Bir teklifim var...

Alfred Nobel'in vasiyetine göre;

Uluslararası veya ulusal düzeyde barışı teşvik eden somut eylemlerde bulunan,

Silahların azaltılması, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi veya diğer silahsızlanma çabalarına katkı sağlayan çalışmalar yapan,

İnsan hakları, demokrasi ve özgürlüklerin korunması veya geliştirilmesi için çalışmalar yapan,

Farklı halklar, uluslar veya kültürler arasında dostluk ve iş birliğini teşvik eden,

Barış görüşmelerine aracılık eden, uluslararası konferanslar düzenleyen veya diplomatik çabalarla barışa katkı sağlayan,

Savaş, yoksulluk veya doğal afet mağdurlarına yardım eden insani çabalar, özellikle barışa dolaylı katkı sağlayan,

Şiddetsiz yollarla barışın ve adaletin yerine getirilmesini sağlayanlara Nobel Barış Ödülü verilmektedir.

Yine Alfred Nobel’in vasiyetnamesindeki ifadesine göre “Barış için en iyi çalışmayı yapan” kişi barışa olan bağlılığı, etik değerleri ve eylemlerinin tutarlılığı ile bu ödüle hak kazanmaktadır.

Neden mi bunları yazdım ?

Şimdi1 Ekim 2024 “Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” sözü ile başlayan süreci hatırlayalım.

Bu sözler, kimilerince sıradan bir çağrı gibi algılandı. Oysa bu ifadeler, PKK terör örgütüne karşı yürütülen mücadelenin artık yalnızca güvenlik eksenli değil, toplumsal mutabakata dayalı bir safhaya geçeceğinin işaretiydi aslında.

Devlet Bahçeli, milliyetçiliği hiçbir zaman hamasete indirgememiş, daima akıl ve stratejiyle harmanlamıştır. Bu süreçte de öyle oldu.

8 Ekim’de “Uzattığım el, ‘Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin’ çağrısı, akabinde 15 ve 24 Ekim 2024'teki grup toplantılarında, PKK’nın tasfiye edilmesi çağrıları ile terörün sonlandırılması yönündeki siyasi kararlılığını bir kez daha ortaya koymuş,“Terörsüz Türkiye” hedefine engel olmaya kalkan,sulandırmaya,uzatmaya çalışan her girişime de zamanında müdahaleleri ile engel olmuştur.

Devlet Bahçeliböylece yine “Önce ülkem ve milletim ” anlayışla devletin bekasını her şeyin üstünde tutmuş, her türlü eleştiriye ve siyasi risklere karşı dimdik durarak Türkiye’nin terör sorununu kökten çözme iradesini lafta bırakmamış ete kemiğe büründürmüştür.

Neticede çok değil 7 ay sonra yani 2025 baharına baktığımızda Devlet Bahçeli’nin "Barışla herkes kazanır" şiarı, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya da örnek olacak bir barış modelini ortaya koymuştur. Devlet Bahçeli, teröre karşı sert duruşla zafer kazanırken, milletine karşı şefkatle yaklaşmanın mümkün olduğunu göstererek, siyasetin çözülemez denilen en zor denklemini çözmüştür.

Şimdi gelelim naçizane teklifime;

Milliyetçi bir lider olarak, Türk’ün töresine sadık kalarak, 40 yıllık bir terör belasını bitirme yolunda tabanının bir kısmının eleştirilerine,muhalefetin ihanet yaftalarına göğüs gererek ve her türlü siyasi riski alarak cüretkâr bir adım atan Devlet Bahçeli’nin bu barış mücadelesi, yalnızca bir milletin değil, insanlığın ortak vicdanına hitap etmektedir.

Yine Devlet Bahçeli’nin bu süreçte gösterdiği kararlılık, cesaret ve feraset, sadece Türkiye için değil, bölge barışı için de örnekteşkil etmektedir.

Türk’ün milliyetçi ruhunu barışla harmanlayan bu tarihi çaba, sadece siyasi tarihte yerini almamalı Nobel Barış Ödülü’yle dünyada da hakkettiği yerini almalıdır.

Bu nedenle, Devlet Bahçeli’nin Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi, hem Türkiye’nin terörle mücadelesindeki başarısını uluslararası alanda tescillemek, hem de barışın tesisine katkı sağlayan liderlerin onurlandırılması açısından büyük önem taşımaktadır .