Yalanın istatistiği: Mayıs 2025'te enflasyon düştü mü, düşürüldü mü?

Türkiye bir kez daha rakamlarla kandırılıyor. Mayıs 2025 enflasyon verileri açıklandı ve resmi olarak yıllık bazda %36,17’ye gerilediği duyuruldu.

Daha düne kadar %70’lere dayanan enflasyonun bir anda bu seviyeye düşmesi, bazı çevrelerce “başarı hikayesi” gibi pazarlanırken, sokakta yürüyen vatandaşın buna şaşıracak hâli bile kalmadı. Çünkü artık herkes biliyor: Bu ülkede rakamlar, gerçekleri değil, iktidarın işine gelen algıyı yansıtıyor.

Aylar öncesinden Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Mayıs ayında enflasyon zirve yapacak, sonra düşecek” demişti. Dediği de oldu. Ne tesadüf değil mi? Ekonomi öyle matematiksel doğrulukla ilerleyen bir alan mıdır ki, bu kadar milimetrik öngörüler tutar? Elbette hayır. Bu, bir öngörü değil, baştan yazılmış bir senaryonun sahneye konmasıdır. Ekonomik düzelmenin değil, rakamlar üzerinden yapılan makyajın göstergesidir. Çünkü bu ülkede enflasyon artık TÜİK tablolarında değil, pazarda, kasapta, markette yaşanıyor. Ve orada “düşüş” değil, hâlâ tırmanış var.

Domates hâlâ 30 lira. Kiralar zaten uçmuş, düşmesi mümkün değil. Ayçiçek yağı 100 liranın üzerinde. İnsanlar artık etin kokusunu duymayı bile lüks sayıyor. Bu ülkede bir memur, maaşıyla 1+1 evin kirasını zor karşılıyor. Emekliler, açlık sınırının altında yaşıyor. Gençler kahve içmeye çıkmaya korkar hâlde. Ama biz bu tabloya rağmen “enflasyon düşüyor” denmesine tanıklık ediyoruz. Üstelik bu söylem, ekonomi yönetimi tarafından değil, psikolojik bir kampanya gibi organize ediliyor. Ekonomik göstergeler üzerinden değil, beklentiler üzerinden bir umut pazarlanıyor. “Az kaldı, sabredin, daha iyi olacak” diyerek yoksulluğun üzerine halı örtülüyor.

Gerçekte olan şey şu: Enflasyon, halkın yaşadığı değil, yönetimin göstermek istediği düzeyde tutuluyor. TÜİK, rakamların güvenilirliğini yıllar önce kaybetti. İnsanlar artık açıklanan oranlara değil, kendi sofrasına, market fişine bakıyor. Çünkü orada %36’lık bir düşüş değil, %100’lük bir hayat pahalılığı var. Asgari ücret daha elinize geçmeden eriyor. Krediler tavan yapmış, borçsuz insan kalmamış. Ama devlet, “enflasyon düşüyor” diye nutuk atıyor. Bu, vatandaşı en çok yaralayan şey: Gerçeği yaşarken, yalanı dinlemek zorunda kalmak.

Bir diğer acı gerçek ise, bu “düşüş hikayesi”nin aslında siyasi bir manipülasyon oluşu. Geçmişe bakalım: 2023 seçimleri öncesinde EYT, zamlar, kredi afları… 2024 yerel seçimlerinden hemen sonra “acı reçete” diyerek vergiler artırıldı, halkın beli daha da büküldü. Şimdi 2025’in sonunda muhtemel bir erken seçim konuşulurken yine aynı hikâye: “Bakın, işler yoluna giriyor.” Oysa bu bir düzelme değil, seçim stratejisidir. Bir tür psikolojik hazırlıktır. Halktan alınan her kuruş, propaganda bütçesine aktarılıyor. Yoksulluğun üstü başarı hikayesiyle örtülüyor.

Bu oyunun en büyük kısmı, “öngörü” adı altında yapılan yönlendirmelerdir. Merkez Bankası Başkanı’nın ve bakanların aylar öncesinden söyledikleri tarihlerde enflasyonun düşmesi, tahminden çok, kontrol edilen bir senaryo olduğunu gösteriyor. Bağımsızlık iddiasındaki kurumların, siyasal iradenin gölgesinde hareket ettiğini, artık herkes fark ediyor. Üstelik bu durum öyle normalleştirildi ki, enflasyonun gerçekten düştüğüne inananlar değil, hâlâ bu rakamları sorgulayanlar “abartıyor” ilan ediliyor.

Ama biz biliyoruz: Enflasyon, halkın cebinde hissedilmediği sürece düşmemiştir. Pazardaki teyzeler hâlâ tane ile sebze alıyorsa, babalar çocuklarına harçlık veremiyorsa, üniversite mezunları hala işsizse ya da asgari ücretli insanlar ay sonunda eksiye düşüyorsa, enflasyon falan düşmemiştir. Sadece yalanlar daha iyi ambalajlanmıştır. Hükümet bu yalanları bir “başarı” gibi sunarken, bizler giderek daha fazla susmaya zorlanıyoruz. Ama susmayacağız. Çünkü yoksulluk, istatistiklere göre değil; yaşanmışlıklara göre ölçülür. Gerçek enflasyon, TÜİK’in bilgisayarında değil, bizim cüzdanımızdadır.

Akparti ye güvenmeyen seçmen sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a güveniyordu, bir kaç gündür yine 22 senedir, söylemini tekrarladı, " Faizsiz Türkiye " Artık inandırıcılığı kalmadı. Bu söylemde sayın Cumhurbaşkanımıza karşı vatandaşın bakış açısını değiştirmiştir.

O yüzden kimse bize “her şey iyiye gidiyor” masalını anlatmasın. Biz, her gün daha pahalıya uyanan sabahlarımızda, o masalın sonunda zenginleşen kimseyi görmedik. Enflasyon düşmüş olabilir — ama düşen sadece halkın umududur.
Biz doğruyu söyleyelim, kim hissesinden ne alıyorsa alsın, doğru söylemek dinimizde Farzdır.