarabilir.
Son sözüm hem bize, hem yetkililere: Ateşin şakası olmaz. Ve İzmir, yeniden yanmayı değil, artık önlemeyi hak ediyor.
Bu yaz lütfen daha dikkatli olalım. Çünkü bu topraklar bizim. Bu ormanlar bizim. Bu sorumluluk da hepimizin.