Dost acı söyler.. Anahtar içerde kaldı...

Hayatım boyunca siyaset yaşantımda doğruyu söylemekten ve yazmaktan hiç geri durmadım.

İktidar partisinde bile geçmişte eleştirilerimi dile getirdim. Şükürler olsun ki, bugün geçmişte yazdıklarımın ne kadar haklı çıktığını görüyorum. Belki bu yazım sonrası bana gönül koyacak arkadaşlar olacaktır; ama doğruyu görüp söylemeyen bana göre dilsiz şeytandır. Ben söylüyorum, isteyen buradan ders çıkarır; dost acı söyler.

Siyasete girdiğimde en büyük hedefim gerçek bir değişim yaratmaktı. Has Parti il başkanlığı ve 2011 milletvekili adaylığımın yanı sıra, partinin kapanması sonucunda 2019 yılında iktidar partisi AK Parti’nin İzmir il yönetim kurulu üyeliğinde bulundum. Anahtar Parti’nin kuruluşu sonrası siyasi tecrübemi bu değişimi gerçekleştirecek umut vaat eden bir platform olarak gördüm. İlk etapta ortaya koyulan vizyon, samimiyet ve mücadele kararlılığı beni cezbetti. Ancak ne yazık ki zamanla gördüm ki siyasi mücadele sadece idealizmden ibaret değil; disiplinli, sistemli ve doğru teşkilatlanma olmadan başarı mümkün değil. Anahtar Parti’de bu temel yapı maalesef çok eksikti.

Partinin teşkilatlanması baştan sona yanlış planlanmıştı. Bu sadece örgütlenme modeliyle ilgili değil, aynı zamanda sorumluluk paylaşımı, görev dağılımı, raporlama ve karar alma süreçlerindeki zafiyetleri de kapsıyordu. Elbette genç ve yeni bir partiydi ama bu eksiklikler beni derinden yaraladı çünkü siyasetin doğası gereği örgütlü bir güç olmak zorundasınız. Parti içinde kim ne yapacak, kim hangi bölgeden sorumlu, nasıl bir strateji izlenecek; bunların netliği yoktu. Teşkilat, parti içinde aidiyetçi bir grup olarak görülüyordu. Bu boşluklar doğal olarak güvensizlik yarattı ve motivasyon kaybına neden oldu.

Dahası, partide kendini gösteren gruplaşmalar ve dedikodu mekanizması, siyaset değil, bir tür iç rekabet ve güç mücadelesine dönüştü. Bu tür gruplaşmalar, siyaset arenasındaki kutuplaşmalardan ziyade kişisel çıkarlara dayanıyordu. Bu durum ortak hedeflerin arka plana itilmesine ve ekip ruhunun kaybolmasına yol açtı. Benim için en zorlayıcı olan da buydu. Çünkü siyasetin özü; birlik ve beraberlik içinde çözüm üretmek, halkın sorunlarına kolektif çözümler bulmaktır.

Özellikle belirtmek isterim ki, Yavuz Ağıralioğlu genel başkanımıza ve eski arkadaş çevresinin parti içindeki ağırlığı ile onların fikirlerinin öncelik kazanması, partinin ruhunu ve yönünü olumsuz etkiledi. Yavuz Bey ve yakın çevresinin görüşleri, parti tabanından ve sahadan gelen farklı seslerin bastırılmasına neden oldu. Bu durum, tartışma kültürünün zayıflaması ve farklı görüşlerin değersizleştirilmesi anlamına geliyordu. Başka partilerden gelen, siyaseti düzgün yapmak amacıyla katılan arkadaşların ötekileştirilmesine sebep oldu. Böyle bir ortamda fikirlerin özgürce paylaşılması mümkün değildi. Tek bir merkezin hakimiyeti altında şekillenen karar alma mekanizması, demokrasi ve katılımcılık iddiasıyla çelişiyordu.

Sonuç olarak, bu yapısal ve kültürel sorunlar nedeniyle partide kalmamın artık anlamı kalmadığını düşündüm. İnanıyorum ki değişim için önce kendi etrafımızı ve kurumlarımızı doğru kurmamız gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir siyasi hareket sürdürülebilir olmaz.

Benim için siyasetin anlamı; samimiyet, disiplin, halkla bütünleşme ve çeşitliliğe saygıdır. Genel Başkan Yavuz Ağıralioğlu’nun emeklerinin üzerinde maalesef teşkilat ve yakın arkadaşları tepinmekte, genel başkanı boşa düşürmektedir. Siyaset boşluk kaldırmaz. Anahtar Parti’de birçok kaleme aldığım değerlerin giderek eridiğini gördüm. Bundan dolayı kendi yoluma, kendi yöntemlerimle devam etmek en doğru karar oldu.

Bu ayrılık bir kopuş değil; siyaset yolunda daha doğru, daha etkili adımlar atmak için bir duraklamadır. Önümüzde uzun ve zorlu bir yol var ama umudumu kaybetmiyorum. Çünkü değişim, doğru şartlar ve gerçek dayanışmayla mümkündür.